Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Onlar için “millet”in hiç önemi yok!

Onlar için “millet”in hiç önemi yok!

Dün de yazdım; bir insanın “eylem” ve “söylem”lerinde, “aidiyet”lerinin büyük rolü vardır... Kişinin “dini inancı” veya “ideolojik görüş”leri söylemlerine de yansır, eylemlerine de... çünkü hiçbir insan “et ve kemik”ten ibaret değildir!.. Hiçbir insan, “ot” da değildir... Elbette, her insan bir “ruh” sahibidir, bir “görüş” sahibidir... Görüş ve düşüncelerini oluşturan da “durduğu yer”dir!.. İnsan “nerede” duruyorsa, “hangi pencere”den bakıyorsa, “oradan görüneni” görür!.. Meselâ, “gecekondu penceresi”nden bakan bir adamın gördükleri farklıdır, “plazaların penceresi”nden bakan bir adamın gördüğü farklı!..
Aynen bunun gibi; olan-bitene “devlet” veya “rejim” penceresinden bakanın görüşü farklıdır, “millet” penceresinden bakanın farklı!.. Zaten öyle olmasaydı; yani herkes “aynı pencere”den baksaydı, ortada “görüş farklılığı” da olmazdı, “parti farklılığı” da!..
Şüphe yok ki; bugünkü “siyasi görüş farklılıkları”nın temelinde; CHP’nin “devlet” ve “rejim” penceresinden bakması, AK Parti’nin de; “devlet millet için vardır” düsturundan hareketle “millet” penceresinden bakması yatmaktadır!..

KIZILIRMAK SUYU TARTIŞMASI
Şimdi, gelin bu iki görüş farklılığının, günümüz Türkiyesi’nde nasıl tezahür ettiğini “iki örnek”le açıklayalım.
Efendim, malûmlarınız olduğu üzre, geçen yıl İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, Türkiye’nin birçok şehrinde “kurak bir yaz” yaşandı...
Evet, “susuz yaz” yaşadık!..
“Irmak”lar kurudu, “baraj” ve “göl”lerdeki su seviyesi oldukça düştü.
İstanbul ve Ankara belediyeleri, “halkın susuzluktan kırılmaması” için çeşitli tedbirlere başvurdular!..
İstanbul Belediyesi “Melen Suyu”nu devreye sokarken, Ankara Belediyesi de “Kızılırmak Suyu”nu getirmeye çalışıyor!..
Gelin görün ki;
ODTü Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, Kızılırmak Suyu’nun Ankara’ya getirilmesine karşı çıkmış ve dün demiş ki;
“Şehir suyunda arsenik yok ama Kızılırmak’ta tehlikeli oranda, limitin iki katı arsenik var!.. Şu ana kadar Ankara’nın suyuna arsenik ulaşmamış. Cuma günü barajdan üç ayrı yerden analiz yaptık, üçünde de limitin iki katı arsenik var.”
Ural Akbulut, ayrıca demiş ki;
“Ankara Büyükşehir Belediyesi hiçbir zaman ODTü’den su analizi istemedi. Bize ispat etmeleri gerekir. Etmedikleri takdirde halkı aldatmaktan, hem de bizim adımıza aldatmaktan dolayı yasal işlem başlatmak zorundayız.”
Akbulut’un iddialarını cevaplayan ASKİ Genel Müdürü Kamil Kılıç ise, Ankara’ya Kızılırmak’tan getirilen suyun son derece sağlıklı olduğunu, çeşitli kurumlar tarafından yapılan “analiz”lerle de bu durumun kanıtlandığını belirterek;
“İsteyen her türlü sivil toplum kuruluşu ya da çeşitli odalar Kızılırmak suyunun tahlilini rahatlıkla yaptırabilir” demiş ve eklemiş:
“Kızılırmak suyuna ODTü tarafından yapılan su tahlili de bunlar arasında yer alıyor. Kimya Mühendisleri Odası, ODTü çevre Mühendisliği Bölümü’ne Kızılırmak suyunun tahlilini yaptırmış... çeşitli internet sitelerinde ve basında yer alan bu analiz raporlarına, biz de kurumun bazı yayınlarında yer verdik... Kızılırmak suyunda insan sağlığını tehdit eden ne ağır metal, ne de arsenik gibi herhangi bir oluşum söz konusudur. ODTü, kurum olarak yasal bir girişimde bulunacaksa biz de gereği neyse yaparız.”
Gördüğünüz gibi, Kızılırmak Suyu konusunda “iki farklı görüş” var...
ODTü Rektörü “arsenikli” diyor,
ASKİ Genel Müdürü “temiz” diyor!..

