İzmir’i yakmanın bedeli!
Tarih en iyi okuldur, onu doğru okuyarak geçmişin korkunç hatalarından korunabiliriz.
19’uncu yüzyılda gittikçe güçlenen milliyetçi duygular hem Anadolu, hem de Balkanlar’da facialara yol açmıştır.
Bölgenin iki kozmopolit liman kenti yerle bir olmuş, yüz binlerce insan korkunç şekilde öldürülmüştür.
1906 yılında Selanik’te 47 bin Yahudi, 33 bin Rum, 29 bin Müslüman bulunuyordu. Tarihçilere göre, Müslümanların yarısının Yahudi kökenli dönme olması muhtemeldi.
Şehirde dinlere göre ayrılmış mahalleler yoktu. Dinler arası evlenme örneklerine sıkça rastlanırdı.1908 Devrimi sonun başlangıcı oldu.
Başlangıçta herkes İttihatçı’ydı..
Ama özellikle Rumlar’ın Helen İmparatorluğu hayalleri birarada yaşamı tehlikeye atmaya başladı.
İttihatçılar, 1912’de Türkçe’yi zorunlu dil haline getirip tek tip eğitime dönünce Arnavutlar bile Osmanlı’nın aleyhine dönmüştü.
Milliyetçilik cazipti çünkü taraftarların gurur, özveri ve ahlaki üstünlük kadar ulus devletin askeri güçlerinin sağladığı bir koruma, güvenlik kalkanı sağlamaktaydı.
Venizelos, Balkan Savaşı’nda kaybedilen Selanik’i 1917’de yaktığında 1922’de İzmir’de daha korkunç boyutlarda yaşanacak bir facianın tohumlarını attığının farkında değildi.
5 Ağustos 1917’de Selanik merkezinde başlayan yangın hızla yayıldı. Camiler ve sinagogların da arasında olduğu Osmanlı ve Yahudi mahalleleri yol oldu.
Venizelos yangın için ‘’takdir-i ilahi’’ yorumu yapmıştı. Yangın, Selanik’i Helenleştirecek ve Kemalistler için bir örnek oluşturacaktı.
Mustafa Kemal, Smyrna’nın Kordon’unda gezerken ‘’düşmanımız olan ırkın insanları ile’’ dolu olduğunu gördükçe, ‘’gerçek ve asil Türk hemşerilerinin elinden kayıp gittiğini’’ düşünmekteydi.
Smyrna’nın işgali bu korkuları doğruladı.
Memleketi Selanik’in 7 yıl önce Yunanlılarca işgali ve 1917’de çıkarılan yangın Mustafa Kemal’in öç alma duygusunu kamçılamıştı.
Kaçan Yunan ordusunun ardından Türk Ordusu kente girdiğinde ortam sakindi.
Ancak Mustafa Kemal’in kentin sivil valisine yaptığı ‘’Yarın akşam, 12 Eylül Çarşamba’ya kadar İngiliz vatandaşlarının güvenliği için endişe edilmemesi’’ şeklindeki sözleri, gelecek olanın habercisiydi.
İzmir’in ve uzun bir dönem Türkiye’nin kaderini belirleyecek yangın 12 Eylül günü başladı. İzmir’in mükemmel bir itfaiye teşkilatı vardı ama Türk askerleri yangına müdahale etmelerine izin vermiyordu.
Savaş sırasında Smyrna’lı Ermeniler dönemin Valisi Rahmi Bey tarafından korunmuştu. 1922’de 15 bin Ermeni öldürülmüş, Ermeniler’in Anadolu’dan tasfiyesi tamamlanmıştı.
Philip Mansel’in sözleriyle, ‘’O yıl İzmir incir yerine insan ihraç etmişti...’’
İsmet İnönü hatıralarında yangın sırasında gençlerin emirleri uyguladıklarını söylediklerini yazar.
Falih Rıfkı Atay ise yıllar sonra sansür kaleme aldığı hatıralarında, ‘’Kordon konakları, oteller ve gazinolar kalırsa, azınlıklardan kurtulamayacağımızdan mı korkuyordu? Birinci Dünya Harbi’nde Ermeniler tehcir olduğu vakit, Anadolu şehir ve kasabalarının oturulabilir ne kadar mahalle ve semtleri varsa, gene bu korkuyla yakmıştık’’ diye yazacaktır. Kentin parlak dönemi sona ermişti.
Öyle ki, 26 Eylül 1923’te İzmir İktisat Kongresi’ne katılan Mustafa Kemal’e hem kadınların özgürleşmesi, hem de Rum ve Ermeniler’in gitmesi sonucu ekonominin gerilemesinden şikayet edilmişti.
Smyrna yangını iç bölgelerin limanlara karşı bir intikamı ve zaferiydi.
1913 Türkiyesi’nin yüzde 27’si kentliydi, bu rakam 1927’de yüzde 17’ye gerilemişti.
Köylülük ve yoksulluk Türkiye’yi sarmaya başlamıştı.
1922 yılında hasat yakılmıştı, 1923’te ise tarımda tablo kötüydü.
Balkanlar’dan gelen göçmenler tahıl ve tütünü biliyorlardı ama incir, üzüm ve zeytin işlemeden habersizdiler.
İhracat yarıya düşmüştü çünkü ihracatı bilenler de gitmişti.
Oysa, Osmanlı uluslararası ticaretinde Smyrna’nın payı 1850’de yüzde 7.5’ten, 1873’de yüzde 30’a çıkmıştı. 1900’a gelindiğinde ise Osmanlı ihracatının yüzde 55’i Smyrna’dan yapılmaktaydı.
Liman Smyrna, Aydın demiryolu hattıyla beslenmekteydi. Bu hat, İskenderun-Kahire hattından sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda inşa edilen ikinci tren hattıydı.
Smyrna ilklerin kentiydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk gazetesi, ilk Amerikan okulları, ilk hipodromu, ilk futbol takımı, ilk sinema salonu burada görülmüştü.
1934 yılında liman millileştirildi, doktorluk gibi kimi meslekleri yapma hakkı sadece Türklere tanındı.
Yabancı düşmanı basının yayınları sonucu, 1936 yılında Şirinyer’deki Ulusulararası Üniversite (International College) bugün hala bulunduğu Beyrut’a taşındı.
Aynı yıl, İstanbul’da 16’ncı yüzyıldan beri yapılan Katoliklerin sokak yürüyüşleri yasaklandı.
İzmir ekonomik, kültürel, bilimsel olarak karanlık bir döneme girmiş oldu.
Aydınlanma Dönemi’nin geri gelmesi için yarım asırdan fazla zaman gerekecekti.
Kaynak: Philip Mansel, Levant. Everest Yayınları.