Milletin sağlığıyla oynayın!
Bilindiği üzere, uzmanı olmayanların dahi fikir beyan ettiği konulardan biri de sağlıktır. İnanç, sağlık ve eğitim konusunda hemen herkes konuşur, ama ‘işin ehli olanlar’ın sesine kulak verilmez. Asıl konuşması gerekenlerin susmasının da bu neticede payları vardır.
Hemen her gün yeni bir ‘metod’ bulunarak bütün bir insanlığın sağlığıyla oynanmakta. “Sağlığımızla oynamayın” desek dinleyen olmayacak, o halde biz de “Milletin sağlığıyla oynayın” diyelim; belki insafa gelir ve sağlığımızla oynamaktan vazgeçerler.
Geçen gün gazetelere yansıyan bir haber, insanların sağlığıyla oynayanların sadece ülkemizde olmadığını, bütün dünyada benzer yanlışlar yapıldığını gösteriyor. Habere göre, fiziksel aktiviteler sırasında denge sağladığı iddia edilerek 3 yıl önce piyasaya sürülen ‘silikon bileklik’ler hakkında müşterileri kandırdığı gerekçesiyle dava açılmış. Bu dâvâda, 57.4 milyon dolarlık (106.3 milyon TL) tazminat cezasına çarptırılan şirket, iflasını açıklama noktasına gelmiş. Bilezikleri üreten firma, geçtiğimiz Ocak ayında da “bilekliklerin bilimsel olarak ispatlanmış bir etkisinin olmadığını ve yanlış yönlendirme yapıldığını” itiraf etmişmiş. (Milliyet, 23 Kasım 2011)
Peki, “Atı alanın Üsküdar’ı geçmesi”ne niçin müsaade edildi? Üç yıl boyunca milleti yanıltmak, kandırmak, hangi ‘denge’ ile açıklanabilir? Hatırlanacağı üzere ‘denge bilezikleri’ ülkemizde de moda olmuştu. Tabii ki, gördüğü her ‘moda’ya kapılan, araştırmayan, sorgulamayan insanların da bunda kabahati vardır. Aradan yıllar geçip ve milyarlarca lira ‘çöpe’ atıldıktan sonra ‘özür’ bir anlam ifade eder mi?
“Sağlıklı yaşama” konusunda hemen her gün farklı tavsiyelerde bulunulması da, insanların aklının karışmasına sebep oluyor. Bir gün tereyağını, başka bir gün kara lahanayı, başka bir gün de başkasını ‘suçlu’ ilân ediyorlar. Aradan zaman geçiyor ve bu defa, “Özür, tahminlerimiz yanlış çıktı. Şimdiye kadar zararlı dediğimiz yiyecekler faydalıymış, afiyetle yiyebilirsiniz” diyorlar.
Elbette yapılan her yeni araştırma farklı bilgilere ulaşılmasına sebep olabilir, ama işin temelinde samimiyet olması lâzım. Hedefte ‘daha fazla para kazanmak’ olunca insanları yanıltma tehlikesi ortaya çıkıyor. Bir yanlıştan başka bir yanlışa düşmek istemiyorsak, sağlık noktasında da “Tıbb-ı Nebevî”ye kulak vermeliyiz. Çünkü Peygamberimiz (asm) her yönüyle bize örnektir. O nasıl yaşadıysa, biz de öyle yaşamaya gayret sarfetmeliyiz.
Bu noktada “Tıbb-ı Nebevî”nin araştırılması gerekir. İlahiyatçılar ve ‘ehil doktor’lar el ele verip, ‘Sünnet-i Seniyye’ye uygun yeme-içme reçeteleri hazırlamalı. Bazı ‘uzman’ doktorlarca verilen ve ‘Sünnet-i Seniyye’ye aykırı olan bilgiler, zaman içerisinde değiştirilmeye mahkûm oluyor. O halde, kalıcı sağlık reçeteleri için Hadis-i Şerifler ve Peygamberimizin (asm) yeme-içme noktasındaki halleri mutlak surette iyi incelenmeli.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden sonra İngiltere’de eğitim alan, ABD’de çalışan ve halen Bilim Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay “Dünya Sağlık Örgütü’nün de kolesterolün zararına ilişkin raporları var” sorusuna şöyle cevap vermiş: “O araştırmaları kimler yaptı, onu inceleyin. Bu araştırmaların büyük kısmı ilaç firmaları tarafından destekleniyor, bütün verileri, istatistikleri onlar elden geçiriyor. Bilimsel araştırmaların bağımsız olması gerekiyor, maalesef bu gerçek göz ardı ediliyor.” (Taraf, 20 Kasım 2011)
O halde soralım: Gerçekleri göz ardı ederek ‘sağlıklı toplum’a ulaşmak mümkün mü?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.