Mehmet Akif’in baba yurdunda...
Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti...
Öyle bir gitti ki hem; bir daha gelmez ebedî!
Ne olurdun bunu kalkıp da göreydin acaba?
“Meşhed”in beynine haç saplanacak mıydı, baba!
Ne felaket: Dönüversin de mesâcid ahıra,
Hırvat’ın askeri tepsin çıkıp üstünde hora!
Mehmet Âkif bu mısralarda yüz yıl öncenin kahredici acılarını anlatıyor. Balkan Savaşlarını, bu savaşlar sırasında eski Osmanlı teb’ası Balkan kavimlerinin büyük bir hınçla Osmanlı eserlerine ve müslüman ahaliye yaptıklarını...
Bu şiir çok derin bir kabulün ve ona bağlı şiddetli bir elemin eseri. Mehmet Âkif, Osmanlı vatanı olan baba yurdunu kaybetmenin üzüntüsü içinde o topraklardan küçük yaşta İstanbul’a gelmiş babasına sesleniyor, âdeta hüznüne babasını da ortak etmek istiyor.
Yüz yıl sonra Mehmet Âkif’in baba yurdundayız... 22 ülkeden türkçe yazan şairlerin katıldığı Türkçe’nin Uluslararası Şiir Şöleni vesilesi ile... Uçağımız Priştine hava alanına indikten sonra ilk işimiz, Murad Hüdavendigâr’ın türbesini, “Meşhed”ini ziyaret etmek oluyor.
Murat Hüdavendigâr türbesi Kosova’da Osmanlı ve müslüman varlığının tecessüm etmiş altı asırlık nişanesi. İlk Kosova Muharebesi’nin Şehid Padişah’ının huzurundayız. Mehmed Âkif’in “Şah-ı şehid” dediği Sultan Murad’ın Meşhed’inin beyninde, elhamdülillah, haç yok!
Meşhed’in beynine bir zamanlar haç saplamak isteyen zihniyet, azgın Sırp milliyetçisi Slobodan Miloşeviç’le son hamlesini yapıyor. 1389’da cereyan eden Kosova savaşının 600. yıldönümünde türbeye yakın bir yere devasa bir anıt dikiliyor. Kosova savaşına altı yüz yıl sonra meydan okuma adına dikilen bu anıt, bu zihniyetin de sonu oluyor.
Kosova, dünyanın bir çok ülkesinin tanıdığı bir devlet olarak 2008 yılında ortaya çıkıyor. Buradaki Sırp varlığı bu fiili duruma boyun eğmek mecburiyetinde kalıyor.
Şiir şöleni Kosova’nın her hangi bir Anadolu şehrinin özelliklerini taşıyan Prizren şehrinde yapılıyor. Ayakta kalabilen dinî yapılar ve sivil mimarî eserler şehre öyle bir damga vurmuş ki, kendinizi Amasya’da, Kastamonu’da veya Mehmed Âkif’in annesinin şehri Tokat’ta sanıyorsunuz. Çünkü Prizren’in içinden bu şehirlerimiz gibi bir akarsu geçiyor.
Bu sene 19. yılına ulaşan ve 8 defa dünyanın farklı ülkelerinde yapılan Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni 9. olarak, Mehmet Âkif yılı dolayısıyla Mehmet Âkif’in aziz hatırasına ithafen Kosova’nın Prizren şehrinde yapılıyor.
24-27 kasım tarihlerinde yapılan şölen programının heyecan verici bölümlerinden biri de Mehmet Âkif’in baba yurdunu ziyaret etmek... Eski Safahat baskılarından birinin başında yer alan Mehmed Âkif’in hayatı ile ilgili bilgileri lise yıllarında okuduğumdan beri şairin babası Nureddin Ağa’nın oğlu Tahir Efendi’nin memleketi İpek ve doğduğu Şuşisa köyü benim değişmez meraklarımdandır. Bu merakı azdıran husus muhtemelen Türkiye’deki her hangi bir yer gibi istediğimiz zaman görmek imkanına sahip olamayışımızdır.
Mehmet Âkif gibi büyük bir şahsiyetin ata-baba yurdunu, Şuşisa köyünü görmek, onun tabiatını, insanlarını tanımak, şairin hayatını öğrenmeye çalıştığım 1960’lı yıllarda sadece merak konusu olabilirdi... Devran döndü ve biz Balkan Savaşı’ndan yüz yıl sonra Kosova’da, dünyanın bir çok ülkesinden gelmiş şairlerle, Temiz Tahir Efendi’nin ormanlık bir dağın eteklerinde dağınık bir araziye yayılmış Şuşisa köyündeyiz...
Burada bizi Mehmed Âkif’in akrabaları ve onun adına Türkiye tarafından yaptırılmış Mehmet Âkif Ersoy İlköğretim Okulu karşılıyor! Akşam ezanı vakti, bizim gözümüz köyün alt başında son hadiseler sırasında Sırplar tarafından tahrib edilen harab mabedde...
Şimdi harab olan bu cami, Mehmed Âkif’in babasının kaderini belirleyen, bize de Mehmed Âkif’i kazandıran düşüncenin eseri olan çok önemli bir yapı...
(Yarın devam edeceğiz)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.