Anayasanın dili
Türkiye, ilk olarak 1876 yılında anayasa ile tanışmıştı. “Kanun-i Esasî” ile, sonraki anayasalar ve şu an yürürlükte bulunan anayasada değişmeyen bir çok hüküm mevcut.
Bu durum yüz otuz küsur yıldır bazı temel konularda ve kabüllerde süreklilik bulunduğunun emaresi olarak kabul edilebilir.
İlk anayasada, Osmanlı Devleti gibi çok dinli, uluslu ve merkezî idare dışında “eyalet-i mümtaze” denilen “özerk” eyalet yönetimleri bulunan bir devletin anayasasında, “Memalik-i Osmaniye’nin yekvücut (bir bütün) olduğunun ve hiç bir sebeple tefrik (bölünme) kabul etmeyeceğinin” belirtilmesi bilhassa ilgi çekicidir.
İlk anayasadan bugüne değişmeyen bazı temel hükümler şöyle sıralanabilir:
Vatandaşlık esası (bütün teba hangi din ve mezhepten olursa olsun, istinsnasız Osmanlı veya Türk); herkes şahsî hürriyete sahip, şahsî hürriyetin sınırı başkalarının hürriyeti; hürriyetler dokunulmaz, ancak kanunla sınırlanabilir; matbuat (basın-yayın) kanun dairesinde serbest; ticaret, sanat, tarım maksadıyla şirket kurma serbest; şikâyet hakkı var, öğrenim serbestisi var ve ilköğretim zorunlu.
Değişmezler bunlarla sınırlı değil: Kanun önünde eşitlik; mülkiyet/mesken dokunulmazlığı, tabiî mahkeme prensibi var; müsadere, angarya, işkence, eziyet yasak... Resmi dil ise Türkçe.
Mevcut anayasa ile ilk anayasa, yani Kanun-i Esasî arasında bazı farklar da var elbette. Ama en önemli fark, ilk metnin dili ile son metnin dili arasında. İlk anayasanın sağlam, oturaklı bir Türkçe/Osmanlıca ile yazılmasına karşılık, 1982 anayasasının Türkçesi dikkat çekecek kadar bozuk. Sırf bu yüzden bile 1982 anayasasının değişmesi şart!
Şimdi temel bir hürriyetle ilgili olarak bir kelimenin bile ne kadar önemli olduğunu “mesken masuniyeti” veya “konut dokunulmazlığı” ile ilgili hükümleri 1876’dan itibaren okuyarak görelim:
Madde 22: Herkesin mesken ve menzili taarruzdan masundur. Kanunun tayin eylediği ahvalden maada bir sebeple hükümet tarafından cebren hiç kimsenin mesken ve menziline girilemez. (1876)
Madde 76: Kanun ile muayyen olan usul ve ahval haricinde kimsenin meskenine girilemez ve üzeri taharri edilemez. (1924)
Madde 16: Kanunun açıkca gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; millî güvenlik veya kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan halllerde de, kanunla yetkili kılanan merciin emri bulunmadıkça konuta girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. (1960) 1980 anayasasında aynı metin 21. madde olarak yer alıyor.
Evet! Yeni anayasada bu dokunulmazlık nasıl yazılacak?
Örnekler ortada. 1876 anayasasındaki metin daha kapsayıcı. Neden? Mesken dışında “menzil” de geçiyor. Burada nedir “menzil”? “İnilen, konaklanan yer, konulacak yer”dir. Bu hüküm sadece sürekli oturduğunuz yerde değil, geçici olarak kaldığınız yerde de müdahaleyi men ediyor.
Sonraki anayasalarda “menzil” ibaresi yer almıyor. Böylece, seyahat sırasında, belki ziyaret esnasında bulunduğunuz yere kolaylıkla girilip, bu hürriyetiniz ihlal edilebilir.
1924 anayasası bu ibarenin çıkarılması dışında çok berraktır. Ancak kanunla yapılabilecek bir müdahaleden bahsetmektedir.
Sonraki anayasalar, kanunla yapılabileceklerin dışında yolları tarif etmek için dolambaçlı bir dille yazılmıştır. Konuyu kanuna bırakmak yerine, anayasada tarif etmek, müdahaleyi kolaylaştıran bir unsur olarak değerlendirilmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.