Depreme karşı bazı televizyonların duyarsızlığı
“Emektar muhabirlerin; kar kış, yorgunluk demeden yaptıkları haberleri, ideolojilerine göre şekillendiren televizyon yöneticileri, öfkelerini de haber sunucularının beden diliyle aktarırlar.
İşini iyi yapan haber sunucuları, beden dilleriyle bu öfkeyi seyirciye yansıtmamaya çalışırken, ‘kulunum kölenim’ diyen ve fizikleriyle ön plana çıkan bir kısım sunucular ise öfkeye öfke katarak, toplumu gererler. İşte bunlar spiker değil piyondur.”
Yukarıdaki ifadeler, emekli bir televizyon habercisine ait. Aşağıdaki sözler ise eski bir magazinciye:
“Memleketin başına hangi tür afet gelirse gelsin, eğlenceden ve magazinden asla vazgeçmeyen televizyon sahip, yönetici, yapımcı ve sunucularının sığınakları; ‘Bizim işimiz bu ama’dır.
Kendi canları yandığında ise feryatları göklere çıkar ve var sandıkları ama aslında yok olan şöhretlerinin beş para etmediğini görürler.
İşte o zaman çılgına döner ve kime nasıl zarar vereceklerse, gözlerini kırpmadan ellerinden geleni yaparlar.”
¥
Yine emektar televizyoncunun söylediklerini okuyalım:
“Sıcak stüdyodan ahkam kesenler, aslında bir piyon olduklarını bilirler. Çünkü haberlerin piştiği mutfakta olmazlar. Olsalar bile varlıkları hissedilmez.
Televizyon ekranına çıkacak kişinin (hanımlar için) öncelikle yüzü önemlidir. Mimikleriyle seyirciyi ekrana bağlamalıdır. Gömleğinden kaç düğme açacağı da önemlidir.
‘Gömleğimden düğme açmam, ben haber sunacağım, döş sergilemeyeceğim’ diyen nice yüzü ve diksiyonu yerinde hanımlar, ekransız kalmayı tercih etmiştir.
Kamera arkasındakiler ideolojik yapılarına göre istediği haberi istediği kılığa sokar, hiç kimse onlara; ‘Niye böyle yaptın’ deme hakkına sahip değildir.
Çünkü kamera arkasına kim hakimse, orada o kişi ya da kişilerin ideolojisi hâkimdir.
Dolayısıyla sıcak stüdyodakilerin tüm varlıkları, haber veya program sunarken giydikleri firma kostümleri kadardır. Giyerler ve çıkartırlar. Stüdyoya girerler ve çıkarlar.”
¥
Şimdi de emekli magazincinin dediklerini okuyalım:
“Televizyonların magazin programları, televizyon yöneticilerinin hiç izlemediği yapımlardır. Çünkü yapılanları çok ilkel bulurlar.
Denilecektir ki; ‘O zaman niye böyle programlar yapılıyor.’ Cevapları şu olur:
‘Televizyon, 24 saat yayın yapmak zorunda. Bir şekilde bu saatlerin dolması lazım. Halkımız dedikodudan hoşlanan bir halktır. Onları oyalamak lazım. Belli sanatçıları ekrana çıkararak, istediğimiz gibi yönetip yönlendirmemiz lazım.’
Magazin ya da eğlence programı sunanların tek hedefi; program süresince ekranda ne kadar güzel ve çekici göründükleridir.
Kostümlerini kendileri belirlemez. Onu belirleyenler de kamera arkasındakilerdir.
Onların vazifesi; reklam kostümleri üzerinde kaldığı ve kameranın kırmızı ışığı kendilerine doğru yandığı sürece mutlu gözükmektir.
Kostümlerini çıkartıp, makyajlarını sildikten sonra kendi gerçeklerine dönerler ve mutsuzlukları başlar. Ondan sonra da hırçınlıklarından yanlarına kimse yanaşmaz.
Şimdi eğer halkımız, böyle psikolojiye sahip insanlardan toplumsal olaylara karşı bir duyarlılık bekliyorsa, yanılmaktadırlar.
Bu sebeple topluma karşı duyarlı televizyonları izlemeli.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.