DTP ve Kürt siyaseti nereye?
Kürt siyaseti yol ayrımında. Demokrasisini güçlendirmiş, AB sürecinde mesafe alan ve GAP yatırımlarıyla bölgesel gelişmişlik farkına karşı mücadele eden bir Türkiye'nin Kürt sorununu çözmesi işten bile değil.
üstelik, milliyetçi bir Kürt hareketi olan DTP'ye karşı alternatif bir partinin belirdiği bir ortamda. Bugün Türkiye Kürtlerini DTP'den çok AK Parti'nin temsil ediyor olması çok manidar. Bölge halkının, 'Kürt kimliğiyle barışık bir Türkiye partisi'ne verdiği destek şiddeti hâlâ mazur gören DTP'nin etraflıca incelemesi gereken bir olgu. Yoksa, 22 Temmuz seçimlerinin ardından CHP'nin durumu gibi, AK Parti'ye Kürtlerin neden oy verdiğini bir türlü anlayamazlar. Kimlikleri tanıyan, ama salt kimlik siyaseti de yapmayan, şiddeti dışlayan bir anlayışa ihtiyaçları var. Küresel, bölgesel ve ulusal koşulların şiddeti siyasal mücadelenin bir aracı olarak gören hareketleri tamamen gayrimeşru hale getirdiğini anlamaktan geçiyor bütün bunlar.
Her durumda Kürt hareketi PKK'nın ipoteğinden kopmak üzere. Süreç bu yönde yeni bir yapılanmayı kaçınılmaz kılıyor. Kürt siyasetinin parametreleri değişiyor. Kuzey Irak'taki gelişmeler radikal Kürtlerin bekledikleri gibi olmadı. Aksine, Irak Kürtlerinin iki kesimi de PKK ve şiddet politikasına mesafeli durmaya başladı. Barzani ve Talabani güçleri için öncelik, kuşkusuz, bölgesel ve uluslararası siyasette kendi varlıklarını ve ilişkilerini pekiştirmekti. Zaman içinde bunun PKK'ya verilen desteğin çekilmesine bağlı olduğu anlaşıldı. Türkiye'nin Washington, Erbil ve Bağdat üçgeninde kurduğu başarılı diplomatik bağlantılar ve pazarlıklar sonucu Barzani ve Talabani PKK sorununa taraf olmaktansa kendi meşruiyetlerini ve güçlerini oluşturmayı tercih ettiler. Talabani'nin Ankara ziyareti, Başbakan'ın bu yaz beklenen Bağdat gezisi ve Kuzey Irak'ta Barzani yönetimiyle kurulan temas PKK'nın ve şiddet siyasetinin alanını daraltıyor. Bu yeni durum Türkiye Kürtlerinin siyasal mücadelesine de yansıyor. özellikle Barzani, PKK gibi kendisi için sürekli sorunlar yaratan şiddet eğilimli bir Kürt hareketi yerine Türkiye'nin siyasal sistemine entegre olarak Türkiye ile Kuzey Irak arasında köprüler kuracak bir Kürt hareketini tercih etme noktasında. DTP'de son dönemde gördüğümüz hareketliliğin nedenlerinden birisi bu olsa gerek.
DTP'li Aysel Tuğluk, 'PKK'yı dışarda tutan sivil çözüm'den söz ediyor, Sırrı Sakık ve Hasip Kaplan 'Erdal İnönü'nün SHP'sine benzer bir çatı partiye ihtiyaç var' diyor. Temmuz ayında yapılacak DTP kongresinde genel başkanlık için ilk defa demokratik bir yarış ihtimali beliriyor. Görülen o ki Kürt siyasetçiler PKK sonrası bir siyasal harekette pozisyon kapmaya çalışıyorlar. Meclis'e ilk defa 1973 seçimlerinde Demokratik Parti'nin Mardin milletvekili olarak giren Ahmet Türk'e yakın olduğu söylenen 'ılımlılar' ile PKK çizgisinde duran 'radikaller' arasında bir çekişme görülüyor. Yani Kürt hareketinin bu kesimi de 'siyasetin doğası' ile tanışıyor.
DTP içinde 'kırılma' temmuz kongresinde olmasa da Mart 2009'da kaçınılmaz. Yerel seçimler DTP için bir hayat memat meselesi. Asıl kırılma bu seçimlerde muhtemel bir yenilginin ardından yaşanacak. 2004'te Van, Şanlıurfa, Bitlis ve Siirt'i kaybedip sadece beş ilde seçimi kazanan DTP'nin 2009'da işi daha da zor. En kritik yer, Diyarbakır. Temmuz seçimlerinde DTP'nin % 47 oyuna karşılık % 41 oy alan AK Parti'nin Diyarbakır'ı kazanması çok muhtemel.
DTP'nin yereldeki gücü ona 'merkez' siyasetin dışında kalma imkânı vermişti. 'Yerel'de kaybetmesi, partiyi ve Kürt hareketini yeniden 'ulusal'ın içinde rol almaya zorlayacak. DTP'nin Meclis'teki varlığının bu süreci kolaylaştıracağı kuşkusuz. Türkiye siyaseti normalleşse sorunlarını kendiliğinden çözecek. Ama önce DTP ve AK Parti hakkında açılan kapatma davalarının reddi gerekiyor.