Generalin firarı ve Dersim... İş var, iş içinde!
Bazı dönemler vardır, olayların üzerine “şal” örtülür, “gerçek”lerin üzeri kapatılır ve “insanların öğrenmesi” engellenir... Bazı dönemler de vardır ki; olayların üzerinden “şal”lar kaldırılır ve yıllarca “yalan”larla avutulan insanlar “gerçek”leri görmeye başlarlar.
Hani, Yunus Emre demiş ya;
“Derviş Yunus, bu sözü eğri-büğrü söyleme,
Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.”
İşte, şu anda içinde yaşadığımız dönem, “eğri-büğrü”lüklerin “siga”ya çekildiği, “yamukluk”ların deşifre edilip, “hesap”ların sorulduğu bir dönemdir!..
Artık “şal”lar kaldırılıyor, karanlık “yıl”lar ve “yol”lar aydınlanıyor!..
LİNÇ EDİLMEK İSTENDİK!
Önce “kendimizden” başlayalım:
Malûm, “28 Şubat süreci”nin “en ağır bedeli”ni bu gazete ödedi... “400 polis, 2 panzer ve keskin nişancılar” eşliğinde “baskın”lara maruz kaldık!..
“Kalleş-nikof”lu saldırılara uğradık!..
Bu gazete hakkında; başında “general”lerin bulunduğu Cumhuriyet Çalışma Grubu adlı “illegal” bir kuruluş tarafından “legal ve illegal saldırı plânları” yapıldı!..
“Gözaltı”lar yaşadık!..
En sonunda da;
“312 General” tarafından açılan bir dâvâ ile “tazminat linci”ne maruz kalıp, “susturulmak” istendik!..
Peki, niye açılmıştı o dâvâ?..
Yazarımız Asım Yenihaber tarafından kaleme alınan ve “sadece iki generalin sözlerini eleştiren” bir yazı yüzünden!.. O “2 general” için; “Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke” başlıklı bir yazı yazmıştı Asım Yenihaber!..
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ve birkaç generalin “açılmasına karşı çıktığı” bu dâvânın sonunda, “faiz”leriyle “1 trilyon 800 milyar lira ödemeye” mahkûm edildik!..
Bu rakam, bizim için bir “linç”ti!.. Bu parayı ödememiz mümkün değildi!.. Belli ki, “312 general”in istediği de buydu!.. İstiyorlardı ki, “gazetenin kepenkleri”ni indirelim ve “yayın hayatı”na son verelim!..
Ama, şu “ilâhî tecelli”ye bakın ki, bu gazeteyi “askeri küçük düşürmekle” itham eden o generallerin bir kısmı; “darbeye teşebbüs”ten, şu anda “tutuklu”dur!.. Böylece; “askeri kimin küçük gösterdiği” gözler önüne serilmiştir!..
GENERAL FİRARDA!
Ve, yazarımız Asım Yenihaber’in;
“Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke” tesbiti, bir defa daha doğru çıkmıştır.
Söyleyin hele;
Bir “er” veya “onbaşı” herhangi bir “zor”la karşılaştığında, hiç “nöbet yeri”ni terk edip de kaçar mı?..
Bir er veya onbaşı, bir “saldırı”yla karşılaştığında, gerekirse “can”ını ortaya koyup, “savunma”ya geçmez mi?..
Elbette “nöbet mahalli”ni terk edip kaçmaz, elbette “saldırı”ya karşı savunmaya geçer!..
Ama, bir “general” var ki; “onbaşı bile olamayacağını” gösterdi!.. Bırakın “nöbet yeri”ni, Türkiye’den kaçtı!..
Tümgeneral Mustafa Bakıcı’dan söz ettiğimizi herhalde anladınız... Bakıcı, bu gazeteyi “linç” etmek isteyen “312 general”den biridir!..
Yazarımız Asım Yenihaber’in de dün yazdığı gibi; “İnternet Andıcı” dâvâsında, hakkında “yakalama” kararı çıkarılan Tümgeneral Mustafa Bakıcı; önce “ishal olduğunu” söyleyip, GATA’ya yatmış!.. Tabiî, “Gatakulli” bununla da bitmemiş!.. GATA’da yatarken, nasıl olmuşsa olmuş; hakkında “yakalama” kararı bulunmasına rağmen, “bir ay izin” verilmiş kendisine!..
İşte bu bir aylık sürede, karısı da “emeklilik dilekçesi” vermiş ve Tümgeneral Mustafa Bakıcı’nın “emekli”ye ayrılmasını sağlamış!..
Asım Yenihaber, dün soruyordu;
“Peki o sırada bu zat ne yapıyormuş? Kuzey Irak üzerinden Rusya’ya kaçıyormuş!
Kurmay zekâsının yaptığı işe bakın:
Kaçmadan önce bütün banka hesaplarını boşaltmış ve yanına yüklü miktarda para almış!
Şimdi nerede?
Başka bir karanlık firarî ile birlikte, adını yazmakta mahzur yok, Bedrettin Dalan’la birlikte, Rusya’da bir Yahudi’nin çiftliğinde!”
DAĞDA KORUCU, ŞEHİRDE MAFYA!
Peki, Tümgeneral Bakıcı; “banka hesapları”nda bulunan “300 bin lira”yı yanına alıp, Türkiye sınırını nasıl geçmiş ve Kuzey Irak’a nasıl gelmiş!..
Onu da, “Ergenekon Dâvâsı”nı yakından takip eden muhabirimiz Murat Alan’ın dünkü haberinden öğrendik.
Murat, haberinde demiş ki;
“Mustafa Bakıcı’nın Kuzey Irak’a geçişine bölgede etkin olarak faaliyet yürüten Babat Aşireti mensuplarının yardım ettiği iddia edildi... Mustafa Bakıcı’nın bir dönem emrinde çalışan Korucubaşı Selim Babat ile irtibat kurduğu, Babat’tan kendisini yurtdışına çıkarması için yardım istediği bildirildi. Faili meçhuller ve bölgede JİTEM sonrası terör estiren Hançer Timi isimli oluşumu organize ettiği iddia edilen Korucubaşı Selim Babat’ın Bakıcı’yı bir grup korucu ile birlikte Kuzey Irak’a kaçırdığı ifade edildi.”
Pek üzerinde duran olmadı, işin doğrusu, biz de böyle bir “bağlantı” kuramadık ama, “dikkatli okurlarımız”ın verdiği bilgiler üzerine, bir “ayrıntı”ya daha ulaştık...
Okurlarımız;
“Hiç araştırdınız mı?” dediler; “Tümgeneral Mustafa Bakıcı’nın Kuzey Irak’a, oradan da Rusya’ya kaçışına yardım eden Korucubaşı Selim Babat kimdir?”
Selim Babat, muhabirimiz Murat Alan’ın dünkü haberinde de yer verdiği üzere, “Babat Aşireti”ne mensuptur!..
İşin ilginç tarafı;
Babat Aşireti mensupları Güneydoğu’da “koruculuk” yapmaktadır ama, “büyük şehirler”de ne yapmaktadır?..
“Mafyacılık!!!”
Evet, evet; mafyacılık!..
Hani, önceki günkü yazımızda;
“Baba’lar gitti, mafya bitti” demiştik ya; işte o “mafya babaları” arasında “Babat’lar” da vardı!..
Düşünebiliyor musunuz;
Adamlar, dağlarda “koruculuk” yapıyorlar ama şehirlerde “mafya” işleriyle meşguller!..
Onları, “kimin himaye ettiği” de, “Bakıcı olayı” ile herhalde anlaşılmıştır!..
BUNLAR, ORGANİZE İŞLER!
Bu olay, bir şeyin daha anlaşılmasına vesile olmuştur... Gazetelerin ve yazarımız Asım Yenihaber’in de yazdığı gibi, “firarî general” Bakıcı, şu anda Rusya’da ve Bedrettin Dalan’la birlikte bir “Yahudi çiftliğinde”dir!..
Peki, nasıl oluyor da, Rusya’daki Yahudiler; “Şırnak 23. Sınır Jandarma Tümen Komutanlığı” yapmış bir generale kucak açıyor?..
