Şeriat ve Laiklik İki Zıt Kutup
Evet,” İslam demokrasiye mani mi oluyor?”
Açıklayalım.
Batıda halkın inandığı dinin, onları uygulamaya mecbur eden bir şeriatı, yani ilahî kanunları yok. O yüzden kanunlarını nasıl isterlerse öyle yaparlar. Burada onların iradesini hiçbir şey bağlamaz. Dolayısıyla “demokrasi” diyerek hem yöneticilerini, hem de yasalarını seçerler.
Ama biz başkayız gerçekten. Bu yüzden sistemin sahipleri de sık sık “bize özel şartlar var” der durular.
Neden?
Çünkü bizde halkın inandığı dinin, onları uygulamaya mecbur eden bir şeriatı, yani ilahî kanunları vardır.
Allah inananlara bu yasalarını koyarken alıp almamakta muhayyerlik tanımaz onlara, seçenek sunmaz. Ortada üç durum vardır: Ya Allah’ın kanunları içtenlikle kabul edilir ve asla içte bir sıkıntı duyulmadan, aleyhte bile olsa uygulanır, ya da inanılır, ama menfaat ve keyfine ters düştüğü için utanılarak da olsa uygulanmaz, günahkar olunur. Ve son durum, eğer inanılmadan, yani reddedilerek uygulanılmaz ise dinden çıkılır, kafir olunur. Bunda hiç akide açısından bir şüphe yoktur.
Çünkü İslam inancına göre Allah’ın kanunlarından başkasının kanunlarını almak, adına “tağut” denilen o “kanunları alınan” insan veya kurumu “tanrı kabul etmek”tir. Bu ise Allah Teâlâ’ya ortak koşmaktır, yani şirktir. Oysa İslam’ın temeli “tevhit”tir. “Tevhit Kelimesi” dediğimiz “La ilahe illallah” bunun en kesin ifadesidir. Burada konu ile ilgili ayet ve hadisleri çok bilindiği için yazmayacağım. İlle de merak edenler “İnançta Arınma” kitabımıza bakabilirler, zira baştan sona delilleri ile bunu anlatır.
İşte bu yüzden müslümanlar hangi yönetim biçiminde olursa olsun hiç farketmez, kanunlarını iradeleri nasıl isterlerse öyle yapamazlar. Burada onların iradesini Allah’ın iradesi olan dini yasalar bağlar. Dolayısıyla bizde demokrasi olsa olsa yöneticileri seçmektir, temel yasaları değil.
Temel yasalara gelince, burada bir farklılık var. Müslümanlar nazarında Kur’an ve sahih sünnet “anayasa” hükmündedir. İslam devlet ve toplumunda bir anayasa yapılacaksa bile temel çerçevesini bu iki kaynak belirler. Bunlara aykırı ne bir anayasa, ne de yasa düzenlenebilir.
Teferruat olan tali yasalara gelince, onu da zaman ve zemine göre ihtiyaçlar neyi gerektiriyorsa, bu anayasa çerçevesine bağlı kalarak fıkıh usulü kaidelerince onu da yasama yetkisi olan uzmanlar çıkarırlar. Devlet başkanı onayladığında da yürürlüğe girerler.
Buna göre anayasa ilahîdir, dinîdir. Her Müslüman Allah ve Resulünün her dediğini pazarlıksız ve seçeneksiz olarak almak ve itaat etmek mecburiyetindedir.
İşte bu yüzden Müslüman olmayanlar, ya da Müslümanlığın ne olduğunu bilmeyen laik kesimler, din ile demokrasinin yan yana olamayacağını söylerler. Zira onlara göre “laiklik olmadan demokrasi olamaz.”
Müslümanlar da asla laikliği kabul etmezler. Laiklik onlar için kesinlikle dinden çıkmak, kafir olmak demektir. Öyleyse “dinsiz demokrasi” asla kabul edilemez.
O zaman bizim tavrımız ne olacaktır?
Gelecek yazıya bırakalım inşallah. Ama bu arada yazmadıklarımızla bizi itham eden bazı yorumcuların da kulaklarını çınlatalım.