Yeni yılda yeni anayasa da mutabakat sağlanabilir mi?
Her yeni yılın öncesi ve sonrası geçmişte nelerin olduğu bir kez daha hatırlatılırken, geleceğe dönük tahminler yapılır. Elbette geçen zaman içinde neler olduğunu sıralamak kolay, ancak gelen yılda nelerin olabileceğini söylemek kolay değil, daha doğrusu mümkün değil. Sadece geçmişte yaşananlara bakarak bazı tahminlerde bulunmak mümkün. Zaten bir köşe yazarının görevi kesinlikle falcılık olamaz. Olursa yapılan iş köşe yazarlığı olmaktan çıkar. Ancak, geçmişi hatırlatmak geleceğe dönük tahminler yapmak da medyamızda klasikleşmiş bulunuyor.
Kaldı ki geçmişe göre ülkemizde geleceği tahmin etmekte çok güçleşti. Söz gelimi siyasi alanda mesleğe ilk başladığımız yıllarda muhtemel gelişmeler üzerine tahminde bulunurken zorlanmazdık. Çünkü, her şey belli kurlar içinde yürürdü. Günümüzde özellikle siyasi hayatta uzun vadeli doğru tahminlerde bulunmak iyice zorlaşmıştı. Ama, masa başında bir takım senaryolar üretmek bugünde mümkün ve kolaydır. Hatta üretilen senaryolara insanımızın en azından bir bölümünü inandırmak da zor değildir. Çok bilmiş edasıyla ve bir takım meçhul kaynaklardan edilen bilgilere (!) dayanarak yapılan yorumlar günümüzde itibarda görmektedir. Yaptığınız tahminlerin yanlış çıkması da çok önemli değildir. Çünkü, insanımız geçmişi kısa zamanda unutmakta, belkide ağır hayat şartları sebebiyle unutmak zorunda kalmaktadır. Bu unutmada elbette siyasi ve ideolojik mensubiyetin de önemli rolü olmaktadır. İnsanlar taraf oldukları anlayışın aleyhine olabilecek gelişmeleri unutmayı tercih edebilmektedirler.
Herne ise... Seçimlerin hemen arkasından yeni bir anayasa hazırlanması jet hızıyla gündemin birinