Değişim kaçınılmazdır
Türkiye değişiyor. Millet değişiyor. Bu süreç içinde toplumsal talepler de değişiyor. Ama bazı çevreler değişimi görmezden gelmekte direniyor, inat ediyor.
Çünkü ideolojik saplantıların ve “vatan-millet” nutukları çerçevesinde yürütülen menfaat avcılığının, değişim çerçevesinde sorgulanmasından korkuluyor.
Her iktidar döneminde gözde kalmanın ve malı götürmenin hileli yönü varsa ve resmi söyleme sığınıp keseyi dolduran olmuşsa, elbette ki hesabı sorulacaktır...
Galiba asıl korkulan da budur! Her şey yapanın yanına kâr kalsın isteniyor.
Aslına bakarsanız, toplumsal değişim korkusu diktatoryal bir yaklaşımın ürünüdür. Ne var ki korkunun ecele faydası yoktur. Arap diktatörleri bunun en açık numunesidir.
Sadece diktatoryal eğilimlerle onunla bağlantılı olarak üreyen menfaat şebekeleri statükoyu korumaya çalışır. Bunun için gerekirse toplumu zorlar, kan bile dökerler. Çünkü toplumsal talebin değişmesi demek, diktatörlüğün sorgulanması ihtimalinin gündeme gelmesi demektir. Bu da ellerindeki yönetim gücünü kaptırma manası taşıyabilir. Tabii gücü kaptırmamak için mücadele ederler. Baskı ve terör uygularlar.
Ergenekoncuların PKK bağlantısı da bunu gösteriyor.
Ama hangi silahla olursa olsun, toplumsal değişimi durdurmak imkânsızdır. Baskı, şiddet, hatta terör sadece kısa bir süre için etkili olur. Arkasından korkunç patlamalar gelir. Bulgaristan diktatörü Jivkov, Doğu Almanya diktatörü Honecker, Romanya diktatörü Çavuşesku, Irak diktatörü Saddam, Mısır diktatörü Mübarek ve Libya diktatörü Kaddafi buna çok çarpıcı örneklerdir.
Kural şu: Değişen toplum, değişemeyen yönetimleri bir şekilde başından atar. Bu beşer tarihi boyunca böyle olageldi...
1789 Fransız İhtilâlı, değişen toplumun değişmeyen yönetimi başından atması hâdisesidir. Bizdeki 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat müdahaleleri ise tam tersi: Değişimi hazmedemeyen güç odaklarının toplumsal değişimi bastırma teşebbüsleri olarak tarihe geçecek. Ancak teşebbüsler kısa ve uzun vâdelerde âkim kalmış, sonunda yine halkın dediği olmuştur.
Meselâ: 1960 yılının 27 Mayıs’ında tepelenen halk iradesi, 1961’de hemen hemen aynı kadroyu koalisyon ortağı yapmış, 1965’de ise tek başına iktidara getirmiştir.
12 Mart 1971’de istifaya zorlanan kadro, ilk seçimde yeniden iktidardır.
Ve 12 Eylül 1980... Sürgünler... Yasaklar... “Eski liderler zaman tünelinde kaldı” tafraları.
28 Şubat sürecinde akıl almaz baskılar (basındaki yaygaracılarıyla birlikte onları ne zaman yargılıyoruz?)...
Nihayet bugünler: Hesap verme günleri...
Şu halde toplumsal (sosyal ve siyasî çapta) değişimi türlü şaşırtmacalarla tuzağa düşürme, ya da süngü zoruyla engelleme emelinin kan ve zaman kaybından başka manası yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.