Kalp ve Akıl
Bir Müslüman için en üstün değer ölçüsü, Allah’ın rızasıdır. Cennet, Allah’ın rızasına kavuşma mazhariyetini ifade ettiği için güzeldir. Allah’ın rızası, her türlü meşru ideali ihata eden bir kavramdır. Orada insanın sevgisinin de, millet sevgisinin de, bütün gerçek (halis) tekamül hedeflerinin de özü vardır. İslâm, bir hayat nizamıdır. Hayat hakkında sözü olan her sistem gibi İslâm da kendi vaz ettiği ilkeleri doğrultusunda hayatı değiştirmeyi ve dönüştürmeyi hedefler.
İnsanlık bir değerler aşınması yaşıyor. Gönüllerimiz de topraklarımız gibi hızla çoraklaşıyor. Şefkati, merhameti, sevgiyi, saygıyı, hasreti, ağlamayı, sancıyı unutmuş insana kim kazandıracak bu değerleri. Nefsaniyet perdesi inince, hikmete açılmanın ön liyakat şartı ortadan kalkınca; kalp mühürlü hale gelir. Akıl tutulması oluşur. Hak ve hakikat duygusu bir noktada kırılıp iflas eder. Kalbin üzerine nefsaniyet göçüğü yığılır. Bu vaziyet, o halin hem tecziyesi hem tescilidir. Lihikmetin öyledir.
Kur’an-ı Kerim’de hem vaki hem müstakbel itirazlara cevaplar vardır. Bazıları, “kalplerin mühürlü oluşu” mazeretiyle ortaya çıkar. Kendisini o yola sürükleyen amellerini unutur. Kendi mesuliyet ve mükellefiyetini kabullenmeyip mazeretlere sığınmaya başlar. Kalplerin nasıl mühürlü olma noktasına geldiği hatıra bile getirilmez. Bazen de “kader”e atıfta bulunulur. Sebepler âleminde yaşadığımız, irademizi yanlış yönde kullandığımız, “imtihan dünyası”nda olduğumuz düşüncesi ihmal edilir.
Külli irade, programladığı düzeni elbette ki korur. Her şey bir tecelliyat deryası halinde akar, hiçbir şey birbirine karışmaz. Allah’ın rızası için ibadet ederiz. Allah’ın rızasına kavuşabilmişsek, o ibadetimiz makbul ve mütekamil bir mana taşır. Tabii ki burada ağır imtihanlar vardır. Mal ile imtihan, evlatla, sıhhatle, makamla, vs. Zihin ve kalp dünyasındaki imtihan daha da ağırdır. Çünkü nefsin oyunu bu alanda çok çeşitlenir ve de yetersizliklerin yansıması hemen kendini gösterir.
Hata-günah ve isyanlarını hayat tarzı haline getirdiği için o yanlışla yaşadığı için, onun kalıntılarını devam ettirmek ister.
Yahut, vazgeçemediği bir zaafını sevimli göstermek için kılıf felsefeleri üretmek uğruna akli sermayesini israf eder. Tatmin duygusu öylesine öne çıkar ki; hakikat duygusu söner. Bunlar hep imtihandır. Yaşayan için de, faydalanmak isteyen için de imtihandır. Batılı bir düşünür şöyle diyor: “İradeyi akılla sınırlandıracağımıza, aklı onun emrine verdik. Bu yüzden akıl da elini kana buladı.” Aklın elindeki kan ruhun kanıdır. “Düşen tutunacağı dalı seçemez.” Ama tırmanan, tutunacağı dalı seçmelidir ve iyi seçmelidir.
O söz bunu ihtar için söylenmiştir; taklit edilsin diye değil.
İnsanlığı, kurtarırsa hür düşünce kurtaracaktır. Hür düşünce, Allah rızası için düşünce demektir.
İnanç, akıl, düşünce, ideal! Arada “nefs” var. Nefs bir manasıyla tekamülün vasıtasıdır. Temsil ettiği zaafları yene yene ilerleyeceksiniz. “Arınma”, “ihlas terbiyesi” demektir. Ömür boyunca yaşanan bir arınma. İnancın yeri kalp, düşünceninkini akıl. İkisinin kaynaşması, nefsin terbiyesindeki başarının derecesine göre kıvam ve sıhhat kazanır. Nefsani zaafın sosyal manası çok önemlidir ve fakat az işlenmiştir.
Mesela bir yere, bir bölgeye, bir topluluğa, bir kabileye, bir sülaleye, kavme mensup olmak, nefsani zaaf yüzünden düşünceyi ve ideali unutturan saplantılar haline dönüşür. Düşünce ve ideal açlığı-susuzluğu öylece kalır, lakin onları sağlayacak hakikat iksiri yerine, “tuzlu su” ikame edilir. İçtikçe susuzluğun artar. Hepsinin böyle bir rüyası var. Kimisi söylüyor, kimi söylemiyor, kimi fırsat kolluyor. Farkında olsalar da olmasalar da, yaşadıkları hal budur. Düşünce ve tavır planındaki İslami motifler, inanç kaynağından arda kalan mahzun nişaneler gibi.
Düzenli, ahenkli, feyizli bir hayatı sağlayacak olan kültürümüzden, beslenme şuurundan ve tefekkür sıhhatinden mahrumiyet manzarası. Yüzeydeki farklılıkların dibindeki “müşterek” budur. Konforculuk da, kabadayılık da aynı “müşterek” in tezahürleri. Bazen ikisinin birleştiği de olur!
Bu manzaranın liderleri, ya ellerindeki nimetleri Batı’nın sömürüsüne arz edip keyif çatacaklar, ya da zalimleşecekler. İkisi de Müslüman kitlelere zulmetmektedir. Biri uyutup zulmetmektir, diğeri zaaflara çengel atıp kullanarak zulmetmektir. Allah’ın Müslüman kullarına bakın, İslam aleminin hal-i perişanına bakın.
Tuzlu su, bulanık su, çamurlu su yerine vahiyden beslenen Hak ve Hakikat’in tefekkür iksirini kullanmak, o hassasiyeti yaşamak, dünyevîleşmekten uzaklaşıp ebedî hayatın yolcusu olduğumuzun şuurunda yaşamak, ahlâki tarafımızı öncelemek, her hal ve şartta yaşanabilen ve yaşatılabilen bir DİNimiz olduğunu unutmamak... “Örnek insan, örnek Müslüman” aynasında diğer insanlara bunu göstermek! Şekilde, kabukta kalanlar; ruhi cihada, tefekkür cihadına giden yolu nefsleriyle kesmişler, teselliyi nelerde ve nerelerde arıyorlar?
Eteği tutuşan itfaiyeci yangın söndürebilir mi? Yüzme bilmeyen boğulanı kurtarabilir mi? Kendini kendinden kurtar önce! Kendinden! Kabadayı değil kahraman ol! Fırsatçı değil hakikatçi ol! Kendini kendinden; nefsinden kurtar kendi ruhunun fatihi ol önce!
Cenab-ı Hak, bütün Müslümanlara İslam’ın izzetine, şerefine layık olmayı nasip eylesin. Nasip eylesin ki, kendimizden de, Batı’nın tasallutundan da kurtulalım, dünyayı, inim inim inleten zalimlerin zulümlerine, acılarına, hercümerc hale getirilen, istikametini şaşıran insanlığa İslamın şifa reçetelerini sunalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.