Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Gerçek düşmanımızı tanıyor muyuz?

Gerçek düşmanımızı tanıyor muyuz?

Kur’ân, şeytanı en büyük düşmanımız olarak tanıtır. Ayrıca Nas Sûresi’nde cinnî ve insî şeytanların vesveselerine, desiselerine kapılmamamız hususunda tahşidat yapar.

Demek cinnî şeytanlar, aynı zamanda insî şeytanları da vesveseleriyle harekete geçiriyor.
İşbirliği yapıp bilhassa Müslümanlara musallat oldukları en cazibedar ve tehlikeli saha ise, siyaset. Buna dikkat çeken Bediüzzaman, çağın vebasından daha tehlikeli bu siyaset hastalığıyla ilgili olarak: “Herbir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan sûretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârâne siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas, altı hutuvatıyla âlem-i İslâmı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.” (Eski Said Dönemi Eserleri, Hutuvat-ı Sitte, s. 449) diyerek bu tehlikeli noktaların psiko-sosyal boyutlarına dikkat çeker. Kimleri nasıl kandırır, aldatır, kendine çekip âlet eder?
“Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını, kiminin tamahını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.”
Şimdi bunları açmaya çalışalım:
* Hırs-ı intikamı nasıl kullanırlar? Kimi intikam hırsıyla yanıp tutuşuyor. Bu siyasî intikam da olabilir, başka bir intikam da. İşte elhannas, başka siyasetçileri kötüleyerek, yerine dibine batırarak intikam duygularını körükleyerek herhangi bir siyasî oluşumu iktidarda tutuyor ve kendi işlerini onlara yaptırıyor.
* Hırs-ı câh: Makam, mevki ve rütbe hırsıdır. Siyasî parti üyelerine, teşkilatta yer alanlara bakınız, neyin peşindeler? O makam senin, bu makam benim, o başkanlık senin, bu başkanlık benim… Aslında işin ehli değildir. Ama, makam-mevki şöhret damarından yakalayarak onları siyaset ustası gibi lanse eder. Acemiliklerinden istifade ederek kızgın saç üstünde hindi gibi onları oynatır. Onları kendi elemanıymış gibi kullanır.
* Tamah: Hırsla isteme, şiddetle isteme. Mala, paraya, servete karşı aç gözlülük. Kulanılan bu siyaseti hizmet için değil de, mal-mülk, para ve servet kazanmak için yaparlar.
Siyasî parti teşkilâtlarında, tabandan tavana kadar bakınız; pek çok insan ne için endişe ediyor; neyin mücadelesini veriyor? O ihale senin, bu ihale benim, o arsa senin, bu parsa benim!
* Humk: Ahmaklık, bönlük, aptallık. Siyasî birikimi yoktur. Feraseti de yoktur. Siyasî, içtimâî, ekonomik meseleleri anlayacak, sentez yapacak, değerlendirecek çapta değildir. Ama, ahmaklığından ileri atılır. İç mihrakların ve dış güçlerin siyasî entrikalarına kapılır.
* Dinsiz, ateisttir, aslında mesleğini icra etmek ister.
* Taassup: Bir şeye körü körüne yapışmaktır. Siyaseti de bunun için kullanır. Öylesine ki, ülkenin demokratikleşmesini, ilerlemesini, dindarlaşmasını istemediğinden mutaassıp insanları, kitleleri bir yöne sevk ederek makam, mevki sahibi, hatta iktidar yapar. İşte bu damarları “fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor” ve kendi hasis emellerine âlet ediyor, kullanıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi