Ehli Kitap ve demokrasi
Hayrettin Karaman hocanın “Helal Et, Ucuz Kurban” başlıklı makalesinden:
“(...) İslam’da haram kılınmamış olan mesela bir hayvanı (koyunu, danayı, tavuğu...), ehl-i kitap, kendi inançlarına uygun olarak öldürür ve yerlerse bu Müslümanlara da helal olur; mesela bir papazın, bir hahamın helal sayarak yediği dana etini Müslüman da yiyebilir.”
“Kitap ehli inançlarına uygun öldürür ve yerlerse Müslümana da helal olur” ne demekse?
Öldürmek şişleyerek de olur, zehirleyerek de...
Diğer taraftan helal saymanın da değişik versiyonları vardır... Alisiz Alevi’ye göre başkadır, Mecusi’ye göre başkadır, Yahudi’ye göre başkadır, Müslümana göre bir başkadır...
Anlaşılıyor ki tartışmanın odak noktası kitap ehli (ehl-i kitap)...
Kitap ehli konusunda Kur’an’a müracaat edelim.
Ali İmran 19-23-24:
“Kuşkusuz Allah katında din İslam’dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarında hak tanımazlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini inkar edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.”
“Kendilerine kitaptan bir pay verilmiş olanlara baksana, aralarında hakem olması için Allah’ın kitabına çağrılıyorlar da, içlerinden bir grup yüz çevirip gerisin geri gidiyor.
Onların bu tutumu ‘sayılı günler dışında bize asla ateş dokunmayacak’ demelerinden ötürüdür. Uydura geldikleri yalanlar dinleri hakkında kendilerini yanıltmaktadır.”
Ayetler bu kadar açık...
Şöyle soralım... Peygamberimize inanmayanlar kafir oluyor da, tebliği kabul etmeyen kitap ehli neden kafir olmuyor? Kitap ehli kafirse kestiği yenir mi, nikahı olur mu?
Cevaplarını Karaman hocama bırakıyorum...
Çocukluğunda Akevler’den tanıdığım Fehmi Koru’nun “Savunmam İçin Tanımam Gerekmiyor” başlıklı makalesinden:
“Şunu düşünelim: Meclis bu dönemde yeni bir anayasa yapacak; içinde BDP’li üyelerin de yer aldığı bir uzlaşma komisyonu çalışmaya başladı. İyi de, BDP’nin komisyona sunulacak kendi metnini hazırlamak üzere oluşturduğu anayasa komisyonunun çalışmalarına katılan bir öğretim üyesi neden suç işlemiş sayılıyor?
İnsanların görüşlerini açıklarken korkmadığı, görüşleri yüzünden başlarına bir şey gelmediği, tutuklanıp hapse atılmadıkları sistemin adıdır demokrasi; açıklanan görüşleri paylaşmayan, yanlış olduğuna inanan, görüş sahiplerinden hoşlanmayan ve onlara en yaman eleştirileri yöneltmekten geri durmayanların ‘Bırakın savunsunlar’ demesiyle de hayat bulur.”
Koru, demokrasiyi referans gösteriyor.
Şu Yunan tohumunu...
Demokrasi dedikleri aldatmaca İslam’ın eline su dökemez...
Ne kadar düzensizlik, haksızlık, başı bozukluk, sorumsuzluk varsa Demokrasi şemsiyesi altında barınır, İslam’da barınamaz...
Koru, devlete soruyor: “Anayasa komisyonunun çalışmalarına katılan bir öğretim üyesi neden suç işlemiş sayılıyor?”
Öyle ya, demokrasi varsa bu profesörün suçlu sayılmaması lazımdı.
O zaman biz de sorarız:
BDP’li profesör, anayasa komisyonuna katılıyor diye suçsuzluk karinesi mi icat edildi?
Bölücülük, etnik kışkırtma, halkı sokağa dökmek, bunlar suç değil mi?
Masum gösterilen profesör “Koru’nun evini ateşe verin, çocuklarını da rehin alın” dese, yine de mi suç olmaz?..
Her ağızdan çıkana fikir denmez, zehirleyen, karıştıran, tutuşturan fikirler de var...
Ona bakarsanız hakaret de eylem değildir, ama insan onuru açısından suçtur...
“Bırakın savunsunlar...” diyor Fehmi Koru...
Bırakalım Koru kardeşim... Zaten etnik bölücülük adına plan ve projeleri hazırlayanlar, askere kurşun sıkılmasını, yollara mayınlar döşenmesini, çarşıların kundaklanmasını seminerlerle öğretenler masum, hainleri yargılayan hakim ve savcılar suçlu! Öyle bir mantık geliştirildi.
Nikâhsız da demokrasi denilen gavurun mantığını kullanıyor...
Ehl-i kitap ve demokrasi salatası...
Çatalı batıralım, olmazsa kaşıklayalım...
Sonra da papazı bulalım, hahamlaşalım, iyi mi?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.