Şu hâle bakın;
“Terörle mücadele” ettiği “sanılan” bir generale kucak açan “Yahudi”ler, “İskenderun’da 7 askerin şehit edildiği” saldırıda, “PKK ile işbirliği” yapıyor!..
Akit’in dünkü manşetini okumuş olmalısınız... “7 askerin katlinde İsrail parmağı” başlıklı haberimizde, özetle demiştik ki;
“Mavi Marmara baskını gecesi İskenderun’da 7 denizci askerin şehit edildiği saldırıda, terör devleti İsrail’in parmağı olduğu yönündeki iddialar belgelendi.
7 bahriyelinin katili terörist Kenan Y. hakkında yapılan araştırmalarda, kendisinin İsrail’de ikamet ettiği, İsrail’de oturmadığı zaman dilimlerinde ise sık sık bu ülkeye giriş çıkış yaptığı anlaşıldı.
Teröristin İskenderun’da 7 askerin şehit edildiği eylem öncesinde, İsrail’le Türkiye arasında mekik dokuduğu da tespit edildi.”
Şimdi, bu haber üzerinde birazcık olsun kafa yormak gerekmez mi?..
Bir yanda “generale kucak açan” Yahudi, bir yandan da “PKK ile işbirliği” yapıyor?..
Bu, ne biçim “organize iş”tir ki; “at izi, it izine karışmış!”
“Terörün; kim neresinde”dir ve bugüne kadar, “terörle mücadele”de niçin başarılı olunamamıştır, herhalde şu “iki olay”dan anlaşılır!..
“PKK ile mücadele ettiği sanılan” ama asıl amacı “hükümeti devirmek” olan bir general, Türkiye’yi terk edip, “Yahudi’nin çiftliği”ne sığınıyor!.. Generalin sığındığı Yahudi, İskenderun’da “PKK ile işbirliği” yapıp, 7 Mehmetçiği katlettiriyor!..
Öyle bir “organizasyon” ki;
“Kimin eli, kimin cebinde” belli değil!.. Kim, kimin kucağında oturuyor, o da belli değil!..
AYGÜN, BİR TEYZE OĞLU!
İşte bu “hengâme” içinde, gündeme “Dersim Katliamı” geliyor ki; olayın neresinden tutsanız lime lime dökülüyor!..
Bir “Dersim mağduru” olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; 10 Kasım 2009 tarihinde “Dersim’de anaları ağlattık, iyi de oldu!” mealinde sözler sarfeden Onur Öymen’i istifaya çağırırken, bugün; “Dersim katliamının sorumlusu CHP ve devlettir... Atatürk de bunlardan haberdardı” diyen CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü “disiplin”e verip “partiden atmakla” tehdit ediyor!..
Bu, nasıl bir “açmaz”dır ki;
Dün, “Dersim’de bir katliam yaşandığına” inanan Kemal Kılıçdaroğlu, bugün o katliamı dillendiren Hüseyin Aygün’ü susturmaya çalışıyor!..
İşin tuhaf tarafı;
Hüseyin Aygün de, “Kılıçdaroğlu’nun yabancısı” değil!.. “Akraba”larından biri!..
Evet, Hüseyin Aygün; “Kemal Kılıçdaroğlu’nun teyzesinin oğlu”dur!.. Yani; “Annesi’nin kızkardeşinin oğlu”dur!..
Kılıçdaroğlu; “teyze oğlundan farklı düşünmemekte”dir!.. Ama, “CHP Genel Başkanlığı koltuğu”nda oturunca, işler değişiyor tabiî!..
Ne var ki;
İçinde bulunduğumuz dönem; “mızrağın çuvala sığmadığı” bir dönemdir... Ve ayrıca; üzerlerine “şal” örtülse de, “gerçek”lerin, “bir gün ortaya çıkmak” gibi bir huyları vardır!..
Bu gazete, “gerçek”leri ortaya çıkarmaya, “karanlık” olayları aydınlatmaya, inşallah bundan sonra da devam edecektir.
Selâm ve saygılarımızla...