“Daracık pantolon” dedik, kıyametler koptu
Geçen haftaki “Meclisin Pantolonu, Ekranların Dizileri” başlıklı makalem bir kısım laikçi çevreleri fena halde kızdırdı. Pantolon giyenleri ötekileştiriyormuşuz...
Alakası yok, benim bakış açım milletin ahlaki değerlerini tahrip etmeye yönelik sokak kirliliği ile ekran kirliğidir, giyim kuşam asla değil, öteki beriki hiç değil....
Durduk yerde önce Vatan gazetesi sitesi, arkasından yıldırım hızı ile diğer siteler planlı programlı hücuma geçtiler, sen nasıl bizim göz zevkimize taş atarsın!.. İşaret fişekleri; bakan danışmanı, Vakit gazetesi yazarı...
Ben Şevket Kazan’ın danışmanı hiç olmadım, Vakit değil Akit gazetesi yazarıyım.
CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Aileden Sorumlu Bakan Fatma Şahin’e önerge verirken hem görevimi yanlış yazması, hem de “Kadına Şiddet” başlıklı makalemi çarpıtarak bakana gensoru olarak sunmasından görülen odur ki bu milletvekili okuduğunu anlamıyor.
Veda Hutbesinde Allah Resulü (s.a.v):
“Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır” buyruğunu özellikle yazımda vurgulamış mıyım? Vurgulamışken bu kişi “Nusret Çiçek’in kadınların şiddet görmelerini doğal, erkeklerin eşlerini öldürmelerini normal olarak göstererek ısrarla bu şekilde yazılar yazıp toplumu tahrik ettiği” şeklindeki kanıya nereden vardı?
Bu uydurmaları nereden çıkardı?..
Aynı çevreler eskiden de müftünün keçisi çalınınca “müftü keçi çaldı” diye yazarlardı.
Yoksa aynı zihniyet yine mi hortladı?
Benim yazdıklarım nihayetinde iktidar ile ekrandan nema kapanlara karşı bir eleştiri, şükür ki iktidar pantolon yanlışından döndü, umarım ekranlar da zamanla düzelecek...
Ne diyorlar biliyor musunuz?
Aşırı çıplaklığa karşı gözlerine çaput bağlayarak eline, beline, diline...
Erenler sanki Hacı Bektaşî Veli!.. Bu zevatın haremleri açılsa da hallerini görsek, mahkemelere düşen davaları, emniyetin kayıt altına aldığı rezalet sahneleri görsek... Nerelerine çaput bağladıklarını görsek. Kimin eli kimin yatağında iffetinde?..
Harama bakmazlarmış(!), etmezlermiş(!), biz hep kötü düşünürmüşüz, sevsinler!..
Üzerinde durduğum konu Adalet Psikolojisinde “cinsel suçlar” diye geçer, geçmişte Almanya cinsel suçta dünya birincisi idi, şimdilerde İtalya, Fransa öne geçti...
Cinsel suçun psikolojik unsuru tahriktir, son günlerde ülkenin gündemini işgal eden sevgili öldürme cinayetlerinin arka planında aşırı dozda tahrik yatar.
“Tahrik” suçun önemli unsuru olmasaydı ceza kanunlarına konulmazdı.
Öyle ya, adam durduk yerde karısı ile çocuklarını neden öldürür? Veya en çok sevdiği kızı?..
Adalet Psikolojisi denilen bilim dalı suçluluğun arka planını araştırır. Arka plan ceza kurmaktan ziyade toplumun sağlığı ile ilgilidir... Toplum hasta mı, sağlıklı mı?..
Dedik ya mayına basmışız... Aynı gün CNN televizyonunda Ahmet Hakan, “Tarafsız Bölge” programında makalemin bir bölümünü ekrana taşıyınca telefonla katılmak zorunda kaldım.
Program tarafsız da, kimi konuklar pek de öyle değildi... İslam karşıtlığına kenetlenmişlere gerçekleri anlatamıyorsun...
Cumhuriyet gazetesi yazarı hadi neyse, çünkü o kesimin tarihsel mazeretleri var. Ama Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yasin Aktay’a sıra gelince şaşırmadım değil.
O da kıyafet özgürlüğünden olaya bakarak bana ayeti hatırlattı. Kur’an, kadın ve erkeğe ‘gözlerini haramdan koruyun’ diye buyuruyormuş. Amenna, ama haramı üretene bu Kur’an bir şey buyurmuyor mu Yeni Şafak gazetesinin yazarı sayın Yasin kardeşim?.. Üstelik yazdıklarını, harama karşı olan insanlar okuyor.
Ne diyorsunuz yani, birileri kadın üzerinden reyting yapacak diye bataklığı hoş mu göreceğiz, yoksa sivrisineklerden hastalananların gözlerine çaput mu bağlayacağız?..
Yeniçağ gazetesi yazarı Altemur Kılıç: “Türkiye’de Atatürk devrimleriyle çağdaşlaşma dönemi başlayıp, özellikle kadınlar, her alanda ve giyimlerinde de özgür oldukça, mâlum yobazlar ‘Cehennemde yanacaksınız’ diye ayaklanmışlardı... Şimdi 21. yüzyılda, aynı mâlum yobazların ateşinde yakılmak üzereyiz... Bunlardan biri Adalet Bakanlığı eski danışmanı, emekli hakim Nusret Çiçek, Vakit gazetesindeki köşe yazısında hüküm veriyor(...)”
Bu yazarı tanımam, beni medeni ölçülerde eleştirse saygı duyarım, ama öğreniyorum ki adam “Üç Aliler” namı ile tarihe geçen İstiklal Mahkemesi sözde hakimlerinden Kılıç Ali’nin oğlu imiş. Hani şu “idamına, şahitlerin bilahare dilenmesine” paranoyağı...
Sorsanız hep yobazları katletmişler, şimdi de durduk yerde bana “yobaz” diyerekten babasının mahkemesine yollama yapıyor. Öylelerinin seviyesine inmek istemem, ama tek bir sözüm olacak.
Bu beyefendinin çizgisi malum. Bana yobaz diyeceği yerde aynada önce kendi haline baksın, sonra da bu milletten hak vaki olmadan özür dilesin...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.