Sadece tekkeler mi kapatıldı?
Türkçe’nin 9. Uluslararası Şiir Şöleni için 24-27 kasımda Kosova’nın Prizren şehrinde idik... 22 ülkeden katılımın olduğu şölen programının yoğunluğundan şehri çok fazla gezme fırsatımız olmadı. O az fırsatlardan birinde şehrin Sinan Paşa Camii’nin silüeti ile birleşen meşhur köprüsünden geçtikten sonra kendimizi Saraçhane Halvetî Tekkesinin avlusunda bulduk...
Türkiye’ye dönünce, “Kosova’yı, Prizren’i anlatmaya nereden başlamalı?” diye düşünürken, tekke ve zaviyelerin kapatılmasının yıldönümü hatırıma geldi: 30 Kasım 1925; yani tam 86 sene önce bugün!
“Kadere bak!” demekten kendimi alamadım...
Türkiye’de şimdi istesek, resmen açık bir tekke bulup ziyaret edemeyiz. Tek tük müzeye dönüştürülen veya başka maksatlarla kullanıldığı için günümüze ulaşan nâdir örnekler ise tarihî kalıntı olmaktan başka bir anlam taşımaz.
Bu yakın tarih meselesinin günümüzde nasıl yorumlanmaya devam edildiğini merak ettim. Önce resmi bir Atatürkçülük sitesine girdim. ATAM (Atatürk Araştırmaları Merkezi)...
Bakın tekkeler bu resmî ideoloji kurumumuza göre neden kapatılmış: “Osmanlı döneminde tekkeler, gitgide, çalışmaksızın tevekkül felsefesini işleyen yerler haline dönüşmüştü; halbuki insanları daha yaşarken dünyadan uzaklaştırıp onları uhrevî âleme çekmek, çağdaş yaşam ile bağdaşamazdı. Toplum yeni bir enerjiye, yeni bir atılıma gereksinim gösteriyor; çağdaş yaşam, insanları çalışmaya, bu çalışmanın yaşarken ödülünü almaya çağırıyordu. Türbeler ise türbedarlar eliyle ölmüş kişilerin manevî varlığından çıkar sağlamaya çalışılan, çalışmaksızın onlardan medet umulan odaklar haline getirilmişti. Ayrıca tekke ve zaviyelerin başında bulunanlar siyasal amaçlarla ve çoğu kez dini siyasete âlet ederek masum vatandaşları suça yöneltiyorlardı.
Türkiye Cumhuriyeti artık, şeyhler, dervişler ve müritler memleketi olamazdı. İşte 30 Kasım 1925’te kabul edilen bir yasayla tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı; türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırıldı.”
Yüzünüzde bir tebessüm belirdiğini hissediyorum. Bu resmiyete karşı hissedilebilecek cinsten bir tebessümdür. Asıl gayri resmi bir atatürkçülük sitesinde yazılanlar sizi kahkahalara boğmazsa şaşarım!
Kendini “En kapsamlı Atatürk sitesi, Atatürk inkılapları Sitesi” olarak tanımlayan “www.ataturkinkilaplari.com” konuyu daha uzun satırlarla ve daha dramatik şekilde tavsif etme yolunu seçmiş:
“Osmanlı Devleti’nde belli bir mezhep içinde Tanrı’ya erişmek amacıyla değişik yöntemler arayan dini akımlar vardı ve bunlara tarikat deniliyordu...
Başlangıçta yalnızca din konularıyla ilgilenen, dini konularda farklı düşünce sistemleri geliştirerek taraftarlarını çoğaltmaya çalışan bu tarikatlar, zaman içinde amaçlarından uzaklaşarak dinsel sömürü unsurları haline gelmiş ve de devletin selametini etkileyecek şekilde siyasal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkarları tehlikeye düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı. Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürmeye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklanması gibi şeriattan yana ayaklanmalara yol açmaları üstüne; ‘Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz Başka bir şey tanımayız’ diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ışığında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925’te çıkarılan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı.”
“Atatürkçü bilgilenmede mantık aranmaz, gerçeğe sadakat beklenmez” demek yanlış olmaz. Metindeki mantık tutarsızlıklarını sergilemeyi gereksiz sayıyorum. Bu siteyi tanzim eden atatürkçülerin tarih bilmek gibi bir mecburiyeti olmadığını da hatırdan çıkarmıyorum. Çünkü tekkelerin kapatılması sadedinde Menemen Vak’asını da gerekçe gösteriyor. Yani beş yıl sonranın olayı, o günden seziliyor ve şakkadak mürtecilerin tekkesi kapatılıyor!
Peki, tekkeler kapandığı halde neden “Menemen vak’ası” oldu?. O bahis uzun! Kısaca: Danışıklı Serbest Fırka’nın gördüğü rağbet CHP ekabirini sarstı, yeni bir tedip rüzgârı estirebilmek için, Menemen tertibini düzdüler!
Tekkeler sadece dinî kurumlar mıydı?
Türkiye’de edebiyat adına, sanat adına, estetik adına ve hatta ilim adına yüzyıllar boyunca ortaya konulan eserlerin nereden kaynaklandığını sanıyorsunuz? Yunus’tan başlayın 10 büyük şair sayın. Kaçı tekkeden beslenmemiştir? Büyük bestekârlarımızın kaçının yolu tekkeye düşmemiştir?
Türkiye neden Osmanlı sonrası yüksek bir edebiyat ve estetik oluşturamadı? Eğer Cumhuriyetten sonra kendi kültürümüzle ilgili yüksek seviyede eserler ortaya konulabilmişse, bu eserlerin yapıcıları ya doğrudan tekke menşelidir, ya da dolaylı olarak böyle bir kaynakla irtibatlıdır.
86 sene önce sadece tekkeler kapatılmadı, ilim, sanat, edebiyat ve estetik geleneğimizin verimli kaynağı da yok edildi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.