Ermeni Katliamı ve Susurluk cinayetleri
2015 yılı, yani Ermeni Tehcirinin 100üncü yıldönümü yaklaştıkça Türkiyenin başı daha çok ağrıyacak.
Fransa bu gidişatın ilk işaret fişeğini attı.
Fransa Meclisinde kabul edilmesi beklenen bir yasa teklifine göre, Ermeni Soykırımını inkar edenlere para
ve hapis cezası verilmesi öngörülüyor.
Yasa büyük ihtimalle kabul edilecek.
Soykırım konusundaki fikirleriniz ne olursa olsun, bir düşünce açıklaması veya
bir fikri savunmaya ceza hükümleriyle yaptırım getirmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Türkiye yarın bir yasa çıkarsa ve Tanrının varlığını sorgulayanlara para ve hapis cezası öngören bir düzenleme yapsa, Batıda kıyamet kopar.
Çünkü böyle bir yasa, düşünce ve inanç özgürlüğünün ciddi biçimde ihlali anlamına gelir.
Oysa, Fransa şimdi bilim dünyası dahil, herkesin Meclisin belirlediği sınırlar içinde düşünmesini, çalışmasını ve bu düşünceye ters düşen sonuçları gizlemesini emrediyor.
Düşünce ve bilim özgürlüğünün geldiği nokta açısından hüzün verici.
Çuvaldızı Fransaya batırırken iğneyi de kendi ülkemize batıralım.
Türkiyede resmi tarih politikası yıllarca bu yolda oldu, yani inkar ve inkarı reddedenlerin cezalandırılması.
Türkiyede insanlar yıllar boyu bırakın 1915 olaylarını soykırım olarak nitelemeyi, bu olayları dile bile getirilemedi.
Şimdi, tarih arşivlerini açalım, bilim insanları karar versin iddiasındayız.
Ancak bugünkü tabloda, bırakın 1915 olaylarını, yakın geçmişte yaşanan olayları bile aydınlatmaktan aciziz.
Susurluk cinayetlerinin kilit isimlerinden Ayhan Çarkın karanlık döneme ışık tutacak ifşaatlarına devam ediyor.
Taraf Gazetesinin ses getiren haberlere imza atan muhabirlerinden Arzu Yıldız dün de başarılı bir gazetecilik örneği vermiş ve bir avukat aracılığıyla Ayhan Çarkından sorularına cevap almıştı.
Ankarada nöbetçi bir hakimin durup dururken bu davanın sanıklarını salıvermesinin sırrı bu açıklamalarda yatıyor.
Ümit Kardaşın dün Neşe Düzele açıkladığı gibi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun müdahalesi olmadan böyle bir karar çıkamazdı.
Kararın çıkması, müdahalenin devletçi yargının icraatı olduğunu, Adalet Bakanlığının da bu sürece zımnen destek verdiğini gösteriyor.
Devletin yargıyla ilişkisinde Az gittik, düz gittik, dere tepe düz gittik durumu var denilebilir.
Fransa Meclisi yasayla tarihe müdahale ediyor, Türkiyede ise yargı verdiği veya vermediği kararlarla yakın tarihe müdahale ediyor.
Böyle bir tabloda Fransayı eleştirmek mümkün mü?
Adam, elleriyle gömdüğü çocukları, Tarık Ümitin mezarının yerini anlatıyor, Aziz Yıldırım ve İlhan Ekşioğlundan örgüt suçu çıkaran ve tahliye izni vermeyen yargı sistemi, burada örgüt görmüyor.
Sağır sultanın bildiği yargısız infazlardan nöbetçi hakimin habersiz olduğu görülüyor.
Soru açık, kendi
yurttaşına karşı işlediği suçlarla yüzleşme cesareti olmayan bir ülke, 1915 olaylarıyla yüzleşebilir mi?
Yüzleşeceğim dese de ciddiye alınır mı!
Oğluma örnek Gökhan
Golü Mehmet Topuz atınca Avea locasından maçı birlikte izlediğimiz 5 yaşındaki oğlum Mehmet çok sevindi.
Zaten Fenerbahçede bir Mehmet olmasından çok mutluydu, golü onun atması mutluluğuna mutluluk kattı.
Ama o Mehmet, rakibinin kırmızı kart görmesini engelleme çabasını önlemeye çalışınca rol model olma özelliğini en azından benim gözümde kaybetti.
Gökhan Gönül doğru yaptı.
Rakibin haksız kırmızı kart görmesini engellemeye çalışmak, sportmenliktir.
İyi futbolcu olduğunu dünya alem biliyordu, şimdi iyi bir insan olduğu gerçeği de ortaya çıktı.
Geleceğin Aykut Kocamanı yetişiyor diyebiliriz.