Edebiyat Mevsimi
“Edebiyat, insanoğlunun ihtiyaç sıralamasında ilk üç sırayı almalı” diyeceğim ama edebiyata sahip çıkanlar bile önce “ekmek” ve “iş” diyeceklerdir.
Bu yüzden ihtiyaç sıralamasında bir numarayı veremiyorum fakat yine de şu notu kaydetmeliyim. “Edebiyat ekmekten önce gelmeli.”
Bilenler bilir, bilmeyenler için söyleyeyim, edebiyat “edeb” kökündendir.
Varlığımızı sürdürebilmek için kıymetine paha biçilmeyen nefes alışverişlerimize bile bir edeb lazımdır.
İşe buradan başlamalı. “Nefes edebi,” “göz edebi,” “dil edebi,” “zihin edebi,” “yürüme edebi,” “oturma edebi,” “yeme edebi” ve hatta “uyuma edebi” gibi.
Daha sayamadığım pek çok hal ve hareketlerimizin de birer edebi vardır.
Tüm edeblere sahip olabilmek için bir insanın öncelikle; “okuma, yazma, dinleme ve konuşma” gibi kendisi ve karşısındakilerle iletişim edebiyle yüklü olması gerekir.
Bu alışkanlık veya becerinin başlangıç noktası ise evlerimizdir.
¥
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü ile Türkiye Yazarlar Birliği’nin organize ettiği “Edebiyat Mevsimi” programının açılışında bunlar geçti aklımdan.
Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan’ın açılış konuşmasındaki; “Zihinlerimizi değiştirmek isteyenler, bedenlerimize de müdahale etmek istediler” sözü, çok önemli ve üzerinde durulması gereken bir tespitti.
Beden diliyle hemhal olan birisi olarak, “Bu ifadelerin üzerinde durulmalı” diye bu kadar söze yelken açtım.
“Edeb, edebiyat, zihin ve beden” dörtlüsü, insanoğlunun kimliğinin oluşması bakımından can damarıdır.
Edebiyat sevgisinin ilk temeli evlerde atılır. Evlerde fertlerin birbirleriyle iletişimi beden dili ve sözledir.
Sözün edeb dairesinde kullanılması ve tatbiki, edebiyat sevgisinin ilk nüvesidir.
Zihin berraklığı, zihin temizliği, aile üyelerinin dünyevi ve uhrevi görüşleriyle şekillenir.
Bu şekillenmede söz ve düşüncenin beden diliyle uyumlu olması, kişinin fikir ve düşünce örgüsünde sağlam ilmeklerin atılmasını sağlar.
¥
Edebiyat sözcüğü, insan fıtratına çok yakışır ve işitilince; “tebessüme, sevgiye, hoşgörüye, güvene, hilme” kapı açar.
Çünkü insanoğlu yaratılmış diğer canlılar arasında “oku” emrine muhatap olmuş tek canlı varlıktır.
“Oku” emriyle birlikte ilk söz de; “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı” denilmiştir ve devamla;
-“Oku! Senin Rabbin en cömert olandır.”
-“O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” (Alak suresi, 12345)
Demek ki, insana ilk gelen buyruk; “ekmek, aş, iş” değil, “oku” emridir.
Bütün mesele bu emri; duygu, düşünce, fikir ve zihnimize yerleştirebilmek ve ihtiyaç sıralamasında çok önlere çekebilmektir.
Kısacası; iki kişinin huzursuzluğundan tutun da toplumun genelindeki kargaşalara kadar görülecektir ki, temel eksiklik, “edeb ve edebiyat” yoksunluğudur.
Bu çerçevede Anadolu’da ünlü bir söz vardır. “Okumuş adam keder görmez keder de getirmez” denilir.
Tabii edebiyatı “edep” kökünden ayırmayan okumuşlar için söylenir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.