Peygamber Sevgisine Osmanlı’dan Bir Bakış
Biliyorum ki, şimdi yazacağım tarihi vakayı, Peygamber Efendimiz(sav)'i sevenler inananlar kabul edip, başlarının üstüne koyacaklar, Efendimiz(sav)'e hakaret etmeyi meslek edinmişler de inkar edeceklerdir. İlk inkar eden ve hakaret eden de Ebu Cehil’di.
İnkar edecek olanlara hidayet verecek olan ben olmadığım için, yazının muhatabı, Peygamberimize inananlar ve sevenlerdir. Benim gücüm sadece dua etmeye yeter. “Allah Peygamberimizi sevenleri şefaatine nail eylesin. Sevmeyenleri de bildiği gibi yapsın.”
“İki cihanın sultanı yürürken ben atıma nasıl binerim.” Bu söz, Yavuz Sultan Selim’e aittir ve hadise her canlının kolay kolay geçemeyeceği Sina çölü’nde cereyan eder.
Yavuz Sultan Selim, 15 Aralık 1517’de Şam’dan hareket eder. Daha birkaç yıl öncesinde başına buyruk hareket eden, sıkıntıya düştüğünde emir dinlemeyen bir ordu, bugün her bakımdan tam itaatkar ve komutanın emrini kayıtsız şartsız uygular duruma gelmiştir.
Yorucu bir yolculuktan sonra ordu 30 Aralık günü Kudüs’e gelmiştir. Mescid-i Aksa’da 2 rekat hacet namazı kılmıştır. Yavuz, Kudüs’te bir gün kalır, mukaddes yerleri gezer ve ertesi gün yola koyulur.
önünde çok zorlu bir geçit vardır. Sina çölü. Bu çöl, tarihte birçok orduya mezar olmuştur. Yavuz Sultan Selim Han, çölün Akdeniz kıyısına yakın olan bölgesini tercih ederek ordusunu buradan geçirmiştir.
çölde her çeşit vahşi hayvan, akrep, yılan, sivrisinek bol miktarda bulunmaktadır. çölün bir diğer olumsuz tarafı da mevsim kış olduğu için, gündüz sıcaklığı 40 derece iken, gece sıcaklığının 0 dereceye kadar düşmesidir. Gündüz ile gecenin arasındaki bu fark, insan hayatını olumsuz yönde etkilemektedir.
Yavuz Sultan Selim Han, Sina çölü’nü geçerken başlarından şöyle bir hadisenin geçtiği anlatılır.
“Sina çölü’nde gündüzleri dayanılmayacak kadar sıcak, geceleri de dondurucu soğuk vardır. Ordu bu vaziyette yol almaya devam ederek çölü yarılar. Su çok kıymetlidir, herkes idareli kullanır, içmenin dışında su kullanılmaz, teyemmüm yapılarak namaz kılınır.
Yürüyüş esnasında bir ara Yavuz Sultan Selim Han, ani olarak atından iniverir. Onu gören başta Veziriazam Sinan Paşa olmak üzere, Anadolu ve Rumeli beylerbeyi de atlarından inerler. Kısa zaman içinde bütün ordu yaya yürümeye başlar.
Padişaha bakanların dikkatini bir şey çekmektedir. Yavuz Sultan Selim tarife gelmez bir tevazu ve cezbe içinde yol almaktadır. Ne var ki, etrafındakiler onun askerin maneviyatını artırmak için böyle yaptığını sanmaktadırlar. Vezirlerden biri Yavuz’a yaklaşır ve
-“Hünkarım, ordu sizin niçin yaya yürüdüğünüzü merak eder, atınıza binseniz!” der. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim gördüğü sırrı gözleri dolu dolu şöyle ifade eder:
-“Nasıl ata binerim? Görmüyor musunuz İki Cihan Sultanı önümüzde yaya olarak bize yol gösteriyor.”
Tarihi kaynaklar böyle yazıyor. Bize düşen inanmaktır. Müslüman olan her kişi, “Kelime-i Şahadet” getiriyor ve inanıyorsa, bu hadiselere de inanmakla yükümlüdür. “Ben şuna inanırım ama buna inanmam” diye hiçbir Müslümanın keyfine göre bir inanç yoktur.
Tabii bunları inkarcılar için veya Efendimiz(sav) üzerinden Müslüman halktan nefret edenler için yazmış değilim. Allah’ın doğru yola getirmediğini ben mi getireceğim. İnananlar ve iman edenler için tarihi bir vakayı paylaşmak istedim.
Osmanlı Padişahları ve maiyetinde bulunan herkeste büyük bir Peygamber sevgisi en zirvede yerini hep korumuştur. Peygamberimize olan Osmanlı sevgisi dillere destandır ve her Padişah, Efendimiz(sav)'in sevgisine ve şefaatine mazhar olabilmek için sınırsız hizmette bulunmuştur.
Peygamberimize hakaret edenlerle değil, O’na hizmet ve hürmet edenlerle birlikte olur ve nasıl hizmet ettiklerini, nasıl hürmet ettiklerini beller ve belletirsek, o zaman doğru bir iş yapmış oluruz. Tabii hakaret edenleri de yine belleğimizin bir yerine kayıt etmemiz gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.