CHP KüRSüSü’NDE BİR REKTöR!
Hemen söyleyelim; ASKİ Genel Müdürü Kamil Kılıç, bana göre “millet”i düşünmektedir... Bütün çabası, “milletin susuzluktan kırılması”nı önlemek içindir!..
Ben buna inanıyorum.
Ama aynı inancı, “ODTü Rektörü” için dillendirmem mümkün değil!.. Ben, ODTü Rektörü Ural Akbulut’un, bu olaya “insanî” veya “bilimsel” pencereden değil, “ideolojik pencere”den baktığına inanıyorum!..
Bana öyle geliyor ki;
Ural Akbulut için, “Ankaralının susuz kalması”nın ve insanların “susuzluktan kırılması”nın hiçbir önemi yoktur!..
önemli olan;
Melih Gökçek ve onun şahsında AK Parti’nin “hüsran” yaşaması ve önümüzdeki “mahalli seçim”leri kaybetmesidir!..
çünkü eğer;
Kızılırmak Suyu ihtiyacı karşılar ve Ankara “susuz bir yaz” geçirmezse, Ankara yine “AK Parti yönetiminde kalmaya” devam eder!..
Bu da, CHP için “yıkım” demektir!..
Diyeceksiniz ki;
“Akbulut’un CHP ile ilgisi ne?”
İlgisini, siz de gayet iyi biliyorsunuz...
Hatırlarsınız;
Meslek liselerindeki adaletsizliğe de son verecek olan YöK Yasa Tasarısı’nın kanunlaşmasını engellemek için, bir grup öğretim üyesi 10 Mayıs 2004’te cüppeleriyle Meclis’i basmıştı... öğretim üyelerine en büyük destek 28 Mart seçimlerinde halka rağmen siyaset yaptıkları için, sandıkta tokat yiyen CHP’lilerden gelmişti...
Cüppeli öğretim üyelerini TBMM’ye sokan CHP’liler, grup salonlarını öğretim üyelerine açmışlar, öğretim üyeleri de “Altıok” önünde şov yapmıştı!..
Yukarıdaki fotoğraf, 10 Mayıs 2004’te TBMM’deki CHP Grup Salonu’nda çekilmişti... Kürsüde cüppesiyle konuşan zat, ODTü Rektörü Ural Akbulut idi!.. Arkasında ve önünde ise CHP’nin Altıok amblemi!..

İŞLERİ-GüçLERİ MİLLETİ KORKUTMAK!
Bir öğretim üyesi ki;
Kamuoyuna “böyle bir fotoğraf” verirse, ben onun “bilimsel” düşünebileceğine inanamam... Bir rektör, eğer “CHP kürsüsü”nde konuşuyor, CHP’nin “Altı Ok”lu ambleminin önünde poz veriyorsa ve hele de milletin “adaletsizlik ve zulüm” olarak gördüğü “katsayı eşitsizliği”nin aynen devamını istiyorsa; “böyle bir kafa”dan çıkan ve çıkacak her görüş “CHP’nin menfaatine” demektir!..
Ama, “milletin menfaatine” değil!..
Ortada, “hafızalara kazınan böyle bir fotoğraf” varken, Rektör Akbulut’un “Kızılırmak Suyu” konusundaki sözlerinin “bilimsel” olabileceğine asla ve kat’a inanmam!..
Bay Akbulut, Kızılırmak suyuna “analiz” yaptırdıklarını iddia ediyor... Eğer varsa bir analiz, hiç şüpheniz olmasın ki, bu “biyolojik” bir analiz değil, “ideolojik bir analiz”dir!..
Ankaralıları “arsenik”le korkutuyorlar ki, bir daha AK Parti’ye oy vermesinler!..
“CHP’nin taktiği” de hep bu değil midir?..
Hep “öcü”ler ve “korku”lar üretip, milleti sindirmediler mi bugüne kadar?!?..
Hiç kuşkunuz olmasın ki;
“CHP’nin arka bahçesi”nde, “bilim” değil “siyaset” üreten Ural Akbulut’un, Kızılırmak Suyu’na uyguladığı “ideolojik analiz”le, Anayasa Mahkemesi üyelerinin “başörtüsü”ne uyguladıkları “hukuksal(!) analiz” arasında hiçbir fark yoktur!..
Her ikisi de, “millet hilafına”dır!..
Yani, millet ne olursa olsun;
Yeter ki “CHP ve laiklik” yaşasın!..
Gerisi fasarya!..

