Demokrasiye, İnsan Haklarına, Hukuka Hizmet Edecek Hukukçular
BİRBİRİNE taban tabana zıt iki zihniyetle karşı karşıyayız. Birincisi: Yargı bağımsız olmalıdır, sadece âdil hukuku göz önünde bulundurmalıdır. Gerçek demokrasiye, temel insan haklarına bağlı ve saygılı olmalıdır. Herhangi bir ideolojinin ve mezhebin emrinde olmamalıdır.
İkincisi: Yargının, demokrasinin, insan haklarının üzerinde resmî ideoloji ve lâiklik ilkesi bulunmaktadır. Yargı bu konularda tarafsız olamaz. Bunlara bağlıdır, bunlara hizmet etmekle yükümlüdür.
Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere medenî, demokrat dünyaya bakalım:
* O ülkelerin hiçbirinde resmî ideoloji ve onun üstünlüğü bulunmamaktadır,
* Bütün o ülkelerde hukukun üstünlüğü prensibi vardır.
* O ülkelerde temel insan haklarına hem saygı vardır, hem de bağlılık.
* Oralarda son sözü adil hukuk söyler.
Anayasa Mahkemesi’nin son kararı 2’ye karşı 9 oy ile alınmıştır. Yani karara iki üye itiraz etmiş, muhalefet şerhi koymuştur.
ülkemizde şunların olması için neler yapılmalıdır?
1. En son sözü hukuk söyleyecek, yani hukukun üstünlüğü prensibi geçerli olacak.
2. Yargı tam ve gerçek demokrasiden yana olacak.
3. Temel insan haklarına bağlı ve saygılı olunacak.
4. Yargı, resmî ideolojiye bağlı ve taraflı olmayacak.
Bu saydıklarımın gerçekleşmesi için, birtakım ilkelere bağlı çok vasıflı, çok güçlü, çok üstün hukukçular yetiştirilmesi gerekir. Ne miktarda? Yeterli miktarda.
Böyle hukukçuların özellikleri neler olmalıdır?
* çok güçlü ve üstün lise eğitimi almış olmak.
* Başta mantık olmak üzere sosyal, felsefî, edebî, tarihî yüksek kültüre sahip bulunmak,
* En az üç yabancı lisan bilmek. Bu lisanlarda yazılmış kültür kitaplarını okuyup anlayabilmek.
* Yüksek lisans yapmış olmak.
* Hariçte (Avrupa, Amerika, Japonya, Singapur vs) doktora yapmış olmak.
* Hukuk, düşünce, kültür konusunda yaptıkları ciddî araştırmalar yayınlanmış ve ilgi görmüş, dikkati çekmiş olmak.
* Bilgi/kültür, ahlâk/aksiyon, sanat/estetik boyutlarında güçlü şahsiyete sahip olmak
* Son derece güvenilir, itimada şayan temiz ve şeffaf kimseler olmak.
Bu memlekette dominant unsur olan Müslümanlar yakın tarihimizde bu saydığım vasıflara sahip kaç hukukçu yetiştirmişlerdir?
Demokrasi ve Başörtüsü
AVRUPA Birliği ülkelerinin üniversitelerinde, istisnasız, başörtüsü serbesttir. üniversitelerinde başörtüsü yasağı olan tek Avrupa ülkesi yoktur.
Fransa’nın resmî liseleri dışında bütün Avrupa okullarında başörtüsü serbesttir.
Portekiz, İspanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İsviçre, İtalya, Avusturya, Danimarka, Norveç, İsveç ve diğerleri... Hep serbest, hep serbest...
Avrupa’da anayasalarında lâiklik kelimesi yer alan iki ülke vardır, Portekiz ve Fransa. Onlarda da serbest...
Demokrasinin hakim olduğu bir ülkede, üniversitelerde başörtüsü yasağı olması mümkün değildir.
çünkü böyle bir şey demokrasi ile kesinlikle bağdaşmaz.
İnsan hakları ile bağdaşmaz.
Tahsil yapma, okuma hakkı ile bağdaşmaz.
Din, inanç, vicdan hürriyeti ile bağdaşmaz.
Adil hukuk ile bağdaşmaz.
çoğulculukla bağdaşmaz.
Eşitlikle bağdaşmaz.
Bizde birileri hem demokrasi, Batı, insan hakları, uygarlık diyor; hem de bunlara ters işler yapıyor.
Barolar Niçin Müslümanların Elinde ve Kontrolünde Değil?
İSTANBUL Türkiye’nin en büyük şehri, gerçek başkenti... Müslümanlar ülkenin çoğunluğunu oluşturduklarını söyleyip dururlar. Peki, İstanbul barosu niçin Müslümanların elinde ve kontrolünde değildir?
Sadece baro mu?
Medya sahasında ikinci ligte oynuyorlar.
Yüksek finansta ağırlıkları yok.
Fikir, sanat, araştırma konusunda başta değil, sonlarda koşuyorlar.
Son elli yıl boyunca İslâmî kesim en zeki, en kabiliyetli, en işe yarar çocuklarını doktor ve mühendis yaptı. Niçin? Doktorlukta ve mühendislikte iyi para var...
Hukuku ihmal ettiler... Medya/iletişim hizmetlerini ihmal ettiler... Eğitim hizmetlerine gereken önemi vermediler...
Mimarlık, sanat, şehircilik, dekorasyon, moda, giyim kuşam... Bu konuların üzerine yeteri kadar eğilmediler.
Futbol kulübü tutar gibi particilik ve tarikatçilik yaptılar.
Cemaat asabiyeti, tarikat holiganlığı...
Seçimleri kazanırız, iktidarı ele geçiririz ve istediklerimizi tepeden yaparız... öyle mi?
Müslüman kesimi çekip çevirenler!.. Eserinizi seyr ediniz...
Merhum Necati Coşan Efendi
TARİKAT-İ aliye-i Nakşibendiyye müntesibîninden, merhum Şeyh Esad Coşan’ın pederi Necati Coşan Efendi, ömrünün 105’inci senesinde dar-ı ukbaya irtihal etmiştir. Cenaze namazı Süleymaniye Camii’nde Cuma namazını müteakip çok büyük bir cemaat tarafından kılınmış ve merhumun na’şı mezkur cami haziresinde toprağa verilmiştir. Cenab-ı Hak rahmetiyle muamele buyursun, onu ve gelmiş ve geçmiş bütün mü’minleri afv u mağfiret buyursun.
Cuma namazında orada bulundum. Cemaat avlunun dışına ana caddeye taşmıştı. Vefalı Müslümanlara teşekkür edilir.
Merhum Necati efendiyi 1960’lı yıllarda tanımıştım. âlim, ârif müeddeb, kâmil, zarif bir zat idi. Hodfüruş değildi, mütevazı idi. İslâm’a, imana, Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata, fıkha hizmet etmiştir.
Mekânı Cennet olsun.