CHP’nin Dersim’ini hatırlamak
Hatırlayanınız çıkar mı bilmiyorum, ama 19.01.2007 tarihinde “Cengiz Kapmaz” imzasıyla sosyal medyada Dersim’le ilgili olarak insanın tüylerini diken diken eden bir röportaj yayınlandı...
O tarihte Dersim olaylarını bastırmak üzere gönderilen birliklerde er olarak görev yapan Dersim Hozat Piyade Birliği 2. Tabur erlerinden Abdullah Çiftçi, bir görgü şahidi olarak enteresan şeyler anlatıyor.
Tek paragraf bile “olmaz öyle şey” dedirtmeye yetecek kadar acı. Şöyle diyor: “Köylere gittiğimizde köyün yetişkin erkekleri kaçardı. Sadece çocuklar ve kızlar kalırdı köylerde. Ambarlarını, ahırlarını ateşe veriyorduk. Sonra onların çocuklarını, kızlarını, kadınlarını hepsini ağır makineli silahların önlerine verip öldürüyorduk. Kanları sel gibi akıyordu. Kimseyi dinlemiyorduk. Tuttuk mu bırakmazlardı, öldürürlerdi.”
Böyle şeylerin yaşanmamış olmasını diliyorsunuz için için... Fakat “yaşanmadı” diyemiyorsunuz. Çünkü o süreçte daha beterleri bile olmuş maalesef. “Menemen İsyanı” denmiş, “Menemen’i yerle bir ediniz” emri çıkmış. Şapka konusu gelmiş, Rize bombalanmış. Ezan-ı Muhammedi talebi ateşle-kan arasında bastırılmış... Yani sadece Kürtler değil, fikri olan, hedefi olan, inancı olan ve bunları özgürce yaşamak isteyen her kesimden insan ya sehpalar altında tüketilmiş, ya da yerinden yurdundan sürülmüş.
Yine de “Dersim Olayı” bambaşka. “Dersim Olayı” bir büyük facia!..
Olup bitenleri “isyan”a bağlayıp, “kavgada yumruk sayılmaz” türünden geçiştiremiyorsunuz, çünkü İsmet Paşa, “Dersim Plânı”nı isyandan üç sene kadar önce hazırlamış (1935). Plâna göre Dersim halkı silahtan arındırılacak, icap ederse iskan mahalleri değiştirilecekti (sürgün edilecekler).
Dilerseniz tarihin “saklı dosya”larını çıkaralım ve kayıtlardan okuyalım...
“Dersim Vilayeti’ni (şimdiki Tunceli) yeni usulde teşkil edeceğiz. Muvazzaf bir kolordu kumandanı, vali ve üniformalı muvazzaf zabitler kaza kaymakamları olacaktır. Kaza memurlarından hiçbiri yerli olmayacaktır. Ve bulundukça emekli zabitler memuriyetlerine tayin olunacaktır.”
Pek çok olumsuz “tedbir”den sonra, kısa bir not: “Bütün bu tasavvurlar gizlidir.”
İsmet Paşa’nın raporu Dersim’i hizaya getirmenin “yol haritası”dır. Şu anlama da gelmektedir: Eğer “isyan” olmasaydı, bu plân yine yürürlüğe konacak, Dersimli’ye yine ölüm ve sürgün yolları gözükecekti. Halkına hiçbir şey veremeyen hükümet halkından “talep” değil, sadece çıplak “itaat” istiyordu, o kadar!
İsmet Paşa’nın plânı 1935’te yürürlüğe girdi. Görev de Korgeneral Abdullah Alpdoğan’a verildi (kendileri, Kurtuluş Savaşı sırasında meydana gelen Koçgiri İsyanı’nı en kanlı biçimde bastıran Sakallı Nurettin Paşa’nın damadı olur).
Korgeneral Alpdoğan, 1937 başında Elaziz (Elazığ’ın o zamanki adı) bölgesine karargâh kurup diğer aşiret reisleriyle birlikte Abasan Aşireti Reisi Seyit Rıza ile de görüştü. Dersim’e yönelik “ıslahat Plânı”nın (bu kelime ne zaman ortaya çıksa, içim titrer, zira her defasında millet zarar görmüştür) itirazsız kabul edilmesini, aksi takdirde çok kan akacağını söyledi.
Buna karşılık aşiret reisleri açlıktan, yokluktan, yoksulluktan, ezansızlıktan, baskıdan yakındılar ve hükümetin bu konularda tedbir alması gerektiğini söylediler. Gerçekten de Doğu’su Batı’sıyla tüm vatan sathında fakirlik kol geziyordu. Ne ekmek vardı, ne yol, ne su, ne okul. Tabii anlaşma sağlanamadı. Bunun üzerine aşiret reisleri direniş kararı aldılar.
20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan Nevroz gecesi (1937) Harçik Köprüsü’nü ateşe verdiler. Ardından telefon hatlarını kestiler. Nihayet bir askeri birliği basarak tüm askerleri öldürdüler.
Bunun üzerine Dersim’e hava saldırısı kararı alındı. Bunun sorumluluğu da “Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen”e verildi. Dersim üç uçakla günlerce bombalandı. Hava bombardımanının ardından kara birlikleri Tunceli kırsalındaki tüm köylere girdiler. Âsilerin yanı sıra pek çok masumun ve mazlumun kanı da aktı. Kaynaklar elli beş binle doksan bin arasında ölüden söz ediyor. Ayrıca milyonlarca insan sürgüne gönderildi.
İsyanın önderi Seyit Rıza ise Erzincan kırsalında yakalandı (5 Eylül 1937 günü). 15 Kasım 1937 günü de idam edildi. İdam sehpasında söyledikleri şu oldu:
“Evlad-ı Kerbalayım. Bi hatayım (hatasız). Ayıptır, zulümdür, cinayettir!”
Bu olay İsmet Paşa’ya da yaramadı: Başbakanlık koltuğunu kaybetti. Tuhaf bir rastlantı, ama Fethi Bey (Okyar) de Şeyh Said Olayı’nda başbakanlıktan uzaklaştırılmıştı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.