Masadan kalkmak
Önümdeki gazetede “Türkiye’nin AB üyeliği için yeni formül arayışları” yazıyor. Karşımdaki televizyon ise bir Londra’ya bağlanıyor, bir Roma’ya, oradaki isyanlardan canlı yayın yapıyor. Birinde; “Roma’yı yaktılar”, diğerinde “Londra’da isyan ateşi büyüyor” başlıkları çarpıyor gözüme..
Avrupa, kendisi bu haldeyken bize nasihatler veriyor, ev ödevleri hazırlıyor, yapıp yapmadığımızı kontrol edip bir de kulağımızı çekiyor..
¥
Daha evvel de yazdım. Sözümün de arkasındayım. Pratikte zaten yürümeyen bir ilişki için ısrar etmenin lüzumu yok. Hele de GKRY’nin dönem başkanı olacağı Temmuz 2012’den itibaren zaten siyasal olarak varlığımız savunduğumuz tezlerle taban tabana zıt olacağından, kesinlikle ilişkileri dondurmak gerekir.
Bakın AK Parti öncesi iktidarlar da, AB hedefi için önemli adımlar attılar. Üstelik kamuoyuna amaçlarını doğru dürüst anlatmayı başaramadıkları için ihanetle bile suçlandılar. Ancak AK Parti, neden AB’yi hedeflediğimizi, sonunda başımıza ne geleceğini hem kontrol etti hem de izah etmeyi başardı. Bu iç kamuoyunu ikna etmek bakımından önemliydi.
Neticede inanç ve kararlılık sayesinde müzakerelere başlamış ve tam üyelik yolundaki son kritik eşiği de geçmiş durumda bugünkü hükümet. Bundan sonraki tek adım, müzakereleri tamamlamak ve AB’ye üye olmak. (Zaman zaman muhataplarımız ara formüller önerse de, işin aslı tek bir hedef var, o da tam üyelik.) Yeni açıklanan ilerleme raporu ve strateji belgesinin ardından iç kamuoyunda “AB ile ilişkileri donduralım” sesleri daha da yükseldi..
Ancak inatla ve ısrarla Egemen Bağış, “Akıllı olun, bak vallahi dondururuz ilişkilerimizi” demiyor.. Oysa geçmiş iktidarlara bakıyorum da, durum biraz farklıymış sanırım şimdikinden.. Şüphesiz zaman zaman Erdoğan; “Kopenhag Kriterleri’nin adını Ankara Kriterleri yapar, yolumuza devam ederiz” diyor ama, tam olarak masadan kalkacağımız izlenimini vermiyor.
Baksanıza ilişkilerin donacağı bir evrede, AB Genel Sekreterliği’ni, AB Bakanlığı seviyesine yükseltmiş durumdayız. Üstelik de bakanlık sayılarının azaltıldığı bir dönemde.. Ve de son dönemin en parlak isimlerinden birini (Egemen Bağış), sadece bu işle ilgilensin diye kapatmış durumdayız. Ee hâl böyleyken Avrupa’ya, “Kalkarız masadan haa” desek, inanırlar mı? İnanmazlar elbette.. Oysa Mesut Yılmaz’ın, İsmail Cem’in masadan kaç kez kalktığını sayamadım bile..
Kaç kez “Bitti bu iş” diyerek Türkiye’ye döndüler ve Günter Vehaugen’i peşlerinden sürüklediler, bilmiyorum..
¥
AK Parti iktidarında ise hiç böyle olmadı.. Bazen, “Acaba denesek, bakalım peşimizden gelecekler mi?” diye düşünmeden edemiyorum. Ama bugün görüyorum ki, biz bunu denemesek bile, kendilerine “Türkiye Dostları” diyen 5’li, tıkanan görüşmelerin önünü açmak için 3 maddelik bir formül üzerinde mutabakat yapmışlar.. Teklif edilecek ya da lobisi yapılacak konular şöyle;
1) En kısa zamanda yeni bir müzakere başlığı açılsın.
2) Kıbrıs Rum Kesimi dönem başkanı olmadan, Kıbrıs sorunu çözülsün, aksi halde, çözümsüzlükten Rumların sorumlu olduğuna yönelik açıklamalar yapılsın.
3) Sarkozy’nin gitmesiyle Fransa’nın 4 başlık üzerindeki vetosunun kalkacağı görüşü yükseltilsin.
¥
Bu, masadan kalkma blöfü yapmadan Türkiye’nin AB’yi peşinden sürüklediğinin en açık göstergesidir.. Eski iktidarlar kalkıp kalkıp geldikleri masaya, kös kös dönüp oturmak zorunda kaldılar biliyorsunuz. Şimdi ise masadan kalkmak, bir blöf olmayacak. Bu kadar siyasi yatırım yapılıyor olabilir ama, “Kalkıyoruz” dediği zaman Tayyip Erdoğan gibi bir liderin, bir daha da o masaya oturmayacağını biliyor olmalısınız.. Kalın sağlıcakla...