Biz hep pastaya talip oluruz
Hem de hazırına...
Pasta yapma yerine, pasta kapma ve de bölüşme senaryosu dış politikada yeni sayılmaz.
İttihatçılardan kalma eski bir gelenektir...
İttihatçılar Yahudi lobilerinin desteğini alarak Abdülhamid Han hazretlerini tahtan indirince Osmanlı parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Zaten meşrutiyet denilen batılılaşma olayı padişahı tahtan indirmek, “Hasta Adam” yerine koydukları Osmanlı’ya son darbeyi vurmak içindi.
Nitekim öyle oldu...
Koca Çınar yıkılınca vahşi kurtlar Osmanlı’ya dört bir yandan saldırdılar.
Almanya Hitler sayesinde Avrupa’da varlık gösterme adına kurmuş olduğu ittifaka iştah kabartan ittihatçıları dahil etmek istiyordu.
Ne var ki Osmanlı’nın harbe girecek hali yoktu.
Daha bir yıl öncesinde Balkanlar’da yemiş olduğu mağlubiyetin acıları geçmemiş, hem donanma yoktu, hem de bütçe savaşa girmeye yeterli değildi...
O şartlarda harp Osmanlı için bir idamdı.
İttihatçıların söz sahibi Talat Paşa, o ne derse oluyordu...
Almanya’nın sıkıştırması ile Karadeniz’deki Rus gemilerine saldırma emrini o verdi.
Sonrası malum, ittihatçıların hazır pastadan hisse kapma hikayesi çok acı sonuçlarla noktalandı... Sevr’e, Lozan’a imza attık...
İşte o mantık, cumhuriyet hükümetlerinin de dış politikası...
Komşunun evi harap olacak, bizde pastadan hisse kapacağız hayalleri Körfez savaşına geldi dayandı. Saddam diktatörü Kuveyt’e saldırdığında Özal, müttefik ABD safında yer almak suretiyle petrol pastasından pay kaparız diye düşünüyordu. Düşüncesini de açıkça söylüyordu.
O niyetlerle Musul ile Kerkük’e çıkarma yapmayı kafaya koyduğunda harekete karşı çıktığı için istifa etmeyi yeğleyen Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay hatırlarında şöyle diyordu:
“Türk ordusunun Irak’a girmesi gerektiğini öne sürenler, bu hareketi Türkiye için hayati derecede zorunlu mu görüyorlar? Bu konuda bir kamuoyu baskısı, milli bir görüş birliği mi var? Ülkenin bir savaşın, hem de bataklığa dönen komşu coğrafyada, Türkiye’deki çeşitli etnik ve dinsel kökenden vatandaşların akrabalarının yaşadığı bir coğrafyada süren bir savaşa çekilmesini ne Türk halkı, ne Türk ordusu ister.”
İşte o bataklık sonrası zamanın iktidarı pastadan hisse beklerken uğradığımız milyonlarca dolar zararı sineye çektik, ABD bu zararı ödemeye hiç yanaşmadı.
Zaman Torumtay’ı haklı çıkardı...
Şimdi de aynı pasta kokusu gündemde.
Ortadoğu’da olaylar görünüş itibarı ile dikta rejimlere karşı manzara sergilese de asıl altında yatan sebebler ABD ile ittifakı olan İsrail’in ortak çalışmaları ve de Büyük Ortadoğu projesinin hayata geçirilmesidir. O yüzden eskiyen kadrolar yenileniyor...
Daha Türkçe’si, Ortadoğu zamanın şartları ve de egemen devletlerin menfaatlerine uygun olarak gömlek değiştirme gayretinde. Bir başka açıdan söylersek, olaylar daha sonraki yıllarda meydana gelmesi kuvvetle muhtemel olan İslâmî kıyamın engellenmesi açısından erken doğumdur.
Bir daha doğum yapmaya kalkışmasın diye halkı erkenden doğurtuyorlar.
Türkiye Ortadoğu’daki değişim rüzgarlarına ittihatçılar benzeri açıdan bakmış olsa da görülen odur ki ne Irak’ın işgali sonrasında, ne de Kaddafi sonrasında müspet bir sonuç elde edemedik.
Aksine, Müslüman ülkeler laiklik denilen İslam karşıtı bir yapı ile karşı karşıyadır.
Laiklik, bir açıdan da asimile olmanın hammaddesi sayılır...
Yanı başımızdaki Suriye olaylarına bodoslamadan dalma işi ise hem Suriye halkına, hem de Türkiye halkına pahalıya mal olmuştur. Kapılar kapatıldı, ticari faaliyetler engellendi.
Aslına bakarsanız, açıktan düşman ilan etmek doğrusu değildir.
Suriye halkına ille de yardım edilecekse bunun başka yolları da olmalı. Bu yolları başkaları hem deniyor, hem de gözümüzün içine baka baka uyguluyor...
ABD’nin PKK’yı açıktan terörist ilan ederek gizliden beslemesi bir devlet oyunu değil midir? Nedense, biz bu tip oyunları hiçbir zaman oynayamadık.
Balkanları kayıtsız şartsız terk etme yerine arkamızda direnişçiler bırakmış olsaydık, bugün bizim de o bölgelerde söz söyleme hakkımız olurdu...
Öte yandan, resmi ideoloji İslam’ı PKK’dan daha büyük tehlike görmemiş olsaydı Kuzey Irak’ta şimdilerde biz vardık. Hem o yörede PKK olmazdı...
Tek umudumuz pasta işi...
Aslında bu da İslâmî duruş değildir...
Komşun açken, tok yatamazken, şimdi de bekliyoruz ki komşu talan olsun biz de bir şeyler kapalım. Bu bakış Avrupa emperyalizmin bakışı olabilir, ama bizim işimiz hiç değildir...
En doğrusu yeniden dış politika, hem de tarihi misyonumuza yakışanı...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.