Bugünler nifak değil, ittifak günleridir!
Geçen haftanın en önemli olayı, şüphesiz ki; Şırnak Uluderede 35 kişinin öldürülmesi idi...
Ortasu Köyü Muhtarı Haşim Encünün ifadesiyle; hemen her zaman kaçağa giden köylüler, bu defa terörist zannedilerek, F-16 uçakları tarafından vurulmuşlardı.
Olaydan sora sürekli gündeme getirdiğimiz gibi; burada belki bir ihmalden, istihbarat hatasından söz edilebilir, ama kasıt olduğu iddia edilemez.
Hele hele, bazı gazetelerin dediği gibi; Devletin halkını bombaladığı kesinlikle iddia edilemez.
Eğer böyle bir kasıt olsaydı; Cumhurbaşkanından tutun, Başbakan ve Genelkurmay Başkanına kadar, hiçbir devlet yetkilisi özür ve başsağlığı dilemez, dahası anında soruşturma açtırmazlardı.
Demek oluyor ki;
Devlet de, bir operasyon kazası yaşandığını kabul ve itiraf ediyor.
Yani, kasıt yok!..
GEÇEN YIL YAŞANAN OLAY
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim geçen yıl yaşanan benzer bir olaya... Ortasu Köyü Muhtarı Haşim Encü, kendisine ulaşan Ankara büromuz muhabirlerinden Erol Metine demiş ki;
Benzeri bir olay, geçen yılın sonbahar aylarında da yaşanmıştı... Kaçakçılar, yine terörist zannedilmişti... Kobra helikopter havalanmış... Komutanlar bizi arayıp haber verdi... Kobralar geliyor, sizden kaçağa giden var mı? diye sordular... Biz de; Bizim çocuklarımızdır... Kaçağa giden köylülerdir dedik... Sonra Kobralar gelmiş, etraflarına birkaç mermi atıp, geri dönmüşler... Kimsenin burnu bile kanamadı!
Muhtarın da dediği gibi, geçen yıl hiç kimsenin burnu bile kanamazken, 28 Aralık Çarşamba gecesi, nasıl böyle bir facia yaşandı?..
Böyle bir facia yaşandı, çünkü, gelen istihbaratlarda; Aralarında PKK elebaşılarından Fehman Hüseyinin de bulunduğu bir grup teröristin Türkiyeye sızacağı ve çok büyük bir eylem gerçekleştirecekleri bildiriliyordu!..
TSK, elbette tetikteydi... Aralarında Fehman Hüseyinin de bulunduğu bir grubu imha etmek demek, PKKya çok büyük bir darbe vurmak demekti!.. Askerler, psikolojik olarak böyle bir operasyona odaklanmışlardı.
Hazırdılar!..
Tetikteydiler!..
İnsansız hava araçları, 28 Aralık Çarşamba gecesi saat 21.30 civarında, sınırdan geçmeye çalışan bir grubun görüntülerini geçince, askerler Tamam dediler; Bunlar, Fehman Hüseyin ve adamları olsa gerek!
F-16lar derhal havalandı ve sınır girişinde askerden korkup kaçmaya çalışan kaçakçıları terörist zannedip, bomba yağdırdı!..
Sonuç: 35 ölü!..
Elbette talihsiz bir olay!..
Keşke, muhtar yine aranıp; Sizden kaçağa giden var mı? diye sorulsaydı... Bunu sormamak, bir ihmaldir!.. Ama, saniyelerin bile çok önemli olduğu böyle bir operasyonda, bu ihmali de, bir kasıt olarak görmemek gerekir.
Hele, BDPlilerin yaptığı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun üzerine balıklama atladığı gibi, bu olayı İkinci Muğlalı Vakası diye sunmaktan kaçınılmalıdır...
Öyle ya;
1943teki Muğlalı Vakasında, Vanın Özalp ilçesinde yakalanan kaçakçılar karakola getirilmiş, gözaltında tutulurken, Org. Muğlalının emri ile sınıra götürülmüşler ve Çilli Gediği denilen bölgede kurşuna dizilmişlerdir!..
Burada, bile bile bir katliam söz konusudur... 28 Aralık Çarşamba gecesi ise, 35 kaçakçı, terörist zannedilerek vurulmuşlardır!..
Olayı çarpıtmanın alemi yok!..
BDP, İSTİSMAR PEŞİNDE!
Olayla ilgili epey yorum yapıldı, epey demeç verildi... Bu talihsiz olay, elbette operasyonlara duyulan güveni sarsacak, elbette terörle mücadeleye verilen halk desteğinde azalmaya yol açacaktır.
Ama, şurası unutulmamalıdır:
Bugünler nifak günleri değil, tam aksine ittifak günleridir... Terörle mücadelede ittifak devam etmelidir ki, PKKnın beli kırılabilsin!..
Başta BDPliler olmak üzere, PKKyı piyon olarak kullanan bazı çevreler, terörle mücadelede başarı sağlanmasını elbette istemeyecekler, halkın arasına elbette nifak sokmaya çalışacaklar ve elbette kan ve gözyaşından beslenmeyi sürdürmek isteyeceklerdir!..
Nitekim, BDPlilerin, 35 kişinin ölümünü nasıl istismar ettiklerini, Kürt halkını nasıl tahrik edip, şehirleri yangın yerine çevirdiklerini ve nasıl provokasyonlara yöneldiklerini gördük.
KAYMAKAMA LİNÇ GİRİŞİMİ!
Olayı biliyorsunuz...
35 köylünün acılı ailelerine taziye ziyaretine giden Uludere Kaymakamı Naif Yavuz, neredeyse linç ediliyordu... Öyle bir saldırıya uğradı ki; yüzü-gözü kan içinde kaldı!..
Peki, bu linç ortamını hazırlayan kimdi?.. Herhalde BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplandan başkası değil... Düşünebiliyor musunuz; taziyeye gelen Kaymakama; Hasip Kaplan diyor ki; Neden geldiniz?.. Ben, size gelmeyin demedim mi?.. Akşam bombalıyorsunuz, sabah da taziyeye geliyorsunuz... Utanın!.. Utanın!
Bunu, elbette biz uydurmuyoruz... Taziyede bulunan Taşdelen Köyü Muhtarı Fikret Kaya, bu sözleri bizzat kulaklarıyla duyduğunu söylüyor ve ekliyor:
Hasip Kaplanın kalabalığı kışkırttığına bizzat şahit oldum... Gençleri etrafına toplayıp, Kaymakamı hedef gösterdi, olayları provoke etti ve linç girişimine zemin hazırladı!
Peki, o gençler kimdi?..
Kaymakam Naif Yavuz, dün yaptığı açıklamada dedi ki; Ben, her zaman o köye gelirim... Hepsini tek tek tanırım... Şu kadarını söyleyeyim ki; bana saldıranların hiçbiri Uludereli değildir!.. Bir saat taziye evinde kaldım. Vatandaşlar beni bağrına bastı... Vatandaşların, beni bağrına basması, başkalarını rahatsız etmiştir. Cenaze sahipleri beni bağrına bastı. Kendilerine şükranlarımı sunuyorum. Bana saldıranlar asla ve asla cenaze sahipleri değildir. Beni orada koruyan da köylünün kendisidir. Bana vuranların hiçbiri Uludereli değildir. Dışarıdan gelen provokatörlerdir.
HASİP KAPLANDAN TEHDİT!
Hani; Perşembenin geleceği Çarşambadan bellidir deriz ya, BDPlilerin böyle bir provokasyona girişeceği de, önceden belliydi.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ve Tarım Bakanı Mehdi Ekerin köye gidip, taziyede bulunacağı belli olunca, Hasip Kaplan, şu açıklamayı yapmıştı:
Bakanların gelmelerini istemiyoruz... Bir provokasyon olursa; gençleri biz değil, artık kimse durduramaz!.. Burada, bu dağlarda herkeste silâh var!
Sadece bu söz bile; Kaymakama saldıran gençler(!)in, Saldır Co emrini bekleyen bindirilmiş tayfalar olduğunu anlamaya herhalde yeterlidir.
Ne var ki;
Bu türlü nifak sokmalarla, hiç kimse Kürt halkına iyilik etmiş olmaz... Çünkü, Kürt halkı ile; ne devletin, ne de milletin bir problemi vardır... Bu millet; her türlü etnik grubuyla bir bütündür ve terörle mücadele konusunda da ittifak halindedir!..
Bu ittifakı, BDPliler bile bozamaz.
VETO VE GİZLİ PLÂN
Geçen haftanın önemli olaylarından biri de; milletvekili emekli maaşlarını yükselten yasanın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilmesiydi ki, Gülün bu tavrı, kamuoyu tarafından takdir edildi, büyük destek gördü.
Öyle umuyoruz ki; AK Parti Hükümeti, bu defa kamuoyunda oluşan hassasiyete ve Gülün veto gerekçesine uygun hareket edecek ve emekli maaşına fahiş zammı aşağıya çekecektir... Yani, bu olay, bir kriz konusu olmayacaktır...
Geçen haftanın önemli olayları bunlardı... Peki, bu haftanın önemli olayı ne olacak derseniz, diyebiliriz ki; CHPnin gizli plânı olacaktır!..
Akitin, bugün manşetten verdiği CHPnin gizli plânı başlıklı haber, öyle sanıyoruz ki çok konuşulacak ve çok tartışılacaktır.
Olayı biliyorsunuz... CHPnin eski Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Tayyip Erdoğana yaptığı geçmiş olsun ziyareti esnasında; CHPden milletvekili seçilen Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberalın annesinin ağır hasta olduğunu bildirmiş, Haberalın hasta annesini ziyaret etmesine imkân sağlanmasını talep etmişti.
Başbakan Erdoğan da; böyle bir uygulamanın olup-olmayacağını Adalet Bakanı Sadullah Ergine sormuş, eğer mümkünse bir yasa değişikliği yapılmasını istemişti!..
Ergin de, hazırlıklara başlamıştı.
Kişiye özel yasa gibi görünse de, ortada insanî bir durum vardı... Kısacası, yasa çıkarılacak ve Haberalın annesini ziyaret etmesi sağlanacaktı!..
Ne var ki: Ankara büromuz muhabirlerinden Yiğit Doğaner, bu olayın altında bir çapanoğlu var mı, yok mu diye araştırırken, ilginç bir bilgiye ulaştı!.. Bu talepte, insanî boyuttan ziyade sinsî bir plân vardı.
O gizli plân da şuydu:
Haberal, annesini ziyaret maksadıyla Ankaraya gittiğinde aniden hastalanacak ve daha önce olduğu gibi yerinden kımıldatılması halinde hayatî tehlike teşkil edeceği yönünde bir rapor hazırlanıp, hastanede kalması sağlanacak... Bu arada; TBMM Başkanvekili CHPli Güldal Mumcunun, Genel Kurulu yönettiği gün beklenecek ve Haberal apar-topar Meclise götürülüp, yemin ettirilecek!.. Dolayısıyla, tekrar Silivriye götürülmesi engellenecek!..
Evet, Yiğit Doğanerin aldığı bilgi bu yönde... Böyle bir plân gerçekleşir mi, gerçekleşirse neticesi ne olur, elbette bekleyip göreceğiz... Yalnız, Akitin bu haberinin çok konuşulacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Sonuç olarak diyeceğimiz şu:
Gerek BDPlilerin, gerek CHPlilerin bu türlü sinsî plânlarla toplumu germeye ve insanların arasına nifak sokmaya hakları yoktur... Çünkü gün, ittifak günüdür.
Selâm ve saygılarımızla...