Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

“Adam”ları bırak, “yamyam”lara bak Kemal Bey!

“Adam”ları bırak, “yamyam”lara bak Kemal Bey!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dünkü “CHP grubu”nda yaptığı konuşmada, “temcit pilâvı” gibi “yine aynı konu”yu gündeme getirmeseydi, “kabak tadı veren” bu mevzuyu görmek niyetinde değildim.

Ama Kılıçdaroğlu, tüm “mazoşistler” gibi “dövülmek”ten, “örselenmek”ten doyumsuz bir zevk alıyor, o halde örseleyelim biraz...

Malûm, kendi düşen ağlamaz!..

Madem elimize düştü,

Sarsalım biraz!..

Önce, kısa bir hatırlatma...

Malûmlarınız olduğu üzre; Bay Kılıçdaroğlu, Deniz Feneri olayına Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın da ismini karıştırmış ve onu “köstebek” olmakla suçlamıştı...

Beşir Atalay da, Kılıçdaroğlu’nun bu iddialarına cevap verip, demişti ki;

“Külliyen yalan!”

Kılıçdaroğlu, dünkü “CHP grubu”nda yaptığı konuşmada diyordu ki;

“Anladım ki, iddialarımın tamamı külliyen doğrudur!.. Çünkü, bana demesi lâzım: ‘Şurası yanlış, şurası yalan!..’ Ama, diyemiyor... Vallahi de, billahi de anlattıklarımın tamamı külliyen doğrudur!”

Aslında, Beşir Atalay haklı...

Adam, Bay Kılıçdaroğlu’nun iddialarında “doğru” bir taraf olsa, derdi ki; “Şunlar şunlar doğru, ama şurası yanlış!”

“Külliyen yalan” dediğine göre, demek oluyor ki, “doğru” bir taraf yok!..

Hani, “deve”ye sormuşlar ya;

“Boynun neden eğri?”

O da cevap vermiş ya;

“Nerem doğru ki?”

Kılıçdaroğlu’nun sözleri de o hesap;

“Hangisi doğru ki?”

HANGİ BİRİNİ DÜZELTEYİM?

Beşir Atalay da, bunu bildiği için demiş ki; “Külliyen yalan!”

Aslında, “Külliyen yalan” demek yerine, “hangisini düzelteyim?” konulu “hikâye”yi anlatabilirdi.

Meşhur hikâyedir, bilirsiniz...

Bir sohbet esnasında adamın biri, toplulukta bulunanlara demiş ki,

“Bir keşiş, deniz kenarında, tam kızını kurban edeceği sırada Mikail adlı melek gökten bir keçi getirdi...”

Sohbette bulunanlardan biri, dayanamayıp patlamış:

“Be adam” demiş;

“Şu söylediklerinin hangisini düzelteyim?.. Bir kere; o kişi, keşiş değil, Hz. İbrahim Peygamber idi!.. Orası, deniz kenarı değil, dağlık arazi idi...

Kızını değil, oğlu İsmail’i kurban edecekti... Meleğin adı Mikail değil, Cebrail Aleyhisselam idi... Gökten inen de keçi değil, koyun idi!”

Aynen “hikâye”de olduğu gibi, Bay Kılıçdaroğlu’nun ağzından çıkan “söz”lerin, hiçbiri doğru değildir!..

Hangisini düzelteceksin?..

Siz “Koç” diyorsunuz, o “keçi”de inat ediyor!.. Siz “Dağlık arazi” diyorsunuz, o “deniz kıyısı”nda ısrar ediyor!.. Siz “Oğlu” diyorsunuz, o ısrarla “Kızı” diyor!..

Yani;

“Boynun neden eğri?” diye sorulan “deve”nin; “Nerem doğru ki!” demesi gibi, Bay Kılıçdaroğlu’nun hiçbir sözü “doğru” değil!..

Hepsi “yalan”, hepsi “eğri!”

Tek doğru, “soyadı!”

Ama o da, tartışılır!..

İLK HEDEF ÖZHASEKİ!

Kaldı ki;

Bay Kılıçdaroğlu’nun “Köstebek” iddiası, “palavra” çıkan, rahmetli Erbakan’ın ifadesiyle “fasa-fiso” çıkan ilk iddiası da değildir.

Hatırlarsınız; daha önce de Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki hakkında çeşitli iddialarda bulunmuştu.

Kılavuzu da Şevki Kulkuloğlu adlı CHP Kayseri Milletvekili’ydi!..

“Hakkında onlarca karşılıksız çek dâvası açılan” Kulkuloğlu bir iddia atıyor ortaya, Kılıçdaroğlu da köpürtüyordu.

Kulkuloğlu, “dolandırıcılıktan mahkûm” Ali Hamurcu adlı birinin iddialarına dayanarak, 25 Aralık 2010 tarihinde düzenlediği basın toplantısında diyordu ki;

“Benzin istasyonunun giriş ve çıkışlarının uygun olmadığı; depoların pompalara uzaklığının 40 metre olması gerekirken 23 metre olduğu; (...) toplam 9 kat ruhsatsız yapının yapıldığını gördük.”

