Doğruyu söyleyince 9 köyden kovulmak da var
Mesleki hayatımda yalan söylemeyen şahide pek az rastladım. Mutlaka ya çıkarı veya bir başka beklentisi uğruna mahkemeye gelir, ulusal yeminini yapar, yalanın en daniskasını söyler ve gider. O yüzden eskiler “Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar” demişlerdi...
“Cinsel taciz” konusunda bir kesim hangisinde doğru söylüyor, hangisinde şaşırıyor.
Habertürk Gazetesi’nden Kutlu Esendemir’in Cemil İpekçi ile yaptığı röportajda odak noktası yine benim malum makalem. Modacı İpekçi’ye sorsanız “E-5 karayolu çarşaflı hayat kadınlarıyla doldu” diyor. Bu kanaate nerden vardığı meçhul. Örtünen veya örtünmüş görülenler zina yapmaz demek biraz zor, ama mesleki sır olarak söylüyorum, inancı gereği (ananevi değil) örtünenlerin yoldan çıkma oranı % 5 ise, diğerleri % 95’tir.
Hatta bazıları sırf kendilerine ev hanımı süsü vermek için örtülü görüntüsü verirler. İpekçi, Kırıkkale ile ilgilendiğine göre Kara Fatma namındakini duymuş olabilir. Bir operasyonda pazarladığı kadınlarla bu kişiyi yakalattığımda seccadesi ve de namaz başörtüsü ile adliyeye gelmişti.
Çünkü o zaman savcı olarak benim namaz kıldığımı biliyordu.
Bu sopanın pislenmedik neresinden tutsak!..
Evli olduğu halde 25 çocuğa cinsel istismarda bulunan İstanbul Bahçelievler sapığını konuşuyor gündem. Onlar ayak takımı diyebilirler. Aralarında Savunma Sanayi Müsteşarlığı Daire Başkanı ile 4 TÜBİTAK görevlisi ve 30 muvazzaf askerin bulunduğu toplam 35 kişinin “fuhuş çetesi” adı altında gözaltına alınmasına ne diyeceğiz?
Meraklısı “Kafes Eylem Palanı” İddianamesini açar okur...
Günümüzün çağdaşlık(!) adını verdikleri reyonunda özgür takıntı adına “bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler” eğilimi hakim, ama özgürlüğün ilkeleri belirlenmediğinde bunun bedeli, küçük çocuklara kadar inebilen sapıklıktır.
Düzce’den Hasan Kodal aradı.
“Ağabey, Sabah Gazetesi’nin ekinde Sami Şişman’ın makalesini bir oku.”
12.10.2011 tarihli “Soyunup sokağa fırlamak” başlıklı yazısında Sami Şişman:
“Emekli hakim Nusret Çiçek, Vakit gazetesindeki köşe yazısında, TBMM’de kadın milletvekillerine pantolon serbestisi getiren kanun teklifini eleştirmiş, ‘Sokaklar, dar pantolon giyen kadın popolarıyla iğrenç bir manzara sergilerken, benzer manzaralar Meclis çatısı altına taşınıyor’ diye yazmış. Şimdi efendim, emekli hakim Nusret Bey’e hemen tepki göstermeyiniz. Dar pantolon hususunda, bir kriter geliştirmediğimiz sürece, sosyal huzuru sağlamak mümkün olmayacaktır zira. İzah edeyim kıymetli okur...
Geçenlerde Beşiktaş’ta bir ahbabımla yemek yerken, sokakta hayli kilolu, halk arasında ‘lömbür lömbür’ tabir edilen cinsten bir hanım, ince bir tayt giymiş halde arzıendam eyledi.
Allah sizi inandırsın, iştahımız kaçtı.
O gün kim bilir kaç lokantanın cirosu düştü, Beşiktaş semti iktisadi bir darbe yedi.
Ve sadece iktisat bakımından değil, sosyal psikoloji açısından da ne biçim bir yaradır bu! Tabii sadece hanımların giydiği dar pantolonlar değil kastım; misal, emekli hakim Nusret Bey de sokağa tayt giyip çıksa, manzara fena olur.
Fotoğraflarına baktım, tipi müsait değil.
Bu sebeple, dar pantolonları hak eden giysin, iyi olan kazansın diyorum.”
İlle de giyimin cinsine takılmak yerine, giyilenin ne iş gördüğünü ele alarak topluma doğru olanı anlatmak önemli. Ben diyorum ki her şeyin aşırısı kötüdür, iyi değildir.
İlaç zaruridir ama aşırı alındığında zehirler.
İstatistiklere baktım, aman Allah’ım fecaat... Cezaevlerindeki çocuk sayısı 30 bine dayandı. Hırsızlıkla cinsel suçlar en önde.
Polis daha dün Başkentin göbeğinde, Çankaya’da bir eve yapmış olduğu baskında 4 kadın ile 16 erkeği grup seks yaparken suçüstü enseledi...
Peki bu enselenenler kimler?
Merih’ten mi geldiler?..
Bu ülkenin insanları değil mi?
Nasıl o hale düştüler?..
Çiklet sakızı gibi “kadına şiddet” diye geveleyip duruyoruz. İyi de bu şiddetin arka planı olan sosyal ve de psikolojik nedenleri yok mu?.. Alt yapı dediğimiz işsizlik, ruh dünyası dediğimiz eğitimden hiç kimseler dem vurmuyor.
Kötü eğitim, kötü malzeme üretir.
Okullarda din ve ahlak dersleri dediler ama İslam kültür ve yapısı diyemediler.
Çünkü ders başkadır, eğitim başkadır...
Din ve ahlak kültürü ise, bir kapitalistin Marksizm’i okuyup bilgi edinmesi gibidir.
Kapitalist Marks’ı okudu diye hiçbir zaman komünist olmaz. Onun gibi çocuklarımız da din ve ahlak kültürü okuyunca istenilen yapıda olamıyor, okul kapılarında çeteleşiyorlar.
O zaman Sami Şişman’ın iştahı kaçar, Beşiktaş esnafı da darbe yer...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.