Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Mitterrand’dan Sarkozy’ye...

Mitterrand’dan Sarkozy’ye...

Bir zamanlar Kürt sorunuyla alakalı olarak ‘Kürtlerin yengesi’ tabir edilen Daniella Mitterand’dan çok çektik. Mitterrand’lar hem İsrail’le göbek bağına sahiptiler hem de Celal Talabani ile akraba. Celal Talabani bir dönem Paris’te Molla Mustafa Barzani’yi temsil etmiş ve sonrasında da bağımsız bir çizgi tutturmuştur. François Mitterrand ateist bir liderdi ve İsrail’le de yakın bağlantıları vardı. Daniella Mitterrand ise Musevi asıllıydı ve ateistliği var mıydı, bilmiyorum ama derin ve keskin bir İslam ve Türk düşmanlığına haizdi. Sarkozy gibi Türklerin kendisine iyilikten başka bir şey yaptıklarını sanmam. Lakin düşmanlık için sebep aranmaz. Kaynağı içinin karanlığı olmalıdır. François Mitterrand adalet bakanı olduğu dönemlerde Cezayir soykırımına katılmaktan sabıkalıdır. Daha ötesinde Mitterrand, Avrupa’nın göbeğinde bir Boşnak devletine karşıydı. Clinton hatıratında buna yer vermiştir. Clinton, “Hayatım” isimli hatıratında özellikle dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ı eleştiriyor. Clinton, Mitterrand’la ilk görüşmelerinde Fransa Devlet Başkanı’nın Sırplara kendisinden daha fazla sempati duyduğunu belli ettiğini ve Müslümanların idaresinde birleşmiş bir Bosna’ya sıcak bakmadığını kaydediyor. Clinton, “1930’lardan bu yana Batı’nın en büyük kolektif güvenlik başarısızlığı.” dediği Bosna’daki katliamların önemli sebeplerinden birinin bazı Avrupalı liderlerin Balkanlar’da bir Müslüman devlet görmek istememeleri olduğuna işaret ediyor. Bill Clinton, bazı Avrupalı liderlerin ‘İslami terör ihraç’ eder bahanesi ile “Balkanlar’ın kalbinde” bir İslam devletine sıcak bakmadıklarını; ancak sonuçta Bosna’yı ihmal ettikleri için aynı sonuçla karşılaştıklarını vurguluyor. Yani adam sadece Cezayir’de Müslüman halkın kıyımından değil aynı zamanda Avrupa’nın göbeğindeki bir başka Müslüman topluluk olan Boşnakların kıyımından da sorumlu.

*

Radovan Karadziç de Batılıların kendilerini kullandıklarını itiraf etmiştir. Burada ikili bir sistem vardır. Mahallenin yaramaz oğlanı olan Sırplar ve Ermeniler, Hıristiyan devletlerin arkasına sığınırlar onlar da Sırp ve Ermenilere hami olurlar. Büyük devletler, küçük Hıristiyan toplulukları birlikte yaşadıkları Müslüman devletlere karşı kışkırttılar. Ermeni meselesi İkinci Abdülhamit döneminden beri böyle gelişmiş ve mesele bilahare İttihatçıların dönemine sarkmıştır. Osmanlı devleti hayat memat halindedir bir tarafta İngilizler Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul’u istila etme sevdasındadırlar. Diğer taraftan da 1877-78 savaşında olduğu gibi Ruslar arkadan sarkmaktadır. Ruslar arkadan çevirmekte ve Ermeniler de arkadan vurmaktadır. Kısaca 100 yıldan beri Batılılar, Ermeni meselesi üzerinden Türkiye’ye müdahale edip duruyorlar. Hala da son Fransız yasa tasarısıyla birlikte müdahalelerini sürdürüyorlar. Meseleyi Türkiye’nin yumuşak karnı olarak görüyorlar. Türkiye’deki liberal aydınlar da mesele karşısında Orhan Pamuk refleksi gösteriyor. Kendi kendimizi kırbaçlamaktan zevk alıyorlar. Mankurtlar ayrıca mazoşist tabiatlı da olurlar.

*

Mitterrand, Avrupa’da bir Müslüman devlet görmek istemediği gibi halefi Sarkozy ve benzerleri de AB’de bir Türk ve Müslüman devlet görmek istemezler. Tahrik olurlar. Hatta belki bizi Anadolu’dan bile atmak isterler. Hayallerinde Anadolu’nun Ermenilere peşkeş çekilmesi vardır. Senaryonun devamı, Türkleri yeniden Asya’ya sürmektir. Ermeni meselesinin Türkiye karşısındaki düşman kampın istismar aracı olması hiç tesadüf değildir. Belalımız Voleria Boyer de, Türkiye’nin kesinlikle AB’ye alınmasını istemeyen cephededir ve ilaveten Dağlık Karabağ’ın da Ermenistan’a ilhakını ister. Bu şer cephesinin merkezinde AB’nin bir Hıristiyan kulübü olduğuna inanan Valery Giscard d’Estaing’in oğlu ve Meclis Başkan yardımcısı Louis Giscard d’Estaing de vardır. Hepsi bırakın Türkleri Avrupa’ya almak ellerinden gelse Türklerin dindaşı olan Boşnakları ve sair Müslüman milletleri de Avrupa’dan sürecekler. Sarkozy’nin Çingenelere yaptığı gibi. Fransız Parlamentosu’nun onayladığı yasayla ilgili oturumu Louis Giscard d’Estaing yönetmiştir. Tesadüf mü yoksa kaderin cilvesi mi? Oysa 577 milletvekilinin çoğu gibi kaytarabilirdi. Adam gönüllü Haçlı neferi, niye kaytarsın ki? Adamlar Hıristiyan bile değil ama Haçlılıklarından zerre bir şey kaybetmemişler! ‘Tahsille cehalet gider ama, eşeklik baki kalır’ diyenler, bu durumu kastetmiş olmalıdır. Fransız eski başbakanlarından Jacques Delors da 2001 yılında AB bir Hıristiyan kulübü olduğunu haykırmış lakin kimse malumu ilama itiraz etmemişti. Lakin faraza aynı yıllarda bizden birisi kalkıp bunu söylese yüzüne çemkirirlerdi. Birbirimizi aldatmayalım: AB’nin gerçek sahipleri bizi düşman görüyorlar. AB’nin içerideki düşmanları ise bizi yanlarında görmek istiyorlar. Maskeli balodaki gibi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi