Üzerine “doktor önlüğü” geçirilmiş Ergenekon eylemi!
Önce, yandaki “fotoğraf”a bir bakın... BDP Milletvekili Sırrı Sakık, geçirdiği “ameliyat”tan sonra ilk defa Meclis’e gelen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanına geliyor ve “Geçmiş olsun” dedikten sonra bir “talep”te bulunuyor...
Diyor ki;
“Kazan Vadisi’nde gerçekleştirilen operasyon esnasında öldürülen İran uyruklu 8 PKK’lının cesetleri ortada kaldı... İran, bu cesetleri kabul etmiyor.. Cesetler, 2 aydır bekliyor... Bu soruna bir çözüm bulabilir misiniz?”
Başbakan Tayyip Erdoğan, bu “insani talep” üzerine, konuyu Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile istişare ediyor ve “mevcut yönetmelik”te aksi yönde bir hüküm bulunmasına rağmen, “Tamam” diyor; “Cesetler, sınıra yakın bir bölgeye defnedilsin!.. Ki, aileleri gelip, mezarlarını ziyaret edebilsin!”
Anlayacağınız, “talep” kabul ediliyor ve sorun “o anda” çözülüyor.
Demek oluyor ki;
“Makûl” bir talepte bulunursan, Başbakan Erdoğan da “insanlık” gösterir ve sorunu çözer!..
“Yönetmelik, tam aksini söylese de!”
GÖREVDE DEĞİL, GREVDE!
Bu olayı niye hatırlattım?..
Hatırlattım, çünkü “bu fotoğraf”tan hareketle “bir başka fotoğraf”a dikkatinizi çekmek istiyorum.
Dünkü televizyon haberlerinde izlediğiniz gibi; KESK’in başını çektiği, bazı CHP ve BDP milletvekilleriyle İşçi Partisi ve Türkiye Komünist Partisi’nin de destek verdiği bir “sağlık eylemi” yapıldı!..
“21 Aralık Grev’deyiz” adı verilen eylemde “pankart”lar açılıp, “slogan”lar atılarak yürünmüş!..
“Grev” de, “yürüyüş” de, elbette “demokratik bir hak”tır ve kullanılacaktır!..
Ama, nasıl bir günde?..
Şu hâle bakın;
“Siyasetçi”sinden “STK”sına, “sendikacı”sından “gazeteci”sine kadar bütün bir toplum “Fransa’ya tepki” için ayağa kalkmış tam bir “birlik ve beraberlik” görüntüsü sergilerken, KESK’in başını çektiği “sağlıkçı”lar “Hükümet’e öfke” kusuyor!..
“BDP’liler” hariç, bütün partiler “Hükümet’e destek” verirken, böyle bir günde KESK’çilerin sokağa dökülmesi ve üstelik hastaları “mağdur” etmesi, bilmem nasıl izah edilir?..
“Eylem” yapmak, hele hele “greve gitmek” yerine “makûl talep”lerini Hükümet’e iletselerdi, sanıyorum bir çözüm bulunabilirdi.
İşin tuhaf tarafı;
“Sağlıkçıların sorunları”nı gündeme getirmek iddiasıyla düzenlenen dünkü eyleme, “sağlık”tan ziyade “sığlık” hakim olmuş!..
“Beylik sloganlar” atmışlar!..
Sizin anlayacağınız;
“Pedagojik” bir eylem değil, “ideolojik” bir eylem gerçekleştirmişler.
BU, NASIL SAĞLIK EYLEMİ!
KESK Başkanı Lami Özgen’in yaptığı konuşmada, gündeme getirdiği “sorun”a(!) bir bakar mısınız;
“Eşit işe eşit ücret getirilsin!..
Net asgari ücret bin liraya çıkarılsın!..
Hukuksuz, haksız ve mesnetsiz biçimde yapılan gözaltı ve tutuklamalara son verilsin!..
Tutuklular derhal serbest bırakılsın!”
Söyleyin Allah aşkına;
Bu sözlerin, bir “sağlık eylemi” ile ilgisi ne?.. Bunlar, bir “sağlık eylemi”nde sarfedilecek sözler midir?..
Tamam; bir “sendika” veya “konfederasyon” olarak, bunları gündeme getirebilirsin ama bunun “doktor”larla ilgisi ne?..
Adam kalkmış, resmen ve alenen “Ergenekon avukatlığı” yapıyor ama bunu da “sağlık kılıfı”na sokuyor!..
Sana ne kardeşim;
“Sağlık eylemi” yapıyorsan, “Ergenekon tutuklamaları”ndan sana ne?..
Sen bir “kamu emekçisi” misin, yoksa “darbe değnekçisi” mi?..
“Sağlıkçı”ları, niye kendi “ideoloji”ne alet ediyorsun, niye onları “ideolojik amaç”ların için kullanıyorsun?..
Zaten, bu “ideolojik saplantı” yüzündendir ki, bugüne kadar hiçbir soruna çözüm bulamadılar!..
Hep, “yürüyüş” yaptıkları için, “oturup da konuşmaya” fırsat bulamadılar!..
Ne kendileri etti rahat,
Ne de, millete verdiler huzur!..
Bağır babam bağır!..
Böyle sorun mu çözülür?..
“Sıkılı yumruk”larla,
“Tokalaşıldığı” nerede görülmüş?..
EYLEMDE KCK ŞOV!
Dünkü KESK eylemine; CHP Genel Başkan Yardımcıları Yakup Akkaya ve Sezgin Tanrıkulu, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Şafak Pavey ve İlhan Cihaner’in de aralarında bulunduğu bazı CHP milletvekilleriyle İşçi Partisi, TKP temsilcileri, BDP Genel Başkan Yardımcısı Gülten Kışanak ile BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder de destek vermişler.
Hiç yadırgamadım!..
Öyle ya;
“Kambersiz düğün olmaz!”
CHP, BDP, İP ve TKP’nin katılmadığı bir eylem, hiç eylem olur mu?..
“Kamber” deyince; merak ettim, sahi, “Kamer” niye yoktu o eylemde?.. O da, eyleme “fener”iyle katılıp, “ideoloji körlüğü”ne yol gösterseydi fena mı olurdu?..
Neyse... Kamer Genç katılmasa da, “şov”dan eksik kalmamışlar!..
CHP’liler ve eylemciler, “Darbeci İstanbul Barosu”nun yöneticileri gibi, Hükümet’e “kırmızı kart” göstermişler!..
BDP Genel Başkan Yardımcısı Gülten Kışanak da; terör örgütü PKK’nın şehir yapılanması KCK’ya yönelik operasyon kapsamında gözaltına alınan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabirleriyle dayanışma içinde olduklarını göstermek için DİHA muhabiri olarak eylemi izlemiş...
BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder de eylemde kameramanlık yapmış... Eylemin ardından, DİHA’nın Ankara Bürosu’na gelen Kışanak, eylemi “emekçilerin AK Parti hükümetinin politikalarına verdiği bir cevap” olarak nitelemiş.
Hele söyleyin, sormakta haksız mıyım;
Bu eylem bir “sağlıkçı eylemi” midir, yoksa “KCK’ya destek” için düzenlenen bir “gövde gösterisi” mi?..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu eylemle, “sağlıkçılarla dayanışma” mı amaçlandı yoksa “KCK’lılarla dayanışma” mı?..
Sözüm ona “sağlıkçı” eylemi,
Ama “dağlıkçı”lar iş başında!..
Sizin anlayacağınız;
“Doktorlar” üzerinden, hemen herkes “şov”unu yapmış!..
Hastalar perişan olmuş,
Kimin umurunda?..
CHE GUEVARA DOKTOR DEĞİLDİ!
Bilmem, hatırlar mısınız?..
Dünkü “KESK eylemi”nin bir benzerini, bundan 10 ay önce, yani 13 Mart günü de Türk Tabipler Birliği yapmıştı... Artık, ne ilgisi varsa, o eylemde “Che Guevara’nın pankartı”nı açmışlar, altına da “Dr. Che’nin izindeyiz” yazmışlardı.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ da, bu pankarta tepki gösterip, demişti ki;
“Che Guevara’nın sağlıkla ne ilgisi var?.. Bu yürüyüşün bir sağlık yürüyüşü olmadığı, eylemcilerin açtıkları ideolojik pankarttan belli!”
Gerçekten de;
Che Guevara’nın “sağlık”la, hele hele “doktorluk”la ne ilgisi vardı ki, o pankartı açmışlardı?..
Che Guevara denilen adam;
Tamam Buenos Aires Üniversitesi’nde “tıp öğrenimi” görmüş, 12 Haziran 1953’te de “diploma” almıştı ama hiç “doktorluk” yapmamıştı ki?..
Che Guevara denilen adam;
Bugünün deyimiyle bir “terörist”, o günün deyimiyle “azılı bir anarşist” idi!..
İşin tuhaf tarafı;
Şablon ifadeyle, “özgürlük savaşı” verirken de ölmedi... Tam aksine, “uyuşturucu ticareti” yapıyordu ve “uyuşturucu mafyası” tarafından öldürüldü!..
Bazı “solcu ahmak ve salaklar”ın zannettiği gibi, Che, bir “devrim savaşçısı” filân da değildi!..
Ne “doktor”du, ne de “devrimci!”
Adam, resmen ve alenen “kokain ve silah ticareti” yapıyordu!..
Evet, evet;
Fransa ile iş tutuyordu!.. Kendisini öldürenler de “askerler” filân değil, “Amerikalı uyuşturucu mafyası” idi!..
Gelin, görün ki;
Bir “uyuşturucu taciri”ni, kalkıp da “doktor” diye kakalamaya ve hele hele “Che’nin izindeyiz” diyerek sahiplenmeye kalktılar ya; pes doğrusu!..
Olur ama, bu kadar da “ideolojik körlük” olmaz ki!..
Oldu olacak;
Dağlardaki “uyuşturucu tarlaları”nda “kenevir” yetiştirip, uyuşturucudan milyarlarca dolar para kazanan “PKK’lı teröristler”e de “doktor” muamelesi çekin de, onların da izinde yürüyün!..
Öyle ya; “uyuşturucu taciri PKK’lılar”la, “uyuşturucu taciri Che”nin arasında ne fark var?..
Ne yani;
Adam “beyaz zehir” kaçakçılığı yapıyor diye, “doktor” diye yutturup, üzerine “beyaz önlük” geçirmek zorunda mısınız?..
Bu kadar da “ideolojik körlük” olmaz!.
DOKTOR HALTLARI NE OLACAK?
Dünkü yürüyüşte, pek “doktor hakları” gündeme getirilmedi ama ben, bu münasebetle “hasta hakları”ndan söz etmek istiyorum.
Malûm; “görevde” değil de, “grevde” olan doktorlar yüzünden, dün birçok hasta “perişan” oldu... Hastalar “sedyede” yatarken, doktorlar “caddede” yürüyüşteydi.
Hadi, olayın bu tarafını geçelim...
Ama “doktor hakları” için yürüdüklerini iddia edenlere sormak lazım; “doktor haltları”nı ne yapacağız?..
Ersoy Dede, 28 Kasım’da yazmıştı:
“Tıp profesörleri ayağa kalkmışlar... Bir takım gazetecilerle buluşup dertlerini anlatıyorlar. Yeni yasanın kendilerini ne kadar da mağdur ettiğinden falan yakınıyorlar. Önce yeni yasayı hatırlatalım...
Dışarıda muayenehanesi olan öğretim üyeleri üniversitede muayene yapamayacaklar. Çok istiyorlarsa sınıflarda ders vermeye devam edebilecekler.
Oysa onlar istiyorlardı ki; hocalıktan para gelmeye devam etsin, okulun hastanesinde kurdukları dukalık sürsün, dışarıdaki muayenehanelerine de hasta yönlendirsinler hatta bir de özel hastanede part-time ameliyatlara girsinler..
Oh ne âlâ..
Şimdi size işin gerçeğini söyleyeyim; üniversite hastanesindeki ameliyatlarına kendileri girmez, asistanları girer..
Yatıracakları hastayı da kendileri muayene etmez zaten, ekibindeki doktorlar muayene eder..”
Ersoy’un yazdıkları yalan mı?
Buyrun, medyada yer alan başka olaylar:
¥ “Doktordan hasta yakınına dayak iddiası... Torununu muayene ettirmek için gittiği hastanede doktor tarafından dövüldüğünü ileri süren Döne Yıldız, savcılığa suç duyurusunda bulundu.”
¥ “Sağlık Bakanlığı’ndan 2 soruşturma... Sağlık Bakanlığı, İstanbul Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ameliyat öncesi doktorlar arasında çıkan kavga ve Denizli Devlet Hastanesi’nde yanlış teşhis ve tedavi sonucu bir hastanın hayatını kaybetmesi iddiaları hakkında soruşturma başlattı.”
¥ “Yanında sekreter olarak çalıştığı diş hekimi ile muayenehanedeki birlikteliklerini gizli kameraya çekerek, aynı büroda çalışan teknisyen sevgilisine veren ve diş hekimini görüntüleri karısına göndermekle tehdit ederek şantaj yapan sekreter S.Y.’ye 7,5 yıla kadar hapis istendi.”
¥ “Adana’da bademcik ameliyatında 6 yaşındaki Sevim’in genzinde tampon bezi unuttuğu iddia edilen doktora görevi ihmalden iki yıl hapis talepli dava açıldı.”
¥ “Aile hekiminden aile boyu dayak... ‘Kapıyı neden sert çektin’ diyerek çılgına dönen aile hekimi, dayı-yeğene saldırdı. Kavgaya inşaat işçileri de karıştı. Dayak sırasında bayılan iki kişi hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı.”
NİYE OTURUP KONUŞMUYORLAR?
Tüm bunlar, elbette “bütün hekimler”i bağlamaz... Büyük çoğunluk, elbette “ahlâklı”dır, ettiği yemine sadıktır ve içinde “Allah korkusu” taşımaktadır!..
Ama bu, içlerinde “paragöz”lerin de bulunduğu gerçeğini değiştirmez!..
Dolayısıyla, KESK veya Türk Tabipler Birliği, sürekli yaptıkları gibi; “Doktor hakları” deyip sokağa dökülmeden önce “doktor haltları”nı da gündemlerine almalıdır!..
Şahsen ben;
Üzerine “beyaz önlük” giyip de “Che’nin izindeyiz” diyen bir “doktor”a, muayene olmak istemem!..
Neme lâzım;
Kanıma “kokain” pompalayıverir!..
Son olarak, diyeceğim şu:
“Doktor hakları”na eyvallah, ama “hasta hakları” da unutulmadan!..
Dahası, bu işler “yürüyerek” değil, “oturup konuşularak” halledilmelidir!..
Hiç kuşkunuz olmasın ki, Başbakan Erdoğan da, bir “hasta” olarak, “insani talep”lere hayır demez!..
Haa, amaç “şov”sa, o başka!..
Küstahlık “gen”inde!
Daha önce de ifade ettiğim gibi; bir yandan “İfade özgürlüğü” deyip de, bir yandan “ağızlara
kilit” vuramazsın!..
Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy’nin bugün yapmaya çalıştığı, tam da budur... Bütün ülkelerin anayasalarında olduğu gibi, “Fransa Anayasası”nda da; “Fikir ve ifade özgürlüğünün engellenemeyeceği” yazılıdır!.. Ama, “kendi anayasasını çiğneyen” Sarkozy diyor ki; “Ermeni soykırımını inkâr eden, 1 yıl hapis, 45 bin avro para cezasıyla cezalandırılır!”
Madem “soykırımı inkâr” suçtur, ben de o zaman derim ki;
“Cezayir ve Ruanda soykırımını inkâr edenler de, hapis ve para cezasına mahkûm edilir!”
Böyle bir saçmalık olabilir mi?..
Sarkozy, işte böyle saçmalığın önünü açıyor!..
Üstelik de, “modern ve çağdaş” gösterilen Batı’ya yakışmayacak bir “küstahlık” ve “terbiyesizlik”le!..
Olayı biliyorsunuz;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, defalarca aramış kendisini... Ama, “yatağını ıslatmış çocuk” suçluluğu içinde, “telefon”lara çıkmamış Sarkozy!.. Niye çıkacak ki telefonlara?.. Bu saçmalığın savunulacak bir yanı yok ki?..
Şahsen ben, Sarkozy’nin bu küstahlığını, biraz da “gen”lerine bağlıyorum... Malûm, kendisi
“Yahudi bir aile”den geliyor...
Yine malum ki, bugünkü Yahudiler de “küstahlık”ta sınır tanımıyor!..
“Terör estiriyorlar” ama, hiç “özür”e yanaşmıyorlar!..
Sarkozy de öyle... Anlaşılan, atalarına çekmiş!..