Kılıçdaroğlu da, ona destek veriyordu!..

Ne var ki;

Şevki Kulkuloğlu’nun, “Ali Hamurcu’nun iftiraları”na, Kemal Kılıçdaroğlu’nun da onun gördüğü “serap”lara dayanarak yaptığı açıklamalar, “külliyen palavra” idi!..

Herhalde hatırlıyorsunuzdur;

Kulkuloğlu’nun iddialarına 27 Aralık’ta cevap veren “Çavdarlar Petrol” tesisinin sahibi Numan Çavdar, binanın üzerine “Gördüğünüze inanmayın, bana 9 katlı diyorlar” pankartı asmıştı... Çavdar, “Milletvekilini mahkemeye veriyorum. İddiasını ispatlarsa 9 katlı değil ama 2 katlı olan binamı ve tesislerin anahtarını ona vereceğim” diye konuşmuştu!..

Size dönecek olursak Bay Kılıçdaroğlu;

Gördüğünüz gibi sizin de “9 katlı” dediğiniz bina, “2 katlı” çıkmıştı...

KILIÇDAROĞLU, TEHDİT Mİ EDİLDİ?

Peki, sonra ne oldu?..

Hiiçç!..

Eski tas, eski hamam!..

Bay Kılıçdaroğlu; sanki “hiçbir şey olmamış” gibi, kendisine “kılavuzluk” eden Şevki Kulkuloğlu’nu Kayseri’den yine “aday” yaptı ve onu yeniden Meclis’e taşıyıp, “dokunulmazlık zırhı”na büründürdü.

Demedi ki;

“Beni ele-güne rezil ettin!.. Bir daha sakın görünme gözüme!”

Gerçi, Kulkuloğlu’nu yeniden “aday” göstermesiyle ilgili “dedikodu”lar da yok değil!..

İddialara göre; “aday belirleme” sürecinde, Kulkuloğlu, dikilmiş Kılıçdaroğlu’nun karşısına; “Ya beni tekrar aday gösterirsin, ya da!” deyip, eklemiş:

“Eğer beni aday göstermezsen, o iddiaları sizin baskınızla gündeme getirdiğimi açıklarım... Yeniden aday olmazsam, yığınla dâvâyla boğuşmak zorunda kalacağım... Ya beni aday gösterirsin, ya da kirli çamaşırları açıklarım!.. Ben batarsam, seni de çekerim batağa!”

Bu “gözdağı” üzerine, Kılıçdaroğlu, yeniden aday göstermiş Kulkuloğlu’nu!..

Ama, dikkat ederseniz;

“Kayseri” konusunda, artık tek lâf çıkmıyor ağzından!..

Nasıl çıksın ki?.. Yeteri kadar rezil oldu!..

HAYATİ YAZICI OLAYI!

Sadece “Kayseri” olayında mı?..

“Hayati Yazıcı olayı”nda da baltayı taşa vurdu Bay Kılıçdaroğlu...

Hatırlarsınız, 12 Mayıs 2011 tarihinde kameraların karşısına geçen Bay Kılıçdaroğlu diyordu ki;

“AKP’li bir bakan, yeğeninin üniversiteye yerleştirilmesi için ÖSYM’ye mail attı!”

Hayati Yazıcı, bu “iftira”ya anında cevap verdi ve dedi ki;

“Benim ismim kullanılarak bir e-posta atılmış ancak ben bu adresi kullanmıyorum!.. Yerleştirme talebinde bulunduğum iddiası da külliyen gerçek dışıdır!..

Dahası;

Benim bir yeğenim de yok!..

Olmayan bir yeğenim için, nasıl torpil istemiş olabilirim?”

Ne oldu sonra?..

Yine, koskocaman bir hiç!..

Hiçbir şey olmamış gibi, yine kulaklarının üzerine yatmaya devam ettiler!..

Yüzleri bile kızarmadı!..

“Yüz” değil, sanki “kösele!”

Bir “özür” bile dilemediler!..

“YAMYAM”LARDAN N’AABER?

İnsanoğlunun adetidir;

Kendi gözündeki “merteği” görmez de, elalemin gözündeki “çöp”le ilgilenir!..

Dün Mehmet Özhaseki ve Hayati Yazıcı ile uğraşan, bugün de Beşir Atalay’ı hedef tahtasına oturtan Bay Kılıçdaroğlu, bir gün olsun “ayna”ya baksaydı, partisindeki “mertek”leri görürdü...

Aslında, görüyor görmesine de,

Görmezden geliyor!..

Ya da, “şef”leri İsmet İnönü gibi, işine gelmeyenleri duymazdan geliyor.

Oysa, 2008 yılının Eylül ayında, ortalığa düşen bir “ses kaydı” bomba gibi patlamıştı...

Dönemin CHP’li Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz, Meclis üyelerine “rüşvet” dağıtmaktan yorulduğunu belirtip, diyordu ki;

¥ “Belediye meclis üyeleri AKP’lilerle oy kullanıyor. Adamlara aylık 2’şer milyar veto veriyoruz. Buradaki yamyamları doyurmak zorundayım. Bunlara para bulmak için 50 takla atıyorum. Tavacı Recep usta diye bir ... var, 100-150 milyar rüşvet teklif ettiler, borç alındı. Adamlara verilecek.”

