Hukukun egemenliği değil... Egemenlerin hukuku!
Anayasa Mahkemesi’nin “367 maskaralığı”nı da sollayan “5 Haziran darbesi” ile ilgili yorumları okumuş olmalısınız... Yapılan yorumlarda, olaya sadece “başörtüsünün yasaklanması” şeklinde bakılmaması gerektiği, bu “karar”ın, daha doğrusu “keyfî yorum”un, ülkenin geleceği ile ilgili olduğu ifade ediliyordu... “Fikir namusu” taşıyan kalem erbabı diyordu ki; bundan sonra bu ülkede; yapılacak “seçim”lerin, “siyasî partiler”in, “parti programları”nın, “Parlamento”nun, Parlamento’daki “tartışma”ların, “milli irade”nin ve o iradenin taleplerini dile getiren “siyaset”in hiçbir önemi kalmayacak!..
çünkü “karar verici” makamda; duvarında, “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” yazan Meclis değil, “Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesi” bulunmaktadır!..
Ahmet Altan’ın dediği gibi;
“Yetmiş milyon insan toplanıp haykırsanız, sizin istedikleriniz değil Ankara’daki 11 yargıcın istedikleri gerçekleşecek.
üstelik de hukuka ve anayasaya aldırmayan, kendini hukuka bağımlı saymayan 11 yargıcın.
Nasıl bir karabasanın içine girdiğimizin farkında mısınız?
Bir anda toplumun 40 yıl önceye döndüğünün farkında mısınız?
On bir kişinin bütün toplumu esir aldığının farkında mısınız?”
BUNUN ADI “DARBE”DİR!
Evet, bundan böyle;
“Millet Meclisi”nden değil, “Anayasa Meclisi”nden!.. “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti”nden değil, “Türkiye Yargı Cumhuriyeti”nden söz edeceğimiz bir dönem başlamıştır!..
Bu dönem için;
Tıpkı “27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbeleri” gibi, “5 Haziran darbesi” diyebiliriz!..
Kim “ne” derse desin, kim nasıl “tevil” etmeye kalkarsa kalksın, Anayasa Mahkemesi’nin 9 üyesi tarafından girişilen “kalkışma”nın adı, “darbe”dir!..
Evet, “5 Haziran darbesi”dir!..
“Milletten oy” alıp da “iktidar olamayanlar”ın zaman zaman “süngü”nün gücüyle, zaman zaman da “yargı”nın gücüyle iktidar oldukları bir darbe!..
Bu “darbe”den sonra;
Türkiye’de “hukukun egemenliği” dönemi kapanmış, “egemenlerin hukuku” dönemi başlamıştır!..
Bu “darbe”den sonra;
“Hukukun gücü” rafa kaldırılmış, “güçlülerin hukuku”nun egemen olduğu tüm dünyaya deklâre edilmiştir!..
Bunu, hafızalarınıza kazıyın ki;
“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” masalına aldanmayın artık!..
çünkü Türkiye’de;
Artık, “hakimiyet kayıtsız şartsız yargıçların”dır!..
“Onlar ne derse, o”dur!..
“Milli irade” bir masaldır artık!..
Şimdi, “onbirin iradesi” vardır!..
Yasemin çongar’ın dediği gibi;
“Mahkeme, yasama organı üzerinde, doğrudan yasama işleminin içeriğine ilişkin bir onay mercii gibi çalışmaya başlamıştır ve bu konumuyla, 22 Temmuz 2007’de sandığa yansıyan seçmen iradesiyle oluşmuş mevcut Meclis’in Anayasa’yı değiştirmesine izin vermeyecektir.”
Dolayısıyla; hiç kimse, “Hükümet yeni bir Anayasa yapar, yargıya da çeki-düzen verir” diye umutlanmasın!..
çünkü Anayasa Mahkemesi, 5 Haziran kararıyla “Meclis’in de üstünde” olduğunu göstermiş ve hatta, “Meclis’i fiilî olarak kapatmış”tır!..
Hele söyleyin; “Meclis’in üzerinde” olan, Meclis’i fiilî olarak kapatan bir güç, “yeni Anayasa”yı mı iptal edemeyecek!?!..
“Başörtüsüne özgürlük” getiren düzenlemeyi nasıl iptal ettiyse, “yeni anayasa”yı veya “anayasa değişikliği”ni de yine “2’ye karşı 9 oy”la iptal eder!..
Hatta, kafaları çok kızarsa, “Meclis’i de kapattık” derler, olur biter!..
öyle ya;
“Yaptıkları, yapacaklarının teminatı”dır!..
BİR CHP SEMBOLü: NEVZAT TANDOĞAN
Hiç kimse pek fazla üzerinde durmuyor ama, bana göre bu karar “CHP zihniyeti”nin dışa vurumundan başka bir şey değildir!..
Evet, evet; bu karar; bu milletin fertlerine “öküz Anadolulu” diyecek kadar bu milletten kopuk ve bu millete düşman “CHP zihniyeti”nin “2008 versiyonu”ndan başka bir şey değildir!..
Bu versiyonun ilki ve aslı, 1943-1944 yılları arasındaki CHP’de mevcuttu!..
Bu zihniyetin “sembol” ismi de Ankara’nın hem CHP İl Başkanı, hem Vali’si, hem de Belediye Başkanı olan Nevzat Tandoğan’dır!..
Hani, “Tandoğan Meydanı”na adı verilen “Vali” var ya, işte o!..
Hani, “Bu memlekete komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” diyen “CHP’nin Ankara İl Başkanı, CHP’nin Ankara Valisi ve CHP’nin Ankara Belediye Başkanı” var ya, işte o!..
İşbu Nevzat Tandoğan, 3 Mayıs 1944’te tutuklanıp huzuruna çıkarılan merhum Osman Yüksel Serdengeçti’ye hitaben, aynen şöyle demiştir:
“Ulan öküz Anadolulu!.. Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var?.. Milliyetçilik lazımsa, bunu biz yaparız... Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz... Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek... İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!!!”
Makamına çıkartıp azarladığı bir başka ünlü ise Said Nursi Hazretleri’dir... Bazı hatıralarda, 13 Ekim 1943 tarihinde Said Nursi’nin Ankara’ya getirilişi, vilayete çıkarılması ve burada cereyan eden hadiselere yer verilmektedir. Tandoğan’ın, Said Nursi’ye odasında zorla şapka giydirmeye kalkıştığı, başındaki sarığı çıkarıp şapkayı giymesini isteyen valiye; Said Nursi’nin, boynunu göstererek; “Bu külah ancak bu kelle ile beraber çıkar” şeklinde mukabelede bulunduğu ifade edilmektedir.
Sorarım size;
“Başörtüsüne serbestlik” de getirecek olan düzenlemenin iptalini isteyen ve “istediği kararı” aldıran “bugünkü CHP” ile “1943-1944 CHP’si”nin ne farkı vardır!..
İŞARET FİŞEĞİ BAYKAL’DAN!
O günün CHP’si; Nevzat Tandoğan’ın şahsında baştaki “sarık”ların çıkarılıp, yerine “şapka” giyilmesini dayatırken, bugünün CHP’si de başlardaki “örtü”nün çıkarılıp, “başı açık” olunmasını dayatmakta, görev yaptığı dönemde “CHP’nin çankaya Şubesi” gibi davranmakla itham edilen A.N. Sezer’in atadığı “8 üye” ve Demirel’in atadığı “1 üye” de; “CHP’nin istediği doğrultuda” karar vermektedir!..
Söyleyin Allah aşkına;
CHP’nin Genel Başkanı Bay Deniz Baykal, bir süre önceki konuşmasında; “Türbanı başınıza takabilirsiniz ama o türbanı devletin başına geçiremezsiniz” diyerek “işaret fişeği”ni patlatıyorsa, Anayasa Mahkemesi de bu “hırçın ve agresif gürültü”ye uygun karar veriyorsa; bu karar “hukukî” midir, yoksa “CHP’yi sevindiren siyasî bir karar” mı?..
Uzun lafın kısası;
1943-1944’lerde, CHP zihniyetinin sembol ismi Nevzat Tandoğan, nasıl ki “baştaki sarıkla” uğraşmıştır, 64 yıl sonra bugün de CHP ve CHP zihniyetini taşıyan kişiler “baştaki örtü” ile uğraşmaktadırlar!..
“ULAN öKüZ ANADOLULU!”
Bir “zihniyet benzerliği” daha:
Bugünkü CHP’nin “genel başkanı” olan Bay Baykal ne demektedir;
“Türbanı devletin başına geçiremezsiniz!”
Bu sözün Türkçesi, “devlet benim” demektir!..
Evet, “CHP eşittir devlet”tir ki, bu devlet, “milletin tepesinde”dir!..
Millet ise, “emredilecek, buyurulacak, tepeden bakılacak yığınlar”dır!..
Peki, “CHP’nin valisi Nevzat Tandoğan” ne demektedir:
“Ulan öküz Anadolulu!!!”
Söyleyin Allah aşkına;
Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin şahsında “milleti aşağılama”nın, “milleti hor ve hakir görme”nin, “millete tepeden bakma”nın, kısacası “milleti adam yerine koymama”nın bundan daha açık ifadesi olur mu?..
CHP’nin gözündeki milletin “iki görevi” vardır: “çiftçilik” yapıp, CHP’li beyzadeler için “mahsul yetiştirmek” ve yine “CHP zihniyetinin güvenliği”ni sağlamak için “asker”e çağrıldıklarında “askere gitmek”tir!..
1943-1944’lerde bu, böyleydi!..
Peki, “2008 Türkiyesi”nde durum farklı mıdır?.. “öküz” yerine konulan “Anadolu halkı”ndan istenen; “vergi vermeleri” ve “askere gitmeleri” değil midir?..
1944’ten 2008’e değişen hiçbir şey yoktur Türkiye’de!..
Bugün de “şehit anaları”nın büyük çoğunluğu “başörtülü”dür!.. Ancak, o şehit anaları, “başörtüleri”yle, meselâ “şehitlerin cenaze törenleri”ne katılabilmekte fakat, “evlatlarının mezuniyet törenleri”nden kovulmaktadırlar!..
O “başörtülü analar”ın kız evlatları da, “başörtüleriyle okuyamamakta”, okullardan atılmaktadır!..
Alın işte... “Anayasa Mahkemesi’nin 9 üyesi”nin verdiği bir kararla, “başörtülü” olarak okumak, “hepten yasak”lanmıştır!..
Şimdi siz, bu karara “adaletli ve hukukî” diyebilir misiniz?..
Bu karara; “Türk Milleti Adına” verilmiş bir karar diyebilir misiniz?.. “70 milyonluk Türkiye” nerede, “9 kişilik mahkeme üyeleri” nerede?..
“Millet” ve “yargıçlar” birbirlerinden o kadar kopuk, birbirlerinden o kadar uzak ki; “galaksi”ler kadar!..
İNTİHAR... İLAHİ ADALETİN TECELLİSİ!
Bir küçük not daha:
Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’ye “Ulan öküz Anadolulu” diye hakaret eden, merhum Said Nursi’nin başındaki “sarığı” çıkartıp “şapka” giydirmek isteyen Nevzat Tandoğan, hayatına “intihar” ederek son vermiştir!..
Evet, 1929’dan 1946 yılına kadar “CHP’nin Ankara Valisi ve Belediye Başkanı” olarak görev yapan Tandoğan, 9 Temmuz 1946’da “intihar” etmiştir!..
Tarihe “Ankara cinayeti” olarak geçen, dönemin Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay’ın adının karıştığı Dr. Neşet Naci Arcan cinayeti ile ilgili mahkemede tanık olarak dinlenen ve sıradan bir vatandaş gibi muamele gören Tandoğan, kendisine yapılan bu davranışı hazmedemeyerek intihar etmiştir.
Merhum Said Nursi, Nevzat Tandoğan’ın intihar etmesini, kendisine yapılan uygulamanın karşılığı “ilahi adaletin tecellisi” olarak değerlendirmiştir.
Ama, bir CHP’li için, “İlahi adaletin tecellisi”nin hiçbir anlamı yoktur ki!.. Onlar, “İlahi adaletin tecellisi” diyenlere “hurafeci” derler!..
Hem sonra;
“İlahi adalet”e inansalardı; “Allah’ın emri olan başörtüsü” ile bu kadar uğraşırlar, “yasaklanması” için bu kadar çaba sarfederler miydi?..
İnsanı, zorla inandıramazsın ki!!!
--------------
Bu yargılama yapılmalıdır!
Bu, nasıl “demokratik rejim”dir, bu, nasıl “Cumhuriyet idaresi”dir ki; ne “cumhur”u takan var, ne de “cumhurun talepleri”ni!..
Cumhur “oy” veriyor!.. Cumhur “vergi” veriyor!.. Cumhur “şehit” veriyor!..
Ama ne hikmettir bilinmez; “karar” verenler hep “atanmış” bürokratlar!..
“Cumhur” seçiyor, “atanmış” bürokrasi biçiyor!..
Bu böyle gitmez!.. Gitmemeli!..
Türkiye, “askeri darbe” yapan “cuntacıları” maalesef yargılayamadı!.. Ama, “yargı darbesi” yapanları, bir an önce yargılamalı ve “darbecilere dokunulduğunu” dosta-düşmana göstermelidir!..
Aksi halde; “askeri darbe” veya “yargı darbesi” derken, yarın da başka “atanmış bürokratlar”ın daha değişik “darbe”lerine zemin hazırlanmış olur!..
Bu “yargılama” mutlaka yapılmalı ve “devletin, millet için varolduğu” gerçeği kafalara kazınmalıdır!..
Bu fırsat da kaçırılırsa; ört ki ölem!..