Aleviler Şah İsmail’le yüzleşmeli!
Bir yüzleşme diye tutturdular. CHP Dersim ile, AKP ise Yavuz Sultan Selim’le yüzleşmeli imiş! Son sıralarda Dersim konusu gündeme geldi ve sağ olsun Başbakan Erdoğan yine meselenin üzerine balıklama atladı ve meseleyi şahsi bir düzeye çekti.
Meselenin şahsi ve siyasi bir mesele yapılması yanlış. Başbakan iğreti bir biçimde CHP’nin başında bulunan Kılıçdaroğlu’nu Dersim faciası üzerinden silkeliyor. İyi de o silkelenmiyor memleket silkeleniyor. Mesele tarihi bir mesele olmaktan çıktı, siyasi vuruşma ve atışma meselesi haline geldi. Halbuki mesele siyasi çekişme boyutunda hapsedilemez. Meselenin siyasi çekişmenin üzerinde çapları ve boyutları var. Yani yan tesirleri var. Bu açıdan eski yaraların kaşınması iyi olmamıştır. Başbakan Erdoğan ısrarcı davranarak meseleyi gündemde tutmuştur. Böylece meselenin çapı büyümüştür. Birincisi, istismar odakları meseleyi hemen kaşımaya başlamışlardır. Yeminli Türk düşmanlarına yeni bir malzeme verilmiştir. Elbette tarihte hatalar yapılmıştır. Bu hataların hesaplaşması artık öteki dünyaya kaldı. Tarihi olarak CHP’nin yaptıklarını sorgulamak ayrı, geçmişte yapılanları bugünkü CHP üzerine yıkmak daha ayrıdır.
‘La teziru vaziretün vizre uhra’ ayeti kimsenin başkalarının günahıyla tecziye edilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Şiilerin Yezid’in günahından dolayı Sünnileri suçlaması gibi bir takım siyasilerin geçmişin günahıyla bugünün CHP kadrolarını suçlamaları pek tutarlı değildir ve ayrıca birçok gaile varken bir milli güvenlik zaafına daha yol açabilir. Henüz Kürt açılımının yaraları sarılamamışken bir de şimdi Alevi meselesi gündeme gelmiştir. Bu meseleyi sadece kimi Alevi çevreler değil aynı zamanda Kuzey Iraklı Kürtler bile istismar ediyor ve Türklerin bir günahının ve kötü sicilinin daha ortaya çıktığını ileri sürüyorlar. Yani çifte bir istismar söz konusudur.
¥
Sadece Kuzey Iraklı Kürtler veya Dersimli Aleviler değil, sinsi sinsi pusuda bekleyen Batılılar da Türklerin yeni bir katliamlarının ortaya çıktığını düşüneceklerdir. Yeni bir malzeme daha keşfettiklerinden dolayı ellerini ovuşturuyor olmalılar. Geçmişte İngiltere, bugün herkes Türklerin Ermenileri ve Hıristiyan azınlıkları kestiğini öne sürmektedir.
Dolayısıyla bir de Kürt meselesiyle birlikte Alevi meselesini de kaşıyabilirler. Zaten Suriye ve İran Kürt meselesini kaşırken bir de hükümetin Dersim meselesini şu anda gündeme getirmesi şaşılacak bir husustur. Keza zamansız bir biçimde ve şahsi bir gayret ile yeni anayasa hazırlanması da yine içinde tehlikeli bir süreci barındırmaktadır. Anayasada değiştirilmesi gereken ve aciliyet arz eden maddeler varsa üzerine gidilmeli. Yoksa kahramanlık peşinde ‘ben yaptım oldu’ yaklaşımı memleketi ve milleti zora sokar. Sağlıklı ortam olmadan yeni anayasada ısrar ayrılıkçı Kürtlere zemin kazandırmakta ve iştahlarını açmaktadır. Talabani’nin son beyanatı bunu ispatlar niteliktedir (Birinci şartımız genel af ilan edilsin. Hazırlanacak yeni anayasada ‘Türkiye’nin hepsi Türk değildir. Türkiye birçok ırktan oluşur’ ifadesine yer verilsin” http://www.cnnturk.com/2011/dunya/11/27/talabani.pkk.silah.birakacak.ama/638285.0/index.html ).
