İslam Protestanlığı
SON yıllarda bir İslam Protestanlığı edebiyatı aldı yürüdü. Türkiye'de bir İslam Protestanlığı oluşuyormuş...
Benim Protestanlıktan anladığım, bölünme, bir sürü otosefal kiliseye (cemaate) ayrılma, tefrika, her kafadan ayrı bir ses çıkması demektir.
Şu Protestan Hıristiyanların haline bakınız: Bin kadar irili ufaklı kilise, sekt...
Protestanlıkta dinin ve kutsal metinlerin yorumu, bilgileri ve ihtisasları yeterli olmasa da mensuplara bırakılmıştır.
Birilerine göre İslam Protestanlığının esasları şunlardır:
(1) Her Müslüman Kur'anı, Sünneti kendi kafasına, aklına, re'y ve hevasına göre yorumlayabilir ve onlardan hüküm çıkartabilir.
(2) Dinî konularda icazetli ulemaya, fukahaya, kâmil mürşidlere bağlılık gerekmez.
(3) Ümmet birliği, Ümmet hiyerarşisi, İmamet-i Kübra lüzumsuzdur.
On dokuzuncu asırda Batı dünyasında püriten Protestanlar türemişti. Bizim İslam Protestanlarında püritenlik müritenlik de yok.
İlahiyat Fakültelerindeki birtakım Protestan Müslüman hocalar öğrencilere şöyle diyormuş:
Biz size Ehl-i Sünnet, Mutezile, Şiilik, Haricilik... bütün fırkaları objektif olarak anlatacağız, sonunda hangisinin hak olduğu kararı size aittir... Ne kadar yanlış bir metot...
Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) "Ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Bunlar, biri hariç ötekiler Cehennemliktir... buyurmuş; Ashab sormuşlar: Kurtulacak olan fırka-i nâciye hangisidir?.. Resulullah "Benim ve Ashabımın izinden gidenler..." cevabını vermiş.
İşte Ehl-i Sünnet bu fırka-i nâciyedir.
Ehl-i Sünnet, kopuksuz silsilelerle Resulullah Efendimize bağlıdır.
Kur'an ve Sünnet Müslümanlığı icazetli ulemadan, icazetli fukahadan ve icazetli mürşidlerden öğrenilir.
Kur'anda müteşabihat vardır. Kuvvetli ilmi olmayanlar, o müteşabihatı kendi kafalarına, re'y ve hevalarına göre yorumlarsa sapıtabilir.
Ehl-i Sünnet Müslümanlarının itikatta imamları İmamı Eş'arî ile İmamı Mâturidî'dir. Bu iki muhterem zat esasta, usûlde, temelde birdir.
Fıkıhta dört imam ve dört ekol vardır: Hanefilik, Malikilik, Şafiilik ve Hanbelilik.
Vehhabilik Ehl-i Sünnetin kollarından değildir.
Selef-i Sâlihîn ilk üç kuşağa verilen isimdir, yani Ashab, Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîn.
Ehl-i Sünnetin anladığı ve anlattığı İslam Selef'in İslamıdır.
Selefilik diye hak bir mezheb yoktur. İbn Teymiyeciler, Vehhabiler, mezhepsizler kendilerine Selefî diyorlar ama Cumhur-i ulema onları reddediyor.
Osmanlı devleti bir Ehl-i Sünnet devletiydi.
Osmanlının temeli Şeriattı. Şeriata sımsıkı bağlı olmak şartıyla tarikata ve tasavvuf tarafı da vardı.
Bir Osmanlıya bakınız, bir de sözde Selefî Vehhabilere, aradaki farkı anlarsınız.
Selefilerin, Vehhabilerin, mezhepsizlerin Ehl-i Sünnete aykırı olan bütün inançları, görüşleri, yorumları, hükümleri bâtıldır. Bir tek itirazlarında ve muhalefetlerinde bile haklı değildirler.
İslam Tevhid ve tenzih dinidir. Cenab-ı Hak kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzehtir.
İlmi, irfanı, firaseti, basireti, idraki, iz'anı kendilerini şeytan aleyhillanenin hilelerinden ve tuzaklarından korumaya yeterli olmayanların; Rabbanî alimlere, Rabbanî fakihlere, kâmil mürşidlere tâbi olmaları gerekir, ta ki ayakları kaymasın.
