İmanla Sabredilir Felaketlere
Van’da bir deprem yaşadık ve acılarımız dindirmeye, yaralarımızı sarmaya ve teselli bulmaya çalışıyoruz. Bu kadar kayıptan sonra bu mümkün mü?
Evet, mümkün. Hatta kaybettiklerimizden daha iyi ve hayırlılarınına kavuşmak da mümkün.
Bu nasıl olacak?
Bir Müslüman gibi inanmak ve davranmakla…
Öyleyse bir Müslümanın bu konuda İslam ne diyor, bunu önce bilmesi, sonra iman etmesi, sonra da içtenlikle bu bilgi doğrultusunda davranması gerekir. Bu ve daha sonrki bir kaç yazımızda buna işaret etmek isteriz. Bu da bizim depremzedelere ve yakınlarına manevi bir yardımımız olur.
Zira onlar yardımın maddisine olduğu kadar, şimdi manevisine de muhtaçtırlar.
İslam Allah Teâlâ’nın aziz bir armağanıdır insana. Buna iman, hayatın her alanına menfaat, maslahat, fayda, güzellikler ve mutluluklar saçar.
Bu faydalardan birisi de acılara, musibetlere, belalara, kısacası hayatın topyekun sıkıntı ve zorluklarına dayanma, direnme, katlanma, yani sabretme ve tahammül gücü verir insana. Zira inanan insan için her olayda bir güzel taraf vardır kazanacak ve teselli bulacak.
İnsan imtihan edilecektir elbette. Her cihetten hem de. Bu imtihanın bir amacı vardır. İnsan, İslam dinini yaşama ve yaşatma, toplumsal hayatı Allah Teala’nın iradesine göre inşa etme, sosyal ilişkileri ahlak ve erdem üstüne kurma ve temiz bir hayat yaşama açısından hiç şüphesiz denenecektir, tıpkı bizden öncekilerin denendiği gibi:
“Müminler sadece "İman ettik" demeleri sebebiyle kendi hallerine bırakılıvereceklerini, imtihana tabi tutulmayacaklarını mı zannettiler? Biz elbette kendilerinden önce yaşamış olanları denedik.
Allah elbette şimdiki müminleri de imtihan edip iman iddiasında sadık olanlarla, samimiyetsiz olanları ortaya çıkaracaktır. Kötülükleri işleyenler hükmümüzden kaçıp kurtulacaklarını mı zannettiler? Ne fena hükmediyorlar.”( Ankebut, 2-4.)
İnsan Allah Teala’nın kuludur ve bu kulluk görevindeki samimiyeti için sınanacaktır. İşte sınavın şekilleri, biçimleri, konuları veya soruları:
“Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele! Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına musibet geldiğinde, "Biz Allaha aidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz" derler. İşte Rableri tarafından bol mağfiret ve rahmete mazhar olanlar onlardır. Hidayete erenler de ancak onlardır.” (Bakara, 155-157.)
Ayette geçen “İnna lillah ve inna ileyhi raciûn” cümlesinin manası, "Biz Allah’a aidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz" demektir. Böyle demeye, “istirca” denir. Bu ayet, İslam ümmetine Allah’ın en büyük lütuflarındandır.
Özellikle acı musibetler ve sıkıntılı eza ve cafalar karşısında "Biz Allah'a aidiz" diyerek mümin malını ve canını Allah’a teslim etmektedir. Zira bütün kâinatın ve içindeki varlıkların O'nun yaratıkları olduklarını, O'nun kendi mülkünde dilediği işi dilediği gibi yapmasının hakkı olduğunu hatırlar.
Böylece mü’min, kendisini o muazzam güç ve kuvvet kaynağına bağlayarak, oradan aldığı güçle her türlü musibetin üstesinden gelir.
Yeraltından çıkarılan ham maden halindeki altının toprak ve sair cürüfattan temizlenmesi için ateşe atılması gibi, insanın da kötü huylarının, olumsuz yanlarının açığa çıkarılarak giderilmesinde bu çileli imtihanların, bu acı ve musibetlerin gerekliliği vardır.
İnanan insan için her olayın bir güzel yanı vardır. Efendimizin (a.s.) ifadesinden de anlıyoruz ki, müminin başına sevindirici bir şey gelirse şükreder, bundan ecir ve sevap kazanır. Haliyle bu kendisi için hayırlı olur. Yok can yakıcı, üzücü bir bela ve musibet gelirse sabreder, bu da kendisine ecir ve sevab kazandırır, geçmişte işlediği hata isyan ve günahlara keffaret olur. Haliyle bu da kendisi için hayırlı olur. (Müslim’den naklen Rıyazu’s Salihin, I. 53. )
Bu gerçekten şaşılacak ve sevinilecek bir özelliktir ve dahi ancak mümin içindir.
(Devam edecek inşallah)