Parasız bedelli!..
Bilmem dikkatinizi çekti mi; bedelli tartışması esnasında, adını vermeyeceğim ama herkesin pekâlâ tahmin edebileceği bir siyasi parti lideri aynen şöyle söyledi: "Parası olmayanların da bundan [Bedelli'den] yararlanması için önergeler vereceğiz"!
Partinin ve liderin adını vermiyorum çünkü bazı arkadaşlar alınıyorlar, kızıyorlar; üşenmeden, "Ona vurmak kolay, düşküne herkes vurur, sıkıysa git akranına çat, Başbakan'ı eleştir de görelim boyunu" yollu arabesk mektuplar yazıyorlar. Son günlerde, bu güzide fırkamızı savunmak için bu satırların yazarına acıklı mektuplar gönderen arkadaşların başvurduğu, dâhiyâne bir buluşa yeri gelmişken değinmek isterim: "Ben ki geçenlerde az bir süreliğine bir Zaman okuru olmama rağmen ve sizi de hafif tertip takdir etmekle beraber, aa ne kadar ayıp, artık gazetenizi almayacağım vesaire..."
El zannediyor ki, işi gücü bıraktık; bu misli bir daha tarihlere zor gelir liderimizi makaraya sarmak için her hareketini takip ediyor, her sözünü büyüteç altına yatırıyoruz; ne alâkâ? Nereden bilsinler, basına günaşırı malzeme vermek için hayal dünyâlarının badanasını tırnaklarıyla kazıyarak didinen bu parti ve liderinden bahsetmemek için, yevmiye kaç defa "Ya sabûr" çektiğimizi... Lâkin siz olsanız düz mantığı amuda kaldıran şu cümleyi şerh etmek zevkinden kendinizi mahrum bırakır mıydınız, aşk ile yeniden iktibas ediyorum:
"Parası olmayanların da bundan yararlanması için önergeler vereceğiz"!
Nasıl oluyor, tasavvur etmeye çalışalım! Delikanlımız askerlik çağına gelmiş ve bedelliden yararlanmak istiyor ama parası yok. Adı lâzım gelmeyen parti liderinin çözümü devreye giriyor; "Mâdem paran yok, seni mahzun edecek değiliz, kiminin parası kiminin duası, haydi seni de alıverdik bedelli kapsamına" denilecek. Soru şu; artık kim kendi rızasıyla askerlik yapmak veya bedelliyi bedavaya getirmek dururken üste para ödemek ister ki? Bu durumda 30 yaşını geçmiş her mükellefi, askerlik hizmetinden affetmek daha kestirme ve demokratik bir çözüm değil midir efendiler?
Bedelliye, temelindeki tutarsız felsefe bakımından ben de karşıyım ve kalıcı çözüm teklifimi daha önce bu sütunlarda belirttim, dolayısıyla kanunu savunmak üstüme vazife değil. Ne var ki eleştirilerden de tutarlılık beklemek hakkımızdır. Ya tamamen karşı çıkılır veya kapsamı eleştirilir; "Biz olsaydık parası olmayanlara da bedelli hakkı verirdik" çıkışı, bu durumda mizah unsuru olmaktan ileri gitmiyor. Bununla yetinmiyor ve çuvalı tozutmaya devam ediyorlar: "Kanunu Anayasa Mahkemesi'ne götürmek konusunu hukukçu arkadaşlara inceletiyoruz" sözünün pratikteki gerçek mânâsı şudur, "AYM'ye gidersek oy kaybeder miyiz, bedelli gençleri ve yakınları partimize buğz ederler mi?" "Hukukçu arkadaşlar" muhtemelen "Bu topa girmeyelim başkanım; top şandelden geliyor üstelik çok pis falso almış, pisburun vurmuşlar, istemediğimiz bir yere gidebilir pekâlâ" diyeceklerdir...
Peki, "Oğlum, kapsama girmiyor ama girmiş olsaydı bile onun askere gitmesini istiyorum" diyebilmek çok mu zordu? Değildi. Birkaç saatlik ömrü olacak bir fiyaka uğruna halka eksik bilgi vermeyi niçin tercih eder bir parti lideri?
Bedelliydi, Dersim'di derken, mâruf ismiyle -ki, yiğit nâmıyla anılır!- Şike Kanunu, Çankaya kapılarına dayanmış durumda. Dün, gazetelerde spor bakanının demecini okudum ve aniden yurttaşlık bilgilerime yeni ufuklar açıldığına şahit oldum; diyor ki Bakan: "Cumhurbaşkanımızın anayasal yetkilerini ne şekilde kullanacağı noktasında yol gösterici bir öneri ya da yorumda bulunmak hiçbirimizin hakkı da değildir, haddi de değildir." Niçin yahu? İşte mesela ben, Cumhurbaşkanı'nın kanunu Meclis'e iade etmesini istediğimi alenen ifade ediyorum; bu benim hakkım olduğu gibi aynı zamanda haddim dairesindedir. Bilakis Sayın Bakan'ın meseleyi zorla nezaket kılıfına sokup, "Cumhurbaşkanı'na baskı yapmayalım, ayıp oluyor" noktasına getirmesi çok tuhaf; üstelik kanun oylanırken Meclis'in yarısının bir bahane ile genel kurul civarından uzaklaşmayı tercih etmesinden de tuhaf!