Demokrasi
Avrupa'nın yaşayan büyük düşünürlerinin belki de en başında Jürgen Habermas gelir. Kartvizitinde "Felsefe profesörü, sosyolog ve siyaset bilimci" yazan 82 yaşındaki Alman düşünür dün Paris-Descartes Üniversitesi'nde bir konferans verdi. Konusu: Demokrasi.
Salonu hıncahınç dolduran dinleyicilere "AB'de demokrasinin durumu" üstüne özetle şu konuşmayı yaptı Habermas:
"AB üyesi ülkelerin hemen tümünde hükümetler hem şaşkın, hem de felç olmuş durumdalar. Çünkü bir tarafta büyük bankaların ve kredi derecelendirme kuruluşlarının dayatmaları var, bir yanda ise öfkeli halklarının gözünde meşruiyetlerini yitirme korkuları.
AB hükümetleri neden felç oldular? Çünkü bugüne kadar AB projesi seçkin kesimlerin tekelinde kaldı. Bu da son derece tehlikeli bir asimetri ortaya çıkardı: Halkın demokratik katkısını hükümetlerin gözlerden uzak bir yerde, Brüksel'de kendi hesapları ve çıkarları için kullanmaları. Ve de Strasbourg'daki Avrupa Parlamentosu'nda alınan kararlarda AB yurttaşlarının zerrece etkisinin olmaması."
Habermas konuşmasının burasında biraz durup soluklandıktan sonra "Avrupa, post-demokrasi bir yönetim anlayışına doğru sürükleniyor" diye ekledi tane tane. Sonra sözü Yunanistan -eski- Başbakanı Yorgo Papandreu'nun AB yardım paketini referanduma götürme kararının kopardığı kıyamete getirdi ve açtı ağzını yumdu gözünü:
"Demokrasinin onurunu kurtarmak zorundayız. Zavallı Papandreu mali uzmanların emrivakileri ile halkının talepleri, vahşi finansal kapitalizmin dayatmaları ile sosyal adalet vaatleri çiğnendiği için isyan eden vatandaşlarının yakınmaları arasında sıkışmış siyasetçilerin son örneği olarak kalmalı.
Kriz döneminde orta yol tıkandığına göre, siyasetçiler halklarıyla birlikte karar almalılar. Bu sadece demokrasi değil, aynı zamanda bir onur sorunu da. Yunanistan felaketi Angela Merkel ile Nicolas Sarkozy'nin seçtikleri post-demokrasi yoluna karşı bizi uyarıyor. Gücün ve iktidarın, aynı telden çalan bir grup hükümet başkanında aralarındaki anlaşmaları ulusal meclislerine zorla kabul ettirecek yoğunlaşması, hiç de hayıra alamet değil."
***
Papandreu'nun Merkel ve Sarkozy'nin baskıları, hatta aşağılayıcı emirleriyle referandumdan vazgeçmek zorunda kalmasına öfkelenen sadece Habermas değil. Avrupa medyasında her gün onlarca köşe yazarı, siyaset bilimci Yunanistan'a yapılan baskıların "Demokrasi için tehlike çanları" anlamına geldiği yönünde yorumlar yapıyorlar.
Bu konuyu ben de birkaç yazıda değerlendirmeyi planlıyorum. Ama şimdiden şunu söylemem herhalde yanlış olmaz.
Papandreu'ya referandum kararının zorla geri aldırıldığı 1 Kasım 2011, demokrasi tarihine "Utanç günü" olarak geçecek.
Çünkü, Merkel-Sarkozy ikilisi "Halkın halk için halk tarafından yönetimi" olan demokrasinin tanımını o gün "Halkın halka rağmen güdülmesi" diye değiştirdiler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.