Yine çakı-bıçak meselesi ama bu son
Yine bir soruyla başlayalım sohbetimize; insanoğlunun eliyle yaptığı, daha doğrusu el melekesini kullanarak icad ettiği ilk araç hangisidir diye sorsam ne cevap verirsiniz?
Bazılarınız doğru cevabı buldu bile, hattâ hattâ, "Yine mi çakı-bıçak meselesi?" diye homurdandıklarını tahmin edebiliyorum. Evet doğru cevap; o âlet çakı-bıçak karışımı bir şey olmalıdır. Arkeoloji müzelerini dolduran yüzlerce, belki binlerce buluntu bu cevabın isabetini teyid ediyor zaten. O bir bıçaktı ve bıçağın çakı halini alması için hayli zaman beklemek gerekecekti zira çakı, bıçağın katlanabilir, cepte, çantada, dağarcıkta, belde taşınabilir türüdür.
Şöyle yapılıyordu; önce çok sert ve dikine kırıldığında kenarları çok keskin profil veren bir taş türü bulunuyor, ortasından kırılıyor ve kabaca bir bıçak namlusu şeklini alacak hale gelinceye kadar küçük ama son derece işçilikli darbelerle yontuluyordu. Yontma taş dediğimiz sanayi çağını başlatan da bu icattı işte. İlk taş bıçaklar gündelik hayat faaliyetlerinin sürdürülebilmesi için "her eve, her hâneye lâzım" denilen bir ihtiyaçtı; günümüzde de her evin olmazsa olmaz levâzımındandır. Mutfağın direği, yemek faaliyetinin yöneticisidir. İnanmayanlar bir gün hiç bıçak ve kesici âlet kullanmadan yemek yapmaya kalkıştıklarında ne kadar daracık bir menüyle karşılaşacaklarını hayretle göreceklerdir.
Bıçağın medeniyet yapıcı yönünü ihmâl edemeyiz: Bir âlet yapabilmek için ihtiyaç duyacağımız ilk âlet yine bir bıçaktır. Yetmişli yıllarda "Fabrika yapan fabrika" diye bir kavram dilden dile gezerdi ve siyasî partilerimiz programlarına böyle bir entegre tesis yapacaklarına dair vaad koymayı hiç ihmâl etmiyorlardı. Bıçak da âlet yapan âlet olmak bakımından insanlık tarihinde benzersiz bir yere sahiptir ve biz biraz da bu yüzden üç haftadan beri çakı-bıçak meselesi üzerinde o yüzden dönüp durmaktayız.
Tabii bu arada söz açılmışken ilk taştan yontulma bıçak benzeri âletin neticede geliştirilerek marangozluk ve mobilya sanayiine, oradan da tarih boyunca adım adım ilerleyen modern teknolojiye yol verdiğinden de bahsetmeliyiz. İlk bıçakla sonuncusu arasında belki mahiyet bakımından bir hayli fark var ama fonksiyon itibarıyla birbirinin aynı olduğunu söyleyebiliriz. Bugün varlığıyla övündüğümüz bütün maddî medeniyet bıçaktan türemiştir; bu kesin.
