Türkiye’nin önündeki üç yol
Eğri oturup doğru konuşalım.
Şu anda sadece terörizmle karşı karşıya değiliz.
Arkasında halk desteği olan bir isyan hareketiyle karşı karşıyayız.
Bu hareket bazen ‘Demokratik Cumhuriyet’, bazen ‘Demokratik Özerklik’ diyebilir ama nihai hedefinin Kürdistan bölgesinde egemenliğini ilan etmek olduğunu söyleyebiliriz.
Bunu başarıp başaramayacak gücü olması, Türkiye’nin uygulayacağı politikalara bağlı.
12 Eylül Darbesi’nin faşist uygulamaları bugün PKK’nın önemli bir kitle desteğine sahip, uluslararası güçte bir örgüt haline gelmesinde önemli rol oynadı.
1990’larda gerçekleştirilen köy boşaltmalar, işkenceler, faili meçhuller işin tuzu biberi oldu.
Başbakan Erdoğan’ın seçim mitingi Hakkari, Çukurca, Yüksekova bölgesinin bir anlamda kurtarılmış bölge olduğunu ortaya koydu.
Devletten maaş alan korucuların bile PKK’ya çalıştığı bir bölge burası.
Gümrük kapılarında bile KCK’nın hakim olduğu bir alan olduğu herkesin bildiği bir sır.
PKK’nın aynı anda 7 noktaya saldırıyor olması, bölgedeki etkinliklerinin açık bir göstergesi.
Saatlerce süren çatışmaya müdahale edilememesi de askerin nasıl bir zaaf içinde olduğunun göstergesi.
Hakkari saldırısı Türkiye’nin önünde 3 yol olduğunu ortaya koydu:
- Tahriklere kapılmadan demokratikleşme çabalarına devam etmek, bu yolla bölgede şiddete desteği en alt seviyeye indirmek, ılımlı Kürtleri kazanmak.
- 1915 modeli bir uygulamayla bölgede her türlü üstünlüğü sağlamak.
- Ayrılığı kabullenmek.
İkinci olasılık dünyanın bugün geldiği noktada mümkün değil. Ankara, her türlü şiddete rağmen hukuk devleti sınırları içinde kalacağını göstererek uzak ve yakın geçmişin yanlışlarını tekrarlamayacağını gösterdi.
Ayrılığı Kürtlerin önemli bir bölümünün de istemeyeceği ortada.
Geriye kalan tek seçenek, İspanya’nın PKK kadar güçlü olmayan Basklılara karşı uyguladığı politika.
Yani askeri anlamda etkin mücadeleyi sürdürürken örgütün kitle desteğini zayıflatacak demokratik reformları gerçekleştirmek.
Türkiye Cumhuriyeti, Şeyh Sait İsyanı’ndan bu yana Kürt meselesiyle sadece şiddet uygulayarak ilgilendi.
Dersim’de hamile kadınları doğmamış bebeleriyle birlikte öldürdü, insanları mağaralarda fareler gibi zehirleyerek yok etti.
Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceyle adam öldürdü, yaşlıların cinsel organına ip bağlayıp köy meydanlarında gezdirdi.
1990’larda ilçeleri yerlebir etti.
Sonuç ortada.
Şimdi ciddi bir dönüm noktasındayız.
Gelecek kuşaklara bir arada yaşayabilecek iki halk bırakacak mıyız, boşanacaksak medeni şekilde boşanacak mıyız?
Silahlı Kuvvetler etkin mücadele edemiyor maalesef
Tarih Habur’un yıldönümü.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile birlikte PKK’nın en iddialı olduğu bölgeyi ziyaret etmiş.
PKK, sivil-asker demeden geniş çaplı bir şiddet dalgasına girişmiş.
Böyle bir ortamda, işiniz güvenlikse, böyle kanlı bir eylemi beklemeniz lazım.
Bu halk ödediği vergilerin denetimsiz bir şekilde savunma içi harcanmasına ses çıkarmıyor, evlatlarının hayatlarının baharında askere alınmasına, kimi zaman Türk Bayrağı’na sarılı tabutla geri gelmesine de sessiz kalıyor.
Bunun karşılığında tek beklentisi var: İşinizi iyi yapmanız.
Bir örgüte bir gecede 26 insanın canını kaybetmeniz, işinizi iyi yapmadığınızın açık göstergesi.
Zorunlu askerliği nasıl devam ettiririz diye toplantılar yapıyorsunuz ama PKK ile nasıl daha etkin mücadele ederizi konuşmuyorsunuz.
Törenlerde afilli afilli yürüyen subaylarınızın içinin geçmesi, emeklilik için gün saymasını nasıl önleyeceksiniz onu da konuşmuyorsunuz.
Doğu sınırınız delik deşik, hala Ege’de niye bir ordu var diye sorgulamıyorsunuz.
Bu halkın sizden beklediği tek bir şey var: Namuslu profesyoneller olmanız.
Terfi için ordu içi siyasetten başka bir şey düşünmeyen bir kurum bunu kesinlikle başaramaz.
PKK, ETA’dan farklı
PKK ile müzakereleri savunuyoruz ama bir gerçeği görmüyoruz.
PKK köylü, ETA kentli bir örgüt.
PKK yüzlerce Kürt genci bir günde ölse rahatsız olmaz.
PKK, Mahir Çayan’ın örtük faşizm stratejisi doğrultusuna hareket ediyor. Yani, bu devletin Kürtlere karşı faşist bir yapısı olduğuna, şiddetin bu gizli yüzü ortaya çıkaracağına inanıyor.
Devletin faşist yüzünün ortaya çıkmasının halk desteğini güçlendireceğine inanıyor.
O yüzden içinden çıkılması zor bir noktadayız.