İşte benim Cumhurbaşkanım-2
Bu başlıklı ilk yazımı Sayın Abdullah Gül, Devlet Denetleme Kurulu’nu Hrant Dink cinayetini soruşturmakla görevlendirdiğinde kullanmıştım.
Bu kez, Şike Yasası olarak bilinen düzenlemeyi Meclis’e iade etmesi nedeniyle kullanıyorum.
Cumhurbaşkanı, kamuoyundan gelen tepkiyi doğru okudu ve özel bir af düzenlemesi içeren yasayı veto etti.
Ben Fenerbahçeli’yim ve Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının aylardır suçlamaları bilmeden tutuklu kalmasından rahatsızım.
İddianamenin haber portallarına sızan bölümlerinden, suçlamaların çok temelli olduğuna ilişkin kuşkularımın daha da arttığını söyleyebilirim.
Emniyetin soruşturma esnasında medyaya sızdırdığı bilgiler iddianamede ne kadar yeralıyor dikkatlice okuyunca görecek ve tutarsızlıkları gündeme getireceğiz.
Ancak ben sadece Yıldırım ve arkadaşlarının tutukluluk süresinin uzunluğundan rahatsız değilim elbette.
Ahmet Şık ve Nedim Şener’den Mustafa Balbay’a uzanan gazetecilerin uzun tutukluluk sürelerinden, Balyoz, Ergenekon ve KCK davalarındaki gelişmelerden de rahatsızım.
Böyle bir tabloda yasa koyucunun diğer davalardaki mağdurlukları görmezden gelerek, bu insanlardan yükselen çığlıklara kulak tıkayarak tek bir davaya odaklanması doğrudan adalet duygusunu hedef alan bir girişimdir.
“Ben yaptım, oldu” anlayışının en çıplak biçimde dışa vuruşudur.
Meclis’te temsilcisi bulunan siyasi partiler, bir takım gerekçelerle adillik duygusunu kaybedip özel bir af yasası hazırlama cüretini göstermiştir.
Tek bir partinin bu düzenlemeye karşı çıkmamış olması, Türkiye’de adaletin işleyişine bakışının bir özetidir aslında.
Hukuk canınız istediği zaman istediğiniz şekli verebileceğiniz bir kalıp değildir.
Yazılışından uygulamasına sayılamayacak kadar çok yanlış olan adalet sistemine böylesi bir düzenlemede bulunulması, demokratik meşruiyet ilkesini zedeler niteliktedir.
Taş atan çocuklarla ilgili düzenlemeyi bile tepkiler doruğa çıktıktan sonra yapabilen bir Meclis’in şike yasasına böyle önem vermesi, gerçeklikten kopukluğun açık bir göstergesidir aslında.
AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar’ın çıkışı, sosyal medyayı yakından izleyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kamuoyu duyarlılığını doğru okuyup değerlendirmesi büyük bir yanlışı önlemiştir.
Dediğim gibi, burada sadece şike davası değil, genel bir adalet anlayışının çarpıklığı sözkonusudur.
Dilerim, Meclis bu yanlışında ısrarcı olmaz.
Arap Baharı’nın Zirvesi!
Gaziantep
Washington iner inmez yola koyulduk ve Abant Platformu’nun “Arap Baharı”ndan Sonra Ortadoğu’nun Geleceği ve Türkiye başlıklı toplantıya katılmak için Gaziantep’e geldik.
Toplantıyı şöyle özetleyebilirim: Araplar fazla milliyetçi, dünyayı doğru okumaktan uzak ve nedense Türkiye’ye öfkeliler.
Toplantı, hem bölgeden hem Türkiye’den farklı görüş ve düşüncedeki insanları biraraya getirdi.
Herkes Ortadoğu coğrafyasındaki değişiklikler konusundaki bakışını dile getirdi.
Ayrıca Arap dünyasının temsilcileri Türkiye’nin bölgeye bakışını da anlama fırsatı buldu.
Toplantı için Gaziantep’in seçilmesi çok yerinde olmuş.
Gaziantep, yakaladığı kalkınma hızıyla tam bir dünya şehri olma yolunda kararlı bir şekilde ilerliyor.
Çevre yolları, hızla yükselen apartmanları, villaları, sosyal yaşamıyla son dönem Türkiyesi’nin en açık örneği.
Şehit Kamil Belediyesi, kente eşine az rastlanır güzellikte bir kültür merkezi kazandırmış.
Nakıpoğlu Ailesi, kentin ileri gelen diğer işadamlarıyla birlikte etkileyici bir üniversite kurmuş.
Gaziantep Üniversitesi kentin bir başka vakıf üniversitesi olarak gelişime katkıda bulunuyor.
Gaziantep, mutfağı, kültürü, misafirperverliği ve çağdaş kent anlayışıyla Anadolu’nun parlak merkezlerinden biri olmuş.
Kentteki bu dayanışma ruhu sürdükçe daha da iyi bir yere geleceklerinden kuşku yok.