Ekmek Nankörleri
Bir ara dört buçuk milyon diyorlardı, son rakam beş milyon... Evet Türkiye'mizde günde (tekrar ediyorum: Günde) beş milyon ekmek çöpe atılıyor, israf ediliyormuş.
Müslüman Türkiye'de!..
Ekmek Allahın büyük nimetidir. Yaratan halkın bir kısmına bolluk vermiş ve onlar ekmeği çöpe atıyor.
Atıp israf edenler, ekmek nimetinin nankörleridir.
Her gün beş milyon ekmeği çöpe atan, israf eden bir toplum iflah olmaz.
Bu nankörlük ve küfran-ı nimet dolayısıyla onların başına bin çeşit bela, musibet, afet, ceza, sarsıntı, yıkım gelir.
Zemin bu nankörlüğe isyan eder, titrer, sarsılır.
Âsümandan tepemize yıldırımlar iner.
Müslüman Somali'de on milyon din kardeşimiz açlıkla pençeleşiyor ve biz her gün beş milyon ekmeği çöpe atıyoruz.
Kur'an, müsrifleri (israf edenleri, savurganları) kınıyor, onlar şeytanın kardeşleridir diyor.
Çocukluğumda ekmek vesika ileydi. O zaman bir dilim kuru ekmeğin üzerine titreniyordu; şimdi Allah bize bolluk verdi ve beş milyon ekmeği nankörce, beyinsizce çöpe atıyoruz. .
Bu bir azgınlık değil midir?.. Ama biz önem vermiyoruz.
Zenginlik, bolluk, rahat, konfor halkın bir kısmını sarhoş etmiş. Günde beş milyon ekmeği çöpe atmanın ne korkunç bir günah, isyan, tuğyan, küfran-ı nimet olduğunun farkında değiliz.
Bu hal ne zamana kadar sürer?
Elbette ilânihâye (ebediyen) sürmez.
Ekmeğe nankörlük eden bir toplum, gün gelir bir lokma ekmeğe muhtaç olur.
Gerçek, olgun, vasıflı bir Müslüman, değil bütün bir ekmeği veya bir dilimini çöpe atmak, en küçük kırıntısını bile atmaz, ziyan etmez.
Ekmek, insanların yiyemeyeceği kadar bayatlayınca suda yumuşatılır, ufalanır, pencere kenarına konur, kuşlar gelir yer. Kirâmen Kâtibîn bu iyiliği ve ikramı deftere yazar.
Ekmek konusundaki büyük günahımızı, ayıbımızı ele alıp toplumu uyandırmak gerekir.
Bu hizmeti, bu vazifeyi kimler, hangi müesseseler, hangi güçlüler ve imkanlılar yapacak?
Onların başka işleri, dertleri mi var?
* (İkinci yazı)
Yılın Birinci Günü
Miladî yılın birinci günü sabah namazına Kocamustafa Paşa semtindeki Hekimoğlu Ali Paşa Camii'ne gittim. Mimarî değeri yüksek harika bir mâbet. Çinileri şaheser ama kubbedeki kalem işleri çok sanatsız.
Cemaat kırk kişi kadardı. Sadece iki genç vardı. Liseli ve üniversiteli Müslüman gençler camilere, cemaate gelmiyor.
İmam efendinin kıraati, müezzinlerin okuması güzeldi. Hoparlör tesisatı bermutad bozuktu.
Namaz ve tesbihat bittikten sonra hoca dört beş dakika süren kısa bir konuşma yaptı, o da başarılı ve faydalıydı.
Tarihî mermerleri matkapla delip flüoresan lambalar asmışlar, onlar pek çirkindi.
Mihrap tarafından dev bir klima cihazının üzerinde "Görevlilerden başkası el sürmesin" mealinde bir yazı...
Üşümüş bir kedi, yan çıkış kapısının önündeki yaygı üzerinde titriyordu. Geçerken elimi uzatıp sırtını sıvazladım, sevindi. Keşke cebimde ona ikram edeceğim bir lokma bir şey bulunsaydı.
Eyüp Sultan'a kahvaltı etmeye gittik.
Oradan Feriköy belediye pazarında kurulan eskici ve antikacı sergilerini gezdim. Boş dönmemek için gösterişli bir Japon çaydanlığı, iki kitap, birkaç toprak eşya aldım. Merzifonla ilgili iki büyük tarihî fotoğrafı, fiyatları pahalı olduğu için alamadım. Biri, kışla binasının temel atma töreninde alınmış. Sakallı, sarıklı, cüppeli müftü efendi dua ediyor, fesli devlet erkanı yarım daire halinde ellerini açmış amin diyor.
Fatih Belediyesi Süleymaniye Küçükpazar arasındaki eskicilere göz açtırmadı, artık orada bitpazarı kurulmuyor. Fukaradan bol bol hayır dua almışlardır...
Yılın bu birinci pazarında hafif bir yağmur çiseliyor, hava kurşunî renk. İstanbul kasvet içinde.
Yılbaşı gecesi, üzerimde kırgınlık olduğu için biraz erken yatmıştım. Gece on ikide maytap gürültüleri, çığlıklar, böğürtüler, haykırmalar, ıslık sesleriyle uyandım. Yeni yıl girmişmiş.
Şu miladî yeni yıl beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Küçük pirinç bir semaver, üzerinde antika bir Japon demliği, içinde Seylan Hint karışımı çay, onun yanında tuzlu ve şekerli birkaç kurabiye, bir de iki üç edebiyat, tarih, sanat, tasavvuf bilir İstanbul efendisi...
Zevk u sefa yılbaşı deliliklerinde değil, böyle sohbetlerdedir.
Bütün bunların yanında bir de usta bir neyzen bulundu mu, neş'e doruğa çıkar.