Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

UNESCO’dan İran’a güç okumaları

UNESCO’dan İran’a güç okumaları

Dünya siyaseti, öğrencilerimle paylaşılacak, üzerinde kafa yorulacak örnekleri cömertçe sunuyor. Sosyal bilimcilerin genelde, özellikle de siyaset bilimcilerin karşı karşıya kaldıkları en sık görülen eleştiri reel siyasetten uzak düşmeleri ve teoremler dünyasında boğulup gitmeleridir. Bilimcinin tek düzlemde, fazla basitleştirilmiş şekilde ele aldığı, üzerinde düşündüğü meseleler zaman zaman gerçeklikten uzak açıklamalarla “olandan” farklı bir şeye dönüşebiliyor. Onun içindir ki siyasetçiler siyaset bilimcilerle tartışma yaşarlar. Olayların içinden değil de dışarıdan, biraz geriden, belli bir mesafeden bakıp etraflıca düşünme adına gösterilen gayretler realiteden uzak kalma, yanlış yönlenme anlamına gelebiliyor.


Ama zaman zaman da teorikle ampiriği üst üste örtüştüren, birbirini tamamlamayıcı örnekler gelip gündeminize pat diye düşebiliyor. O günlerden birini yaşıyoruz. Siyaset biliminin her aşamasında en önemli temel kavramsal konularından biri olan “güç” etrafında dönen tartışmalara bir yenisi daha ekleniyor. Örnekler tarihin her aşamasında çok. ABD’nin geçen hafta şahit olduğumuz UNESCO serüveni bunlardan sadece biri. İsrail ile İran arasında şu anda yaşanan gerginlik de bir diğeri... Yakın geçmişteki en bariz örneklerden Amerika’nın Irak işgali ise siyaset bilimi derslerinin bulunmaz örneği. Hem zihinlerde taptaze olması açısından hem de öğrencilerin kendi hayat yelpazesine rastlamış bir gelişme olması açısından bir yerde de şahit olma statüsünde de değerlendirebildikleri için önemli bir örnek.


Antik Yunan başta olmak üzere insanlığın bütün dönemlerinde felsefecilerin kafa yorduğu hiyerarşik güç düzeni, uluslararası ilişkilerin realizm üzerinden yürütüldüğü günümüz dünyasında iki karşılık buluyor. Birincisi reel yani gerçek güç. Yani bir ulus devletin elinin altındaki, biriktirdiği kaynakları. Bazen bu kendini nüfus çokluğu, bazen stratejik ve coğrafi konumlanma, bazen doğal kaynaklar, bazen ekonomik büyüme, bazen de askeri donanım şeklinde gösteriyor. Güçlü olan, daha fazlasına, daha yükseğine, daha kritiğine sahip olan ulus devlet oluyor. Her ne kadar bu reel ve aktivasyona konan güç çok önemli olsa da uluslararası arenanın operasyonları bunun ötesinde bazı faktörlerle gerçekleşiyor. Yani ulus devletler bu birinci tip güçten ziyade birbirleriyle ilişkilerinde ikinci tipteki güçten istifade ediyorlar. O da tahayyül edilen yani algılanan güç.


Algılanan güçte esas olan ulus devletin elinin altında tuttuğu, somutlaştırılmış güç kaynakları değil de hayali bir güç tahayyülüdür. İlginçtir, bu asıl reel güçten daha etkindir ve daha çok devrededir ülkelerin birbirleriyle münasebetlerinde. Bir çeşit oyun olarak da bakılabilir buna. Hayal gücünün ulaşabildiği yerlere kadar uzanabilen bir faraziyat yani. Bu oyunun en önemli unsuru ulus devletin neler yaptığı veya yapacağı değil neler yapabileceği üzerine kafa yormak ve bunun üzerinden geleceğe yönelik bir tarih okumasını gerçekleştirmektir. Yapabilirlilik farz edebilmeyi beraberinde getirdiğinden tahayyülün sonu da yok gibidir. Bir yerde hayal kur kurabildiğince gibi bir anlam çıkar bundan. İmajinasyonun temeli, evet, reel gücün üzerine inşa edilir, yani hiç yoktan bir şeyler tahayyül edilmez ama yine de ufak bir güç toplanması, bir yığınına, dağına bir anda algılanan gücün devreye girmesiyle dönüşebilir. Ulus devletler de bu oyunu, kurallarından feragat etmeksizin zevkle oynarlar. Çünkü kendi çıkarlarına hizmet eder. Reelden hayaliye geçiş, onların gücüne güç katar, kuvvetli oldukları yönlerini abartır, zayıflıklarını örter, kapatır, küçültür, küçümsetir. Önce kendilerine sonra çevrelerine...


Amerika’nın UNESCO’ya gösterdiği sopa üzerinden devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi