Firavun, El Hakim Biemrillah ve Kaddah
Saydığımız bu isimler tarihi şahsiyetler. Lakin günümüzde sanki çeşitli liderlerde yeniden doğmuş ve tenasüh etmiş gibiler. Hüsnü Mübarek, Sedat ve Nasır ile birlikte son üç firavundan biri olarak anılıyordu. ‘Firavun Hüsnü’ lakabıyla yad ediliyordu. Bu adlandırma yanlış mıydı? Hayır. Polis Akademisine demir kafesler içinde getirildiğinde yattığı yerden ellerini böğrüne dolamıştı. Bu pozisyon firavun pozisyonu olarak nitelendirilmektedir.
Hüsnü Mübarek eski fotoğraflarında mason ritüelleri izhar ettiği gibi galiba refleks halinde de firavunlara mahsus işaretlere başvurmaktadır. ‘Dul kadının çocuğu’ olarak mason biraderlerini yardıma çağırması tabii. Lakin firavunlara ait ritüelleri yaparak kimseyi yardımına çağırması mümkün değil. Bu ise ‘nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz’ sırrına ve hikmetine uygun düşmeli. Kısaca Mısır’ın son firavunu bildiğini okuyor ve bildiğini yapıyor.
Arap Baharıyla birlikte tahtını ve tacını kaybedenlerden birisi de en büyük hayali yeni bir Fatimi Devleti kurmak olan Kaddafi idi.
Kendisi Fatimi devleti kurmak istiyordu ama değişken bir mizaca sahipti. En yakınlarına bile kıymakta bir an bile tereddüt etmezdi. Amerikalıların tasvir ettikleri gibi değişken bir tabiat ve onun dışında esrarengiz veya muamma bir kişiliğe sahipti. Bu onu bazen soytarılık derecesine indiriyordu. Tarihi rol modellerinden birisi El Hakim Biemrillah ikincisi de İngilizlere karşı çölü dar eden Alman savaş tilkisi Erwin Rommel idi. Kaddafi onlar gibi olamadı zira tarihin ayniyle tekerrür etmesi mümkün değildir.
Kaddafi öykünmekle ve taklit etmekle kaldı. Lakin garip tavırlarıyla El Hakim Biemrillah’a fazlasıyla benzedi.
El Hakim Biemrillah da değişken bir mizaca sahiptir. Şah İsmail gibi muhtemelen annesi de bir Hıristiyan olan El Hakim Biemrillah bazen Yahudi ve Hıristiyanlara sahip çıkar bazen de onları katleder ve Müslüman olmaya zorlardı.
•
Bir zamanlar Libya’nın ikinci adamı olan ve Kaddafi’nin gölgesi Abdusselam Callud, devrik ve maktul Libya liderinin 1978 yılında Musa Sadr’ı öldürmesini şöyle analiz ediyor: İran’ın gönderdiği din adamlarının Araplar arasında şöhret bulmasını hazmedemiyordu. Bundan dolayı Musa Sadr’dan nefret ediyordu ve bu yüzden onu öldürdü. Ama daha sonra Ayetullah Teshiri gibilerle de Fatimi Devletinin kurulması lüzumunu konuşabilmektedir.Nevi şahsına münhasır bir adamdı.
Öyle değişken bir şahsiyetti ki hem Musa Sadr’ı öldürmüş ve hem de İran-Irak savaşında İran’a scud füzeleri göndermiş ve Doğu Avrupa silahlarının İran’a naklinde aracılık etmiştir. Türklere Kıbrıs savaşı sırasında sözde arka çıkmış ve ardından da Erbakan Hoca ve benzerlerine yapmadığını bırakmamıştı. Kıbrıs savaşında bize bedava petrol sağladığı da efsane çıktı. Muhtemelen Şam’da bulunduğu sırada Abdullah Öcalan Libya’ya giderek Kaddafi ile görüşmüş olmalı. Bazı Batılı gazetecilerin gözlemleri bu yönde.
Abdullah Öcalan değilse bile mutlaka yardımcıları Kaddafi tarafından birçok defa ağırlanmış olmalıdır. Ülkeyi mizacı gereği yöneten bir liderdi. Nükleer silahlar üretmeye merak etmiş ve Saddam Hüseyin infaz edilince de Batı ile uzlaşma yoluna gitmiş ve projeden tamamen vazgeçmişti. Amerikalıların desteğini alarak kendisinden sonra da oğullarının ülkeyi ilelebet yöneteceğini sanmıştır. En azından Abdusselam Callud’un yorumu böyle. Kaddafi’nin sonu da El Hakim Biemrillah gibi kanlı oldu.
•
Gelelim Kaddah’a. Ubeydullah Kaddah batiniliği devlete dönüştüren kişilerden birisidir. Bediüzzaman’ın Şia-ı hilafet olarak andığı Safeviler şeyhliği şahlığa dönüştüren bir ekolün sahibidirler. Meymun Kaddah ise batiniliği devlete dönüştürme silsilesinde Şeyh Cüneyd gibi bir adamdır.Humus’un Selemiye’sinden olan Ubeydullah Kaddah kendi iddialarına göre Fatimetü’z Zehra soyundandır. Halbuki, sünni tarihçilere göre onlar Yahudilerin soyundan olup batini bir güruhtur ve Abbasilere karşı rakip bir hanedanlık kurmuşlar ve türetmişlerdir.
Meymun Kaddah’ın oğlu veya torunu Ubeydullah Mehdi, bugün Tunus coğrafyasında kalan Mehdiye şehrini kurarak ve oradan bir imparatorluk türetmiş ve bilahare Mısır’a kadar olan bölgeyi kontrolleri altına almışlardır. Kaddah bir lakaptır ve göz doktoru manasınadır. Fatimilerin atası olan Meymun Kaddah aynı zamanda bir göz doktorudur ve ondan dolayı da kendisine ‘kaddah’ lakabı verilmiştir. Bugün babasından sonra Suriye’yi yöneten ve hanedanlığa dayalı sözde cumhuriyet kuran Al-i Esat’ın son üyesi olan Beşşar Esad da bir göz doktorudur.
Kendisi doğrudan İsmaili taifesinden olmasa bile Nuseyrilerdendir. Yani İsmaililerle inanç silsilesi bakımından akraba bir topluluktandır. Meymun gibi o da bir Kaddah yani göz doktorudur. Evet, dün ne kadar da bugüne benziyor ve tarih tekerrür ediyor. Netice itibarıyla, Nizariler, Alamut Kalesinin sahipleri Haşhaşiler ve Mısır Fatimileri akraba toplulukları idi. Son Fatimi Halifesi Kaddafi’ye sonuna kadar sahip çıkan rejim Şam rejimi olmuştur. Kaddafi’nin sesi Libya’da kısılırken Suriye üzerinden (Rey Kanalı) çağlamıştır.
Tarihin böyle cilveleri var. Modern Kaddah, Beşşar aynı zamanda zındıkayı temsil etmektedir. Herhalde modern el Hakim Biemrillah’dan sonra sıra Şamlı göz doktoruna yani modern Kaddah’a geldi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.