Risâle-i Nurun abartmaya ihtiyacı yok ki!
Risâle-i Nur eserlerinin okullarda ders kitabı olması yönündeki teklif, umumiyetle tebrikle karşılanırken bazılarını da rahatsız olmuş. Elbette böyle bir teklifi herkesin kabul etmesini beklemiyorduk. Hem bu teklif, ilk defa tarafımızdan dile getiriliyor değil. Yıllardan beri çeşitli vesilelerle bu konu gündeme gelir ve teklif edilir. Her defasında da beğenenler olduğu gibi itiraz edenler de olur.
Hemen şunu ifade edelim ki, Risâle-i Nur eserleri okullarda ders kitabı olsun teklifi; Ondan istifade ile hazırlanan ders kitapları okutulsun anlamına gelir. Doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu anlatmak için Risâle-i Nur eserlerinden istifade etmemek, çocuklarımızı ve gençleri bu eserlerden mahrum bırakmak büyük vebale sebeptir. Hele hele anlaşılmaz bir düşünce ile çocuklarımızı ve gençlerimizi bu eserlerden uzak tutmak için özel gayret sarfetmek ve bu eserlerin aleyhinde olmak kabul edilemez bir tavır olur.
Risâle-i Nur eserlerinin ders kitabı olması teklifine itiraz edenlerin bir kısmı diyor ki: Bu eserler, iddia edildiği gibi her soruya cevap veremez. Bu düşünce Nur Talebelerinin kabul ettiği bir durumdur. Hem, Arapça bilgisi olmayanlar o eserleri pek anlayamaz. İslâmı öğrenmek isteyen, Diyanete güvensin. Nur Talebeleri bu eserleri biraz fazla abartıyorlar.
Oysa, Risâle-i Nur Külliyatı meydandadır ve hiç kimsenin abartmasına da ihtiyacı yoktur. Risâle-i Nur eserlerinin her soruya cevap verdiği de bellidir. Hatırlamak lâzım ki, Bediüzzaman Hazretleri gençlik yıllarında bile [İstanbul Fatih Camii yanındaki Şekerci Handaki odasının kapısına] Her soruya cevap verilir, ancak soru sorulmaz diyebilmiştir. Herkes bilir ki her soru, akla takılan dinî muhtevalı sorulardır. Yoksa, Amerika tavukları ne kadardır? şeklindeki sorulara elbette Risâle-i Nur cevap vermez, çünkü meselesi o değildir.
Bütün insanların aklını meşgul eden, Neciyim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum? sorularına ikna edici cevaplar vermek basit cevaplar mıdır? Bu soruların ikna edici cevaplarını verebilmek için; ahiret, melâike, kader, öldükten sonra dirilme, niçin yaratıldığımız gibi müşkil soruların cevaplarını da verebilmek lâzım. Şükürler olsun ki Risâle-i Nur Külliyatı bu ve benzeri akılları meşgul eden bütün mühim sorulara cevap vermiştir ve vermeye de devam ediyor.
Kimilerinin iddiâ ettiği gibi bu kanaat sadece Nur Talebelerinin kanaati de değildir. Risâle-i Nur eserlerini insafla inceleyen herkes bu kanaatini izhar etmiştir. Değişik zamanlarda Risâle-i Nurla tanışan herkes buna ayrıca şahittir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, telif ettiği Risâle-i Nuru Kurânın malıdır diye tanıtır. Hatta, Benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip, tamamını kabul etmeyiniz; belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın; mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalbde saklayınız, bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduâyı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz demektedir. (Münâzarât, s. 47-49.)
Bediüzzaman şunu da söyler: Sözler [Risâle-i Nur] hakkında, tevazu suretinde demiyorum; belki bir hakikati beyan etmek için derim ki: Sözlerdeki hakaik ve kemâlât benim değil, Kurânındır ve Kurândan tereşşuh etmiştir. (...) Risâleler kendi malım değil, Kurânın malı olarak, Kurânın reşehât-ı meziyâtına mazhar olduklarını izhar etmeye mecburum. Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hâsiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim (Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, 358)
Talebelerine bu dersi veren Bediüzzamanın ve Risâle-i Nurun abartmaya hiç ihtiyacı yok. Hakikat meydandadır. Bize düşen, bu hakikatlerden mümkün olduğunca istifade etmek ve başkalarının da istifadesine çalışmaktır... Risâle-i Nur eserleri ders kitabı olsun teklifi de bu cümledendir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.