Aranızda "Kabak tadı verdi artık" diyenler çıkabilir ama en azından bir kısım okuyucu için konunun, hayli heyecan uyandırıcı tesirler yaptığını söyleyebilirim. Mesela bir okuyucum, "Niçin bir Türk kılıç markası yok?" sualime içerlemiş olacak ki, Kültür Bakanlığı'nın hediyelik eşya satış bürosunda satılan hediyelik kılıçların bulunduğu linki gönderdi eksik olmasın; ne var ki bu örnek, Türk kılıcı dediğimiz kesici sila türünün bir standarda eriştiğini isbat etmiyor ama yine de yokluğundan iyidir diyoruz. Bir başkası kılıçta markalaşma olamayacağı yolundaki görüşleriyle çakı meselesine katkıda bulundu. Bir diğeri, nazik bir dille hepimize Tosya çakısını hatırlattı ve dedi ki: "Malumatınız var mı bilmiyorum, Tosya çakısı Kastamonu'nun Tosya ilçesinde yapılır. Ustaları vardır, her ustanın bir işareti vardır. Kabzası manda boynuzundan olur ve iki namlusu vardır, birisi bıçak diğeri bıçkı/testere şeklinde, bir kez biledikten sonra bir yıl bileğiye sürmeniz gerekmez. Ama bir yerinizi kesmeyin bu bıçakla sakın, zira işaret parmağınıza attığınız küçücük kesik tüm kolunuzun ağrımasına sebep olur." Mektubun ekinde ise Tosya bıçağının fotoğrafı. Tosya'yı sevenlerin dikkatine sunmak isterim; bu hayli işçilikli ve nitelikli olduğu anlaşılan bıçağı, nesli tükenen bir tür olmaktan çıkarmak boyunlarına borçtur bence.
Bir başka çakı fotoğrafı daha aldım bu arada ama farklıydı çünkü bu çakı okuyucumun kendi imalatı imiş. Öyle sıradan, basit bir çakı da değil ha; sırttan kilitli tabir edilen, sap kısmı Antalya civarlarında "Çilek" diye bilinen Sandal ağacı kökünden yapılma şık bir çakı; namlusunda ise sert çeliğe asitle kazıldığı anlaşılan fiyakalı bir isim; diyelim ki sizin öz isminiz. Nasıl?
Aynı okuyucum, bıçakseverlerin kendi aralarında kurdukları (bicaksanati.com/forum/) isimli siteye de davet etti fakat bu gibi forumlara kayıt yaptırmak için gerekli işlemleri bir türlü beceremeyen takımından olduğu için sadece seyretmekle yetindim. Arzu edenler, bıçak meraklılarının özel koleksiyonlarını sergiledikleri, üretimle ilgili olarak karşılaştıkları problemleri tartıştıkları bu ilginç siteyi gezebilirler. Üye olmak da gerekmiyormuş. Nitekim şöyle bir göz atınca memnuniyetle fark ettim ki, bıçak meraklıları, benim gibi saf ve meraklı seviyesindekilerin çok üstünde bir organizasyon oluşturmuşlar, doğrusu biraz da mahcub olmadım değil hani. Hoşuma gitti. Temenni ederim ki bu arayışlar, bu ilgi ve merak, hobi seviyesinden hızla kurtularak daha endüstriyel ve profesyonel bir boyuta kavuşur.
Neticede üzülerek kaydetmem gerekiyor ki çakının gündelik hayatımızda kapladığı yer giderek daralıyor ve marjinalleşiyor. Her çakı taşıyanı müstakbel bir saldırgan gibi gören aşırı emniyetçi yaklaşım yüzünden çakı, artık taşınmaz bir "hevâyic-i asliyye" hükmüne girdi. Güvenlik kapılarında fark ettiği her metala ötüp duran detektörler yüzünden çakı, sadece evde bulundurulan bir nesne oldu. Güvenlik endişesiyle çakı bulundurmayı yasaklayan anlayış neticede çakıseverlerin aleyhine tecelli ediyor. Oysaki Peygamber Efendimiz'in, yanında çakı bulundurduğuna dair bazı zayıf rivayetler işitmişliğim var. Bir ara gazetelerde Başbakan'ın da sünnet olduğu gerekçesiyle yanında çakı taşıması hayli tartışılmıştı. Bence bir politikacıyı, bir ünlüyü veya sıradan bir insanı yanında çakı taşımayı alışkanlık haline getirdiği için, taşıdığı çakının mahiyeti, kalitesi, işçiliği gibi daha teknik ve estetik açılardan tartışmak daha doğru olacaktır.
Bu pilav daha çok su götürür ama siz siz olunuz, bu şirin ve mâsum âletten bir tane olsun edinmeye ve ortalık yerde çoluk-çocuğun erişebildiği yerlerden uzak tutmaya bakınız.