Varlıktan yokluğa düşmek
Maddi olarak varlıktan yokluğa düşmenin en bariz şekli; zamanı, zemini ve şekli belli olmayan; elle, dille veya başka bir güçle engellenemeyen vakalardır.
İnsanoğlu’nun bu afetleri engelleme imkânı olmadığından, çaresizliğin zirvesini yaşar.
Hatırladığım kadarıyla bir örnek vereyim.
Düzce depremi sonrasıydı. Kızılay’ın yemek kuyruğunda biri vardı. Kendisine uzatılan mikrofona şunları söylüyordu:
“Dün Düzce’nin en zenginiydim. İş yerlerimden kazandığım parayı dükkanımın altındaki kasaya koymuş ve evime gitmiştim.
Deprem anına kadar gücümün yetmediği hiçbir şey yoktu. Şimdi ise hepsini kaybettim ve gördüğünüz gibi elimde tasla çorba sırasındayım.”
Varlıktan yokluğa gitmenin en canlı yolculuğuydu bu sözler.
¥
1976 yılında meydana gelen Van Muradiye depreminden bir örnek daha hatırladım.
Depremzedelere yardım etmek amacıyla görevli olarak bölgeye giden memurlar, bir depremzedenin arabasına Kızılay çadırları karşılığı sahip olmuşlar.
Yani “ağlayanın malını” almışlar. Bölgede görevleri bitince Ankara’ya dönmek üzere satın aldıkları araçlarıyla yola koyulmuşlar.
Muradiye’deki görgü tanıklarının ifadesine göre “gülerek çıktıkları” yolculukları, daha Van sınırlarını terk etmeden bir trafik kazasıyla son bulmuş ve ölmüşler.
¥
Varlıktan yokluğa insanı götüren afetlerin başında depremler ve sel olduğunu söylemiştik.
Bir de işte böyle insanın kendi eliyle davet ettiği felaketler vardır ki, göz göre varlıktan yokluğa gitmenin “hırsa” teslimiyetidir.
Şimdi bu çerçevede önce kendimizi bir testten geçirelim.
Van ve Erciş’te depremden etkilenmeyen herhalde hiç kimse yoktur. Hiç zarar görmeyen bir kimsenin bile mutlaka bir yakını depremzededir.
Dolayısıyla varlıktan yokluğa düşenleri ve düşme korkusu yaşayanları anlamakla birlikte, duygusallığa da bir sınır koymak gerekir.
Mesela, yapılan çalışmalar ve yardımlarla ilgili olarak ilgili ilgisiz herkes bir de akıl dağıtarak şikayet etmekte.
Yardım amacıyla bölgede bulunan binlerce insan piknik yapmaya gitmedi oraya. Canları kurtarmaya, açları doyurmaya, açıkta kalanlara kol kanat germeye gittiler.
Acı çeken insanların şikâyetlerini, “çözümsüzlük ve umutsuzluk” olarak duyurup, kargaşaya sebep olmak, afetzedelerin acılarını paylaşmak değil, yapılan yardımları engellemektir. Zaten terör örgütü ve BDP’liler var güçleriyle engelliyor.
¥
Varlıktan yokluğa düşmeyi sadece maddi varlık olarak ele almamalı. Maddi olarak yok olan varlıklar tekrar kazanılabilir.
Ya “edebini, ahlakını, değer yargılarını, namus, şeref ve haysiyetini”; geçici heves ve hırsları uğruna kaybedenler. İşte esas varlıktan yokluğa düşen onlardır.
Depremzedelerin yaraları sarılır fakat hırsları uğruna insani duygularını yok edenlerin ne yaraları sarılır ne de kurtuluşları vardır.
Hani depremzedelere gelen çadırlara el koyup, sonra da parayla satanlar gibi. Ülkemizin başındaki bu beladan Allah hepimizi korusun.
Varlıktan yokluğa insanı götüren bu olayların başında ise deprem ve sel gelmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.