¥ “Şimdi bütçe var, bu akşam meclis üyelerini yemeğe götürüyoruz. Her birine 1500 dolarlık laptop aldırttık. Rica minnet bir müteahhitten 50 tane aldık 75 bin dolar orada borç duruyor. Yani bu heriflere diyeceğiz ki, ‘Al işte hediye, yemek...’ ”

¥ “10 gündür Allah’ım şaştı benim, iş miş bakamıyorum. Öyle çirkef bir noktadayız ki, adam geliyor ‘Benim personeli şurdan al şuraya ver’ diyor. ‘Hayır’ desem ‘Küstüm, gittim’ diyor... Öyle p...t p...venkle uğraşıyoruz.”

Görüyorsunuz ya;

Adam, “CHP’li meclis üyeleri” için;

“Yamyam” demiş, “p..t” demiş, “p...venk” demiş ama haklarında hiçbir işlem yapılmamış!..

GÜRSEL TEKİN’E DOKUNULMAZLIK!

Bırakın onları, Gürsel Tekin hakkında bir işlem yapıldı mı?..

Düşünebiliyor musunuz;

Gürsel Tekin denilen adam, “Resmi evrakta sahtecilik”ten dolayı tam “2 yıl 6 ay hapis cezası”na çarptırıldı.

Dosyayı Yargıtay’a gitti ama nasıl olduysa oldu; “dosyanın içindeki evraklar”dan bazıları ya “çalındı” ya da birileri “kalk gidelim” yaptı!..

Dosyadaki eksiklikler tamamlanıp, Gürsel Tekin’in cezası kesinleşecekti ki, Kemal Kılıçdaroğlu “milletvekili adayı” yaptı Gürsel Tekin’i!..

Amacı, ona “dokunulmazlık zırhı” geçirtmekti ki, geçirdi!.. Gürsel Tekin, şimdi “milletvekili” olduğu için, ona hiç kimse “dokunamıyor!”

Bu da yetmedi, “CHP Genel Sekreteri” yaptı onu!.. Teşkilâttan “homurtular” yükselince de, “Genel Başkan Yardımcılığı”na getirdi!..

Şunu demeye çalışıyorum;

“Rüşvet” veren, “yolsuzluk” ve “evrakta sahtecilik” yapan “yamyam”lar, eğer “CHP’li” iseler, anında “dokunulmazlık zırhı”na büründürülüyor!..

Ama, haklarındaki iddialar “iftira” bile olsa; hedefteki isim “AK Partili” olunca, vur abalıya!..

Hiç kuşkunuz olmasın;

Mehmet Özhaseki ve Hayati Yazıcı gibi, Beşir Atalay da, bu işten “yüzünün akıyla” çıkacaktır!..

Peki, Atalay’ı “istifa”ya çağıran Bay Kılıçdaroğlu o zaman ne yapacaktır?..

Hiiç... Her zaman olduğu gibi, yine kulağının üstüne yatacak, koltuğunda oturmaya devam edecektir!..

Yüzü de, hiç kızarmayacaktır!..

Adamda “yüz” yok ki!..

Sanki “kösele” kaplatmış!..

Şarlatan bir Hıristiyan!

Adı, Harold Camping... Şu anda 89 yaşında... Bu adam; ya “bunak”, ya “kafayı üşütmüş”, ya da “şarlatan” biri!..

“Hıristiyan Radyo İmparatorluğu”nun başında bulunan bu adam, “kendi tarikatının radyosu” olan Family Radio’da, 17 yıl önce demişti ki; “1994’te kıyamet kopacak!”

Kıyamet filân kopmayınca; “Matematiksel bir hata yaptık” demiş ve “yeni kıyamet günü”(!)nü 21 Aralık 2011 olarak açıklamıştı... Açıklamakla da kalmamış, ABD’nin dört bir yanına ve hatta İstanbul’un birçok yerine “dev pano”lar astırıp; “21 Mayıs günü, Japonya’da yaşananlar piknik yeri gibi olacak” demişti!..

Ben de, 21 Mayıs günü bir yazı yazıp; “Gülün geçin” demiştim...

Ne var ki, adam ciddi!..

O günden bu yana ortalıkta görünmüyordu...

Ama, yine çıkmış ortaya ve demiş ki; “Tanrı bizim kıyametin yaşanacağı 5 ay boyunca acı çekmemizi istemedi. O yüzden dünyanın sonunu tek bir seferde Ekim 21 tarihinde getirecek.”

Yine çuvallayınca, bakalım bu defa nasıl bir kılıf uyduracak?..

Merak ediyorum, bu “Hıristiyan”lar bu kadar “ahmak” mı ki, bir “bunak ve şarlatan”ın peşinden gidiyor!..

Ama normaldir!.. “Türkiye’deki Müslümanlar” da, “profesör” etiketli “pornofesör” ilâhiyatçıların peşinden gitmedi mi?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi