Baş düşmanınız kim?
Pek çok âlim, mütefekkir veya mütedeyyin stratejist; günümüz hizmet metotları ve düşmanları mevzularında, hem yanıldı, hem de yanıltmış oldu.
Yanlış düşman, yanlış hedef gösterildi. Müslümanlar yel değirmenleriyle savaşırken, düşman içimize girip esir aldı!
Bediüzzaman ise, Müslümanların baş düşmanlarını şöyle teşhis eder:
1- Cehâlet 2- Fakr ve zarûret (fakirlik ve zarurî ihtiyaçları karşılayamama) 3- İhtilâf-ı efkâr.1 (Fikir ayrılıkları ve her meselede birbirine muhalefet…)
Bunlardan kurtulmanın formüllerini de şöyle verir:
1- Marifet (ilim, eğitim) 2- San'at 3- İttifak (birleşme, fikir ve güç birliği).
Bunların açılımını özetle yapmaya çalışırsak;
* Bugün, zenginlik de, teknoloji de, siyasî güç de ilme ve marifete dayanır.
Çağ bilgi, ilim çağı. Bugün bilgi toplumlarında basılan, okunan kitaplara, kütüphanelere bakınız; Müslüman toplumlarından yüzlerce kat fazla.
Ama maalesef çocuklar anne-babaların elinde kitap değil, televizyon kumandası görüyor. Çocuklar ebeveynlerini kütüphanede değil, kahvede görüyor!
1500 küsûr kütüphane, 60 bin kahvehane var.
Halbuki, tam tersi olması gerekirdi: Müslümanlar bilgi toplumu olmalıydı. Zira, bütün fen ve sosyal ilimler, Cenâb-ı Hakk’ın bir “Esmaü’l-Hüsnası”na dayanır. Meselâ, mühendislik Mukaddir; tıp Şâfî; idârecilik Müdebbir; eğitim Mürebbî; ekonomi Muktesit, Rezzak; san'at Sani’ ismine dayandığı ve bu isimler bu ilimleri gerektirdiği gibi... ilââhir... İslâmiyet ilimlerin seyyidi, reisi, pederi, efendisidir. Kur’ân baştan ayağa ilimler deryasıdır. Cehalet, ancak tevhid, iman, ilim, Esmâ-i Hüsna’yı, Kur’ân’ı okuma, anlama, tefekkür ile yenilebilir.
* Müslüman, meslek sahip olmalıdır. “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” 2 âyetinde “mü'min, Müslüman için” değil, “insan için” tabirinin kullanılması dikkat çekicidir. Zira, çalışma bir kanundur. Allah’ın iki türlü şeriatı vardır: 1- Teşriî denilen din kanunu. 2- Tekvinî şeriat, mükevvenât, tabiat kanunları, yaratılış düsturları. Kim, hangi şeriata uyarsa kazanır. Şu halde mü'min, meşrû dairede, mutlaka bir san'ata yönelmeli.
* İttifak, sloganlarla değil, İslâm inançlarıyla gerçekleşecektir. Yani, önce imân esaslarında ittifak, sonra ibâdetlerde ittihad, sonra ilim, eğitim ve terbiyede bir araya gelme. Sonra ilim, meşveret, fikir alış verişi, sosyal ve siyâsî ittifak gerçekleşebilir. “İttihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr, mârifetin şua-ı elektriğiyle olur.” 3 Cehalet ittihadı, birliği dağıtır. İttihad, fikirlerin kaynaşmasından, uyumundan doğar. Tabiî ki, ittihad, imanda, ilimde, ibadette, fikirde, hizmette, metotta, eğitimde olmalı. Yoksa nefsî arzu olan heva ve heveslerde değil.
Öyleyse mezkûr düşmanlarımıza karşı, “berâhin-i katıa” denilen ‘hakkı, gerçeği ortaya koyan kesin deliller’ olan kılınçlarımızı bilemeye başlayalım!
Dipnotlar: 1- Divan-ı Harb-i Örfi, YAN, s. 23. 2- Necm Sûresi, 39. 3- Münâzarât, YAN, s. 113.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.