Bana bedelinizi söyler misiniz?
Söyleyin ki kaç paralık asker olduğunuzu öğrenelim...
Benim askerlik yaptığım tarihte herkes bedelsiz amma çok kıymetli askerdi...
24 ay askerlik yapardık...
O günün subayları henüz darbeciliği bilmezlerdi...
Anadolu köylerinde telefon zımbırtısı olmadığı için kimse uzaktan uzağa ailesiyle görüşemezdi...
Amma rahattık, hiçbir şikayetimiz olmazdı...
Kimin kaç kuruşluk asker olduğundan da bihaberdik...
Genelkurmay Başkanları PAŞALARDAN mı yapılırdı, GENERALLERDEN mi?
Bilmezdik...
Bilmemiz de gerekmezdi...
O zamanlar APO denilen bir eşkıya başı, Kandil dağlarında Abdullah Öcalan’ı temsil eden Murat Karayılan, Cemil Bayık, Fehman Hüseyin zıpırları da yoktu...
Daha neler vardı, neler yoktu?
İlk başta Kartel Medya yoktu... Her gün bir soytarı makamına ayak uyduran yazarlar yoktu...
Yasalar yoktu, KANUNLAR vardı...
27 Mayıs diye bir önemli tarih bilmezdi halkımız...
Encümen-i Daniş siyasi literatürümüze girmemişti... Azerbaycan deyimi ile KÖHNE generallerimiz yoktu ki KÖHNE siyasetçilerimizle gayri kanuni teşkilatlar kurup devleti derinleştirsinler...
Sazlarımız caz ile yer değiştirmediği için türkülerimiz ya tarihi gerçeklere dayanırdı ya da yeni formatlar filizlenirdi:
Yemen yolu çukurdandır
Karavana bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir...
Halkımız eskiye göre, hele de tek parti iktidarlarına göre daha iyi bir konumdadır... Fakat herkesin üstünde birleşeceği iyi hangisi? Bu önemli bir husus...
Yine beni aykırılıklar kuşatmaya başladı...
Darbecibaşı olduğundan dolayı yeni doğan evlatlarına GÜRSEL ismi verenlere insan nazarıyla bakmayacak mıyız?
Daha bir sonraki zamanda tosuncukların adını KENAN ve EVREN koyan kitleyi hatırlatmak isterim... Hatırlayanlarla ‘anımsayanlar’ arasında ne gibi bir irtibat kurabiliriz ki?
Ben ancak şiirler yazardım... İşte bir şiirin ilk dörtlüğü:
Beni dinle ey kadı
Bozuldu işin tadı
Zulümse eğer adı
Kenan yapsa da aynı,
Yunan yapsa da aynı...
Kenan Paşa’dan tekmeyi yiyince koltuktan düşen Süleyman, aynen şöyle diyordu:
Allah seni başımızdan eksik etmesin paşam...
Makarayı ileri doğru sararsanız, çaptan düşen Kenan Çavuş, Süleyman’a “Allah seni başımızdan eksik etmesin” duasıyla mukabelede bulunmuştu.
Dünya böyledir işte...
Bedelli mi olsun, bedelsiz mi?
Sanki pide siparişi veriyoruz:
“Kıymalı mı olsun, kuşbaşı mı?” der gibi...
Bu arada başgeneral Devlet Bahçeli sükutu tercih ediyor... Acaba hiçbir görüşü ve düşüncesi yok mudur?
Ben de saçmalıyorum galiba...
Hangi parti başkanında orijinal görüş var ki?
Al birini, vur ötekine...
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “BÜYÜK” ve de milleti temsil eden değerli üyelerine bak:
Aysel Tuğluk, Gülten Kışanak, Sabahat Tuncel ve Selahattin Demirtaş...
Hadi bu zevatın arasında Selahaddin Eyyubi arayalım, bulabilecek miyiz...
Acılı mı olsun acısız mı?
Bir zamanlar:
Kışlar da güzeldi, yazlar da güzeldi
Ördekler, tavuklar, kazlar da güzeldi
Ayrı bir güzellik taşırdı her mevsim
Topraklar, karlar ve buzlar da güzeldi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.