¥
Dersim meselesine Başbakan Erdoğan hem şahsi hem de parçalı olarak yaklaşmaktadır. Günahı İnönü üzerinden Kılıçdaroğlu’na yıkmak tetikçilik değilse bile parçalı bir yaklaşımın ürünü ve kolaycılıktır. Halbuki Dersim meselesi bütün olarak bir dönemi; Mustafa Kemal ve sonrasını kapsamaktadır. Dolayısıyla bir hesaplaşma olacaksa bu külli olarak yapılmalı. Bu mümkün mü ve zamanı mı?
Kılıçdaroğlu’na gelince. Elbette tutarsızdır. Sen TESEV’in kurucularından ol ve bunu sakla CHP’nin başına geç. Emin Pazarcı’nın yazdığı gibi belki bu Washington’a bağlı siyasi bir mühendislik ürünü de olabilir. Elbette ulusalcı bir partiye Amerika havalı birisini getirmek tutarsızlıktır. Bu açıdan Kılıçdaroğlu tutarsız ve tehlikelidir. İkinci kademe de, yine boyunda Dersim geçmişi olan bir partinin başına geçmek de keza en azından Dersimli biri olarak tutarsızlıktır. Bu Kılıçdaroğlu’nun kişiliğine ayna tutan bir husustur. Neyse?
CHP’li sanatçı ve vekil Sabahat Akkiraz Erdoğan’ı zamane Yavuz’u olarak nitelendirmiştir. Bana göre Sabahat galiba Yavuz’u tanımamış ve o yüzden önüne gelene Yavuz lakabı veriyor. Bana göre de Erdoğan Yavuz’un yanından bile geçemez. O ayrı bir mesele. Hükümetten Yavuz dönemiyle ilgili tarihle yüzleşme bekliyorlar. Ben de Sabahat gibilerine sesleniyorum: Mesele Yavuz’a gelecekse siz de o zaman Şah İsmail’in hesabını verin! Onun peşine düşerek Anadolu’yu kan revana boğan atalarınız namına özür dileyin! Neden Şah İsmail’in yaptıklarının hesabını vermiyorsunuz. O Şah İsmail ki dini alet ederek şeyhlikten şahlığa geçmiş ve mezhep değiştirmeyenleri katletmiştir.
Anadolu’da Aleviler devlete düşman olarak da olsa varlıklarını sürdürmüşlerdir. Lakin İran Alevileri Şiilik içinde eritilmiştir. Sadece Sünniler değil Aleviler de İran’da zorla ve çaresizlikten dolayı Şiileştirilmişlerdir. Lakin Aleviler Dersim meselesinde olduğu gibi ‘baltanın sapı bizden’ şeklinde düşünerek kendi adamlarına kıyamıyorlar, aksine arka çıkıyor ve vurun abalıya şeklinde öteki belledikleri Yavuz’a sataşıyorlar. Bütün hınçlarını ondan alıyorlar. Tarihle yüzleşemedikleri için! Hâlâ yanlış tarafı tutmanın ve ülke içinde fitne ve fesat kazanı kaynatmanın faturasını Yavuz’a kesiyorlar. El insaf. Bundan dolayı da Başbakan Erdoğan o meseleyi hiç kurcalamayacaktı. Asabiyet gereği onlar kötü taraf kendilerinden de olsa onu tutacaklar ve yere göğe koyamayacaklardır.
Sapı kendilerinden olduğuna göre alan memnun veren memnun! Sana ne? Onlar Şah İsmail’e kem nazarla bakmadıkları gibi İnönü ve benzerlerine de bakmayacaklardır. Tarihte iki kişiye Mehdilik lakabı vermişlerdir. Şah İsmail ve Mustafa Kemal. Bu husus kendilerini alakadar eder. Başbakan eski defterleri karıştırarak kapanmaya yüz tutmuş yaraları kaşımasın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.