Gel De Hayıflanma!
Elin ecnebîsi kalkıp akıllı mantıklı laflar ediyor, bizim ecnebîler (!) burada saçmalayıp duruyor. Gel de hayıflanma!..
Bakar mısınız Allah aşkına: “Türkiye'de Müslüman çoğunluk da dinî özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor" sözleri nedeniyle ağır biçimde eleştirilen Dışişleri Bakanı Babacan'a destek, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk'tan geldi. Lagendijk: ‘Bu yüzden bakanı eleştirmek aptallıktır’ dedi.”
Joost Lagendijk: “Ben oradaydım ve Babacan'ın söylediklerini dikkatli bir şekilde dinledim. Dışişleri Bakanı, Türkiye'deki dinî hürriyetlere ilişkin bir soruya cevap verirken, ‘Evet bu gruplarla ilgili sorunlarımız var; ama Türkiye'de Müslüman çoğunluğun da sorunları var.’ dedi. Bu yurtdışında Türkiye'yi şikâyet etmek değildir, bu bir soruya verilen cevaptır. Bu yüzden bakanı eleştirmek aptallıktır. Böyle bir sorunun mevcudiyetini inkâr etmenin Türkiye'ye nasıl bir faydası olabilir?”
Soruyorlar: “Acaba Babacan neyi kasdetti? Türbanı mı?”
Elbette. Ama sadece “türban” değil mesele. Elin ecnebîsi bunun da farkında:
“İkinci olarak Türkiye'deki Müslüman çoğunluğun başörtüsü ile ilgili bir sorun yaşadığını bütün Avrupa ve Avrupa Parlamentosu biliyor. Sanıyorum bakan bu soruna işaret ediyordu. Ve bence bunu yapmaya da hakkı var. Zira mensubu olduğu parti zaten bu sorunu çözmeye çalışıyor. Dolayısıyla ben bakanın bunu gündeme getirmesine hiç şaşırmadım. Türkiye'de kopartılan gürültüyü anlamış değilim.
Hükümet başörtüsü yasağını üniversitelerde kaldırmak istiyor. Ben bakanın sözlerini gayet makul buldum, sert filan değildi. Hitap ettiği Avrupalılar da Türkiye'de böyle bir sorunun olduğunu gayet iyi biliyor. Bakanın Dış İlişkiler Komitesi önünde "Türkiye'de böyle bir sorun yok" demesi aptalca olurdu, Türkiye'deki sorunları inkâr etmek bakanın vazifesi değildir.”(1)
Avrupa Parlamentosu'nun Almanya milletvekili Cem özdemir de bakanı 'ülkeyi yurtdışına şikâyet etti.' eleştirileri için "Masal mı anlatacaktı? Bunları yapmayıp tersini yapsaydı saygısızlık olurdu.'' ifadelerini kulanmış.(ay.)
Ve işte bizimkiler. Günlerdir konuşuyor, yazıyorlar. Bir önceki yazımızda M.A. Birand’dan örnekler vermiştik. İşte onlardan birisi de Ertuğrul özkök.
"Türkiye'de Müslüman çoğunluğun da inançları doğrultusunda yaşama noktasında sıkıntıları var" sözleriyle kamuoyunun bir kesiminin hedefi haline gelen Dışişleri Bakanı Ali Babacan, bugün de Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve köşe yazarı Ertuğrul özkök'ün hedefi oldu.
Yazısında, sözleri nedeniyle Dışişleri Bakanına "Müfteri" diyen Ertuğrul özkök'ün bugünkü köşe yazısı:
“Neymiş?
"Bu ülkede Müslüman çoğunluk" mağdurmuş...
Ayıp...
Ayıp ne kelime, çamur gibi bir iftira.”
Bir başka bizimkinden (!) de destek akmış. Yedi kere fırsat verilmiş, ama “bir daha tövbe” denilmiş ve ebediyyen terkedilmiş Demirel’den. İşte tam “Demirelvari” bir destek cümle: "Bu ülkede 80 bin cami var. Camiler 5 vakit açık. Günde 5 kere ezan okunuyor. 85 bin imamın maaşını devlet ödüyor. İnsanları hacca gidiyor, televizyonlarında mevlit okunuyor. öyleyse geriye ne kalıyor? Geriye bir tek şeriat kalıyor. Zaten biz de ona itiraz ediyoruz, ona karşı çıkıyoruz..."
Bu cümle çok önemlidir. Bunu unutmayınız lütfen. Yarın, “Nasıl bilirsiniiiz?” diye sorduklarında, “Geriye bir tek şeriat kalıyor. Zaten biz de ona itiraz ediyoruz, ona karşı çıkıyoruz..." sözleri aklınızda olsun.
özkök’ün şu sözü de ilginç: “Biliyorum, bazı laf ebeleri lafı getirip getirip türbana yapıştıracaklar. Merak etmeyin, üzerindeki siyaset lekesi bir temizlensin, altındaki saf inanç yeniden ortaya çıksın, bu ülke o meseleyi de halledecek.”(2)
Bu lafta çok malzeme var ama şimdilik bırakalım ve soralım: Demek böyle bir sorun var ve “üzerindeki siyaset lekesi bir temizlensin,” o da halledilecek, öyle mi?
Eee, sorun varsa, iftira nasıl oluyor? O zaman kim “müfteri” oluyor? Dilinle düştün mü şimdi?
Hadi onu da soralım: Bu “halletme” işi kimden, ne zaman ve nasıl olacak?
O zaman saf olanla şaibeli olanı kim, nasıl ayırt edecek? Kalbini mi yarıp bakacak? Röntgene mi götürecek?
CHP iktidara gelince mi? Hani Baykal “Biz çözeriz bu sorunu” diyordu ya.
Hani bir devletli bir zaman “Bu memlekete komünistlik gerekirse, onu da biz getiririz, size ne oluyor?” demişti ya, onun gibi bir şey mi olacak?
Nasılından vazgeçtik, ne zaman olacak?
Ben diyeyim de kimse merakta kalmasın; “balık kavağa çıktığı zaman.”
Sizin gibi bizimkiler (!) olacağına, Joost Lagendijk gibi elin gavuru (!) olsun, daha iyi.
Evet, ne acıdır ki onlarla sizden daha rahat konuşulur ve anlaşılır.
Bu düşünce yadırganmasın, ibret alana bir tarihî bir hatırlatma yapalım; hani bir zamanlar, yani İstanbul’un fethi öncesi, kendi yöneticilerinden zulüm gören Bizanslılar şöyle demişti: “Bizans külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmek daha iyidir.”
Acı ama doğruydu. Bizim sözümüz de işte öyle bir şey!..
Bunu hatırlatmaktan kastımız, Avrupalıların ülkemizi işgal etmelerini istemek değil, bizimkilerin zulmünden kurtulmaktır. Bir nükteyi bile anlamayacak eblehlerden çok çektiğimiz için bunu açık seçik yazalım bari.
Aman Allah’ım! Ne günlere kaldık… Gel de hayıflanma!
(www.cemalnar.com)
(1) http://www.8sutun.com/node/61068
(2) http://www.8sutun.com/node/61114