OKTAY EKŞİ’DEN TüRKçE EZAN TEKLİFİ!
Yazının başında da dedim ya; söylem ve eylemlerde “aidiyet”ler büyük rol oynar!..
Her kim söylerse söylesin, “söylenen söz” elbette önemlidir!.. Ama o “söz” kadar, “sözü söyleyen” de önemlidir!..
Meselâ, “Anayasa Mahkemesi’nin kararı ne kadar övülse yeridir” sözünü söyleyen, “Sarı çizmeli Memedağa” olsa, pek önemsenmez!.. Ama aynı sözü Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi söylerse, önem derecesi artar!..
Peki; “İslâm’ın emri” olan “başörtüsü”ne “serbestlik” getiren Anayasa değişikliklerini “yok hükmünde” sayan Anayasa Mahkemesi’nin kararını Oktay Ekşi niye alkışlar ve niye “ne kadar övülse yeridir” diyerek destek verir?..
Bu sorunun cevabını bulabilmek için “geçmiş”e bir yolculuk yapmak ve Bay Ekşi’ye “yön” veren “aidiyet”leri irdelemekte fayda var!..
Bildiğiniz gibi;
Bay Oktay Ekşi, şu anda “kanunlar nezdinde herhangi bir hükmî şahsiyeti olmadığı” için “illegal” olan Basın Konseyi’nin başındadır!..
Kendisi, aynı zamanda “Kanlı 27 Mayıs Darbesi”ni gerçekleştiren “cuntacılar” tarafından “Kurucu Meclis”, bir diğer ifadesiyle “Temsilciler Meclisi” üyeliğine getirilmiştir!..
“Kanlı 27 Mayıs Darbesi”nin birçok sebebi var... Bu sebeplerden biri de, CHP tarafından “Türkçeleştirilen” ezanın, Demokrat Parti tarafından “Aslî Dil”ine kavuşturulmasıdır!..
Evet, DP’ye yapılan ve merhum Menderes’i idama götüren “darbe”nin en büyük sebeplerinden biri de, “Ezan’ı aslî diline kavuşturmak”tı!..
Oktay Ekşi, ta o zamandan beri “Ezan”ın, dolayısıyla “İslâm’ın aslî dili”ne karşıdır!..
Şu anda “başyazı” yazdığı Hürriyet gazetesinin 23 Şubat 1961 tarihli sayısı da bu karşıtlığın “belge”sidir!..
Efendim, 23 Şubat 1961 Perşembe günkü Hürriyet’in haber başlığında görüldüğü gibi, “Türkçe Ezan’la ilgili kanun teklifi hazır”dır!.. 24 Şubat 1961’de de Meclis Başkanlığı’na verilecektir!..
Peki, “Türkçe Ezan” teklifini hazırlayanlar kimlerdir?..
Hürriyet’teki haberi aynen sunuyorum:
“Temsilciler Meclisi üyelerinden İlhami Soysal, İlhan Esen ve altı arkadaşı, ezanın Türkçe okunmasını temin maksadiyle bir kanun tasarısı hazırlamışlardır. Millî Birlik Komitesi üyelerinden Kurmay Albay Sami Küçük de teklife imza atacağını va’detmiştir. Kanun teklifi yarın başkanlığa verilecektir.”
Haber, şöyle devam ediyor:
“İlhami Soysal ile birlikte kanun teklifine imza koyan Altan öymen, ömer Sami Coşar, İsmet Giritli, Ziya Müezzinoğlu, Selami Savaş, Oktay Ekşi ve İhsan Esen hazırladıkları (...)”
Neymiş, neymiş?!?..
Aralarında Oktay Ekşi’nin de bulunduğu İlhami Soysal ve arkadaşları, Meclis’e bir teklif vermişler ve demişler ki;
“Ezan, Türkçe okunsun!”
Söyleyin Allah aşkına;
“Kanlı 27 Mayıs darbesi”ne destek veren ve o darbecilerin hazırlattığı “anayasa”ya imza atıp, “Türkçe Ezan” konusunda “kanun teklifi” hazırlayan bir adam, bugünkü “Yargıçlar Darbesi”ne destek verip, onların kararını övmez mi?..
“Aidiyet”ler, işte bu kadar önemlidir!..
Bu aidiyetlerin ortak özelliği,
“Milleti sevmemek”tir!..
Şekil 1 A’da görüldüğü gibi!..


O sözler, "kinaye" imiş!
Dünkü yazımda; CHP Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ile AK Parti İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya arasında TBMM Komisyonu'nda geçen diyaloğu aktarmıştım...
Hamzaçebi, sözkonusu konuşmada, "Biz ne dersek, Anayasa Mahkemesi o yönde karar verir"' mealinde sözler sarfediyordu...
Yazı üzerine, sayın Akif Hamzaçebi telefonla aradı...
Sonra da, konuşmanın geçtiği "TBMm tutanakları"nı gönderdi.
Komisyondaki tartışmalar hayli uzun... Tutanaklarda da görülüyor ki, Hamzaçebi, gerçekten de "Tabiî ki, yani biliyorsunuz... Biz ne dersek Anayasa Mahkemesi ona göre karar veriyor" şeklinde bir söz sarfetmiş...
"Ama" diyor, Hamzaçebi; "Ben, o sözü bir kinaye olarak söyledim... Bu sözlerin kinaye olduğunu Başkanvekili sayın Altan Karapaşaoğlu da onayladı... Ama sayın Büyükkaya bunu farklı yönlere çekti!"
"Cevap hakkı"na saygımdan dolayı, sayın Akif Hamzaçebi'nin açıklamasına yer vermek, benim görevim... Ancak, şunu eklemeliyim: "Söylenen söz" kadar, o sözün "nasıl anlaşıldığı" da önemlidir!..
Sayın Hamzaçebi, o sözler "kinaye idi" diyor!.. Ona bakarsanız, CHP’li önder Sav da, "Hac aleyhindeki sözleri" için, "şaka" demişti!..
Demek istediğim şu: Ortalık "kinaye" ve "şaka"(!)lardan geçilmez oldu!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi