M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Fatih’in Mektubu

Fatih’in Mektubu

Son yazılarımın hayli tepki çektiğinin farkındayım. Hiç rahatsızlık duymadım desem doğru olmaz. Ama bu rahatsızlığım, şahsıma yapılan tepkiler değildir. Asıl rahatsızlığım, cevap olarak yazılan çoğu yorum ve e-maillerin, delilsiz, mesnetsiz, kulaktan dolma ve bir kısmı da uydurma rivayetlerle yapılmasıdır. Beni üzen, bu sorumsuz taklitçiliğin hala sürdürülüyor olmasıdır. Ayrıca, bana Vehhabî suçlamalarını yöneltenleri de Allah’a havale ediyorum.

Söz konusu yazılarımda ne demek istediğimi anlayan, destekleyen ve makul yorumlar yapan kardeşlerim de oldu. Tevhid şuuruna sahip insanlarımızın giderek artması, memnuniyetimizi de artırıyor elhamdülillah.

Konuya ihtiyatla yaklaşan okuyucularımız da oldu. Bunlardan biri de Almanya’dan bize e-mail gönderen Fatih isimli kardeşimizdir. İnşallah bu yazılar, itikadımız, amelimiz, sosyal ve siyasal hayatımız hakkında bizi düşünmeye ve araştırma yapmaya sevk eder de, berekete vesile olur. İşte Fatih’in mektubu bu tefekkürün bir ürünüdür:

***

Fatih diyor ki:

“Esselamü Aleyküm Mehmet Hocam, mürşide tabi olmak başlıklı yazınıza katılmamak mümkün değil, zira katılmayanın imanını tehlikede görürüm. Yalnız bazı yanıtlarım olacak:

Alimlerin görevi mutlaka irşattır. Onlardan rehberlik alanlar, diyelim ki ‘tabii olanlar’, ‘biat edenler’ onların ne kullarıdır nede o alimler onlardan kulluk isterler. Mutlaka böyle olanları vardır ve onlar külliyen sapanlardır fikrimce. Alimler, kelimeyi şahadete bir harf dahi eklemezler, haram ve helalleri edilleyi şeriyeden alırlar. Alimler, liderler vs. haram ve helalleri değiştirecek ruhsatlara sahip değildirler (Bunu yapanların toplumumuzdaki konumları belli, mehdilik, halifelik ilan edenleri kimse saymaz).

Asrı saadet’ten sonra Müslümanların arkasında durduğu, onların fikirlerini savunmaya ortak seçilen ama peygamber olmayanlar da vardır. Bir Ömer bin Abdülaziz’e tabi olanların, biat edenlerin itikadında kimin şüphesi vardır? Saltanat ve dikta benzeri sistemlerle yönetilen Emevîler vs. örnek gösterilemez, ama biat; tarikatların, şeyhlerin icat ettiği bir şey değil ki! Biat hakkında ayetler ve hadisler mevcut.

Yazmayacağım hepsini ama biat etmek şahadet etmek değildir diye düşünüyorum. Müslümanların kendi fikir ve özgürlükleri, devletler tarafından himaye altına alınmış değildir, Türkiye’mizde dahi değildir. Bunların derdine düsen Müslümanlar kendi başlarına bunu yapamazlar. Ama mutlaka bir grup, vakıf, teşkilat vs. olup kendilerini temsil etmeye uygun insanları seçip bu çalışmayı yapmaları gerekir.

Kendi aralarından seçtikleri lidere de söz vermeleri (biat etmeleri) itikatlarını sarsmaz, bozmaz ve imanlarını tehlikeye sokmaz hocam. Türkiye’mizde devletin resmi dini kurumu olarak kabul edilen Diyanet ve DİTİB İslam’ı CHP formatına sokma arzusuyla (resmi ideolojiyi ayakta tutmak için) kurulmuştur ve son iki Diyanet Başkanı dışında vakarlı bir şekilde dini konularda çıkışlarda bulunmamıştır.

Din, politikacıların ve hükümetlerin parti programlarına göre yorumlanamaz, değiştirilemez diye düşünüyorum. Müslümanların dinlerini (toplum ve devlet dışında tutarak) özel hayatlarıymış gibi lanse etmeye çalışan günümüz anlayışı, Avrupalılardan kopyadır. Farz edelim ki, hükümetlere göre yorumlandı dini mevzular, bugün olduğu gibi buna kim karşı çıkabilir?

Selam ve hürmetle.

Fatih”

***
Okuyan, düşünen ve sorumluluk sahibi olduğunu bilen bir Müslümanın zihninden süzülen ve kalbinden dökülen cümleler bunlar. Son cümlesi hariç katılmamak mümkün mü? Sevgili Fatih, son cümlendeki dini mevzuların hükümetlere göre yorumlanmasına ülkemizde karşı çıkan alim ve münevverler hiç eksik olmamış ve gerekirse en ağır bedelleri ödemişlerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi