‘Beşşar’ın kafasına da sıkın’
Bin Ali’nin gitmesine sevinen ve Mübarek’in gitmesini dostlarıyla birlikte kutlayan Mısır asıllı ulemadan Yusuf Karadavi ‘Kaddafi’nin kafasına sıkın’ dediği için bayağı eleştirilmiş ve hatta Kaddafi’nin akıbetiyle alakalı olarak sorumlu tutulmuştu. Hillary de akabinde benzeri bir talepte bulunmuş ve Kaddafi’nin devrilmesini istemişti. Bundan dolayı Kaddafi’nin infazıyla alakalı sorumlu aranırken ‘Hillary mi, yoksa Karadavi mi?’ seçeneği gündeme gelmişti. Şimdi ise mesele Suriye’ye geldi ve Suriye’de halk ile rejim içinde bir tıkanma yaşandı. Rejim gitmek bilmiyor. Halk hareketi de sönmek bilmiyor. Ve bu tıkanma nedeniyle her gün onlarca kişi hayatını kaybediyor. Kan banyosu devam ediyor ve ortada bir çaresizlik var. Rejim ile halk arasında bilek güreşi devam ederken kayıp bilançosu giderek yükseliyor. İşte bu durumda Karadavi çareyi Arapların müdahalesinde görüyor. Olmazsa dış müdahaleye göz kırpıyor. Arap seçeneği de çare olmazsa son çare olarak dış müdahaleyi görüyor. Ve meselenin o aşamaya geldiğine inanıyor.
Yani meselenin Arap meselesi olmaktan çıkması halinde uluslararası müdahale seçeneğinin devreye girmesini öngörüyor. Dolayısıyla Karadavi, Suriye konusunda da sonunda müdahale fetvası verdi. Zaten Suriyeli muhaliflerde de dış müdahale fikri giderek ağır basmaya başladı. Restleşmelerle birlikte Arap Baharı ile Suriye arasındaki müzakereler de sonuçsuz kaldı. Rejim Arap Birliği ile müzakere zeminini zaman kazanmak için kullanıyor. Bu durumda geriye sadece yabancı müdahale seçeneği kalıyor. Mayıs ve haziran ayında Kaddafi’nin indirilmesi konusunda Rusya ile ABD arasında bir mutabakat hasıl olmuş lakin Suriye meselesi buzdolabına konulmuştu.
¥
Suriye’ye müdahale için Batılıların acelesi yok, ağırdan alıyorlar. Kamuoyu infiali artarsa pozisyonları değişebilir. Libya meselesinde dış müdahalenin iki nedeni vardı. Bunlardan birisi, Libya’da Batılılar açısından iştah açıcı petrolün bulunmasıdır. Buna mukabil stratejik değeri azdı. Suriye’de dış müdahale için iştah kabartan petrol yok. Ayrıca Beşşar Esat’ın dediği gibi ülke stratejik fay hattında bulunuyor. Suriye’de rejim değişikliği bütün bölgenin jeopolitiğini ve düzenini sil baştan değiştirecek bir potansiyele haizdir. İran ve İsrail gergefini ve geleceğini etkileyebilecek çaptadır. Batı Yemen’e müdahale etmedi zira bölgesel düzenin veya uluslararası düzenin lehinde bir rejim. Doğru. Öyle ise Suriye’ye neden müdahale etmediler veya etmiyorlar? Bunun nedeni sevilmese de Suriye rejiminin bir dengeyi temsil etmesi ve bu dengenin değişmesinin bölge geleceğini nasıl etkileyeceğinin pek bilinmemesidir. Esat rejimi bölgesel düzenin sigortasıdır.
Ahmet Davudoğlu’nun Şam rejiminin bölgesel istikrarı tehdit etmesi halinde elleri kolları bağlı durmayacaklarını söylemesi Araplar tarafından müdahale işareti olarak algılanmıştır. Suudi Arabistan istihbarat eski Başkanı Türki Faysal da Suriye’de katliam karşısında Arap ülkelerinin sessiz kalmayacaklarını söylemiştir. Fransa da Suriye halkının imdat çığlığına kulak verilmesini istemiştir. Dolayısıyla Karadavi’nin kan gölü ile Türki Faysal’ın katliam benzetmeleri ortak bir anlayışı veya arayışı temsil etmektedir. Lakin buna mukabil Esat hem Türkiye hem de Kuveyt ve Suudi Arabistan’ı tehdit emektedir (http://www.islammemo.cc/akhbar/arab/2011/12/11/139679.html). Türki Faysal hâlâ Araplardan medet umarken Karadavi meselenin devletler arası bir aşamaya geldiğini düşünüyor. Arap Birliği Suriye rejiminin uzatma oyunlarına alet oluyor. Kararlı davranamıyor. Karadavi ise BM şartıyla birlikte uluslararası müdahalenin vakti geldiğini teslim ediyor. Karadavi Libya konusunda da benzeri bir yaklaşımı savunmuştur.
¥
Karadavi’nin cesaretini kutlamak gerekir. Zira Kaddafi’nin linç edilmesinden sonra kabilesi sorumlu aramış ve sonunda azmettirici olarak Karadavi’yi suçlamıştır. Kazazife kabilesi Kaddafi’nin linç edilmesinden sonra yaptığı açıklamada: “Karadavi Kaddafi’nin öldürülmesini azmettirmiştir. Kafasına sıkın demiş ve kafasına sıkmışlardır. Bu azmettirmeden dolayı Karadavi suç işlemiştir ve kanını yerde bırakmayacağız ve kısasa kısas yapacağız” demişlerdir. Buna rağmen Karadavi bu defa doğrudan Beşşar’ı hedef almasa bile dış müdahaleye kapı aralamıştır. Suriye halkının da beklentisi bu yönde seyretmektedir. Bu üstü örtülü bir fetvadır ve Suriye meselesinde yeni bir aşamaya gelindiğini ortaya koymaktadır.
Kazazife kabilesi Karadavi’ye misillemede bulunacağını ve meselenin İhvan ile Kaddafi arasındaki kan davasına dayandığını ve bu tarihi husumet nedeniyle Karadavi’nin İhvan’ın dini mercii ve referansı olarak Kaddafi’nin öldürülmesine fetva verdiğini ileri sürmektedir. Karadavi’nin Suriye fetvası nasıl bir tesir icra eder bilemeyiz. Lakin Arap basını da Beşşar için seleflerinin sıfatını veya lakabını kullanıyor. Ya da ona karma lakaplar takıyorlar: Beşşar Kaddafi, Beşşar Nasır gibi. Kaddafi, Nasır’ın halefiydi Beşşar da Kaddafi’nin halefi olarak gözüküyor! Her üç ismin de ortak özelliği Arap milliyetçisi, seküler ve genelde dini düşünceye ve özelde İhvan’a hasım olmalarıdır. Kaddafi iki de bir Hasan el Benna’nın damadı Said Ramazan’ı hedef alır ve onun Amerikancı olduğunu söylerdi. Beşşar da elli yıldır Arap milliyetçiliği adına dini düşünceyle savaştıkları itiraf etmiştir. İtiraf hukukçulara göre delillerin şahıdır (seyyidu’l edille). Kaddafi başını verdi bakalım Beşşar kurtarabilecek mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.