Kur'anda "Ey iman edenler!.. Allah'a, Resulüne ve SİZDEN olan emir sahiplerine itaat ediniz" buyrulmaktadır. Rabbani ulema ve fukaha, ülülemrdendir.
İlmi, irfanı, firaseti, idraki, vicdanı tek başına kendini kurtarmaya yeterli olmayanlar icazetli muhlis ulemaya tabi olmazlarsa, farkında olmadan şeytanı kendilerine şeyh edinmiş olurlar.
Cemaleddin Afganî, talebesi Muhammed Abduh, onun talebesi Reşid Rıza azılı ve koyu Farmasondur. Bunları kendilerine din imamı edinenler yanlış yoldadır.
Kötü alimler de vardır... Onlara tabi olunmaz. Sadece ve sadece ihlaslı, icazetli, ahlaklı, faziletli, taqvalı, Allah'ın nuruyla gören, vehbi ilme sahip gerçek ulemaya tabi olunur.
Müteşeyyinler gerçek şeyh değildir.
İcazetli gerçek ve ihlaslı ulema, fukaha, mürşidler Peygamber efendimize sahih ve kopuksuz silsilelerle bağlıdır. Onlar Allah rızası için Kur'ana, Sünnete, Şeriata hizmet ederler, insanları uyarırlar.
Sevgili Müslüman kardeşlerim!.. Sakın İslam Protestanlığı tuzaklarına düşmeyiniz; Kur'an, Sünnet, Şeriat yolundan ayrılmayınız. Peygamberimiz "Ümmetim arasında ihtilaf çıkarsa siz Sevad-ı Azam içinde olunuz" buyurmuştur. Sevad-ı Azam Ehl-i Sünnettir.
* (İkinci yazı)
Merhamet Etmeyene Merhamet Edilmez
BAZI merhametsiz kurumların sokak kedi ve köpeklerini öldürdüklerini duyuyorum. Bu merhametsizliği ve vahşeti yapanlar dinsiz iseler bir kere, Müslüman iseler bin kere teessüf etmek gerekir.
Dinimizin kurallarından biri şudur: Merhamet etmeyene merhamet edilmez.
Sokak kendi ve köpekleri, diğer hayvanlar, kuşlar topluma zimmetlidir. Zaruret olmadıkça onları öldürmemek gerekir.
Sultan Abdülhamid'ten sonra İstanbul Şehremaneti (Belediyesi) sahipsiz köpekleri toplamış, hepsini Hayırsız Adaya atmış, zavallı hayvanlar orada açlık ve susuzluk içinde feci şekilde ölmüşlerdi. Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra Balkan harbi patlak vermiş, ülkemizin en değerli bölgeleri Haçlı zalimlerin ellerine geçmiş, milyonlarca Müslüman öldürülmüş, yaralanmış esir edilmişti.
Hiç kimse ben Belediye Başkanıyım, kedi ve köpekleri canım isterse öldürürüm demesin. O hayvancağızların bir Sahibi vardır. O, zulmü sevmez. Zâlimler, gaddarlar, merhametsizler gün gelir sille ve tokat yer, perişan olur.
Başta sokak kedi ve köpekleri olmak üzere hayvanlara merhamet ve şefkatle muamele eden, onlar için barınaklar yaptıran medenî belediyeleri ve belediyecileri tebrik ediyorum.
Dindar vatandaşların hayvan hakları konusunda, herkesten ileride olması, herkesten daha hassas olması gerekir.
Mufassal siyer kitaplarında yazılıdır: Bir gün Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona), ordusuyla Mekke ile Medine arasındaki bir bölgeden geçiyormuş. Yolda, bir kenarda yavrularını emziren bir anne köpek görmüşler. Ashaptan birini vazifelendirmiş, ordu geçinceye kadar sen bunların başında bekle, bir zarar gelmesin buyurmuşlar. Müslümanlık budur. Kimsesiz bir köpek ve yavruları bile İslam barışının gölgesinde güvenlik içinde yaşamalıdır.
Önemli başka bir konuya geçiyorum: Müslüman halkımıza birtakım şerefsizler evcil domuz, yaban domuzu, eşek eti ve yağı yedirmektedir. Belediyelerin vazifesi bunlara mâni olmak, halkı haram yemekten korumaktır.
Bu konuda vazifelerini yapan belediyelere teşekkür ediyor, yapmayanları da protesto ediyorum.