Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

“Mustafa Efe” Hocamızı da Hakk’ın rahmetine uğurladık

“Mustafa Efe” Hocamızı da Hakk’ın rahmetine uğurladık

Yunus’un deyişiyle:

“Biz dünyadan göçer olduk, kalanlara selam olsun.

Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun.”

Veya veda saatlerinin anlamını merhum üstat Necip Fazıl’ın diliyle terennüm edelim:

“Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber...

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber.”

Ecel Mustafa Efe hocamın kütüğüne 22.12.2011 tarihini düştü...

Güzel insanlar güzel ölüyorlar... Mümin için yeniden diriliş olan ölüm bir muallimi, bir alimi, bir takva insani aramızdan aldı götürdü. Dava adamı, Allah(c.c) dostu...

Faniler faniye el salladık, hakkımızı helal ettik, dualarla, aminlerle uğurladık...

Geride kalan hatıralar... İşte o hatıralar aklıma geldikçe ayrılığın vermiş olduğu hüzün yüreğime iğne gibi batıyor. Kırıkkalelilerin Alasakal Müftüsü artık yok, ama eserleri var. Onun en güzel eseri talebeleri, kitapları ile tercüme ettiği Fetevayi Hindiye’dir...

1980 yılında Ankara Altındağ savcılığından Kırıkkale savcılığına Demirel’in bakanı tarafından tayin edildiğimde tanıştık. Öyle diyordu, “İlk gördüğüm günden beri, o çok hoşuma gitmişti/ Sohbeti ve muhabbeti bu âcizi mest etmişti.” Aslında bu mısralar ondan ziyade benim duygularımdı, bir alimi yakalamışım bırakır mıyım.

Gece geç saatlerde kapısını çalardım, güzel sözler, içtihatlar, fetvalar...

Darbe rüzgarları, buzağın altında öküzün arandığı günler...

Bir savcının Mustafa Efe gibi alimin kapısını çalması öyle kolay mıydı? Hocamın yanında bulunan ihtiyarlar; “Bu genç savcı yanımıza geliyor, başına bir iş gelmezse” diyorlarmış.

Allah(c.c) korudu mu gelemez ve de gelmedi...

Müftü hocam uyumazdı. Durmadan kitap okurdu, bir meseleyi sorduğumda ayeti, sünneti, içtihadı ile dökerdi ortaya. Ne var ki, Hocam Kur’an öğrettiği için darbecilerin listesinde idi.

Kur’an yüzünden birkaç sefer emniyete taşınarak savcılara, hakimlere ifadeler vermiş...

Sen nasıl bu ülkenin insanına Kur’an öğretirsin!..

İşte o sıkıntılı günlerde, darbeciler dişe gelen Müslümanı topluyordu, Kırıkkale cezaevinde merhum Kemal Akdeniz adındaki tarikat liderinden tutun da, MSP İlçe Başkanı Murtaza Dönmez’e kadar birçok inanmış insan vardı. Cezaevi suçluları taşıyordu da bu kadar imanlıyı taşıyamıyordu, gardiyanlar her geldiklerinde söyledikleri, “savcı bey, cezaevi adeta sallanıyor, tutuklularla hükümlüler sabahlara kadar ayin yapıyor ne emredersiniz?”

Ben de sorardım, “Kavga gürültü, disiplinsizlik var mı? Yoksa ne yaparsa yapsınlar, hürriyetlerini zaten ellerinden aldık, cezaevindeki hürriyetleri bari kalsın ellemeyin.”

O hengamede hocama Allah’ın(c.c) izni ile kimseler dokunamadı, dokundurtmadım.

Hocamın büyük oğlu Mehmet Efe’ye sıra gelince, onun hikayesi garip; ilçe müftüsü bir iki imamı yanına alarak, imam hatip lisesindeki öğretmenlerin şeriat propagandası ile Mustafa Kemal karşıtı olduklarını Sıkıyönetime şikayet etmesi sonucu bu mazlum öğretmenler aylarca Mamak zindanına kapatıldılar. Allah’ın(c.c) izni ile onları da hem o zindandan, hem de cezadan kurtarmaya vesile olduğum için inşallah ben de beraat etmişimdir.

Sade onları mı?

Kırıkkale’nin sol kesimi de biliyor ki haksız yere içeri alınanları serbest bıraktığım için Anavatan Partisi’nin Adalet Bakanı tarafından üzerime müfettişler salındı, soruşturmalar geçirdim...

O günler boş durmadık.

Evlerde çay sohbetleri adı altında Hocamdan güzel şeyler öğreniyorduk. Her hafta bir evde, hem de ev sahibinin siyasi görüşüne bakmadan “bu akşam Müftü Hocamla sizdeyiz, çayı demle” diyordum. Çay demleyip bizi ağırlayanlar içerisinde CHP’li aileler de vardı.

Bir tarafta erkekler, diğer tarafta hanımlar, yetmedi evin odalarına mikrofon kuruluyordu.

Bir süre bu toplantılar devam edince derin devlet harekete geçti. Hem askeri istihbarat, hem de sivil istihbarat tarafından gizlice takibe alındım.

Sonra da Adliye müfettişleri damladı...

Ağır sorular, bu sorular beni meslekten ihraç eder diye düşünürken içimden “atsınlar hiç umurumda değil, en azından ötelerde bana yazılı belge olur” diye geçiyordu...

Hem Kırıkkale halkı, hem de Alaydaki üst yönetim, savcılarına sahip çıkınca buzağı arayanlar avuçlarını yaladılar, hâlâ da yalıyorlar!.. Hatıralar oldukça yüklü ama yerim dar...

Mustafa hocamın hizmet adamı takva bir ilim ehli olduğuna şahidim. Abdest alması adeta bir merasimdi, yarım önlük, suyun israf olmaması için ibrik, izlemeye değerdi...

Ölümünden üç hafta önce Hakimler Köyü’nde yapmış olduğumuz sohbet sonrası bana hediye ettiği “Fürüzat-ı İlahi” (ilahi öğütler) adlı kitabına kendi kalemiyle yazdığı şiirin şu iki mısrası:

“Dua eder, derim ya Rab/ Nusret kulundan razı ol/

Dü(iki) cihanda ne isterse/ver İlahi ona bol böl.”

Yolun açık olsun, güle güle git ey Allah(c.c) dostu, ey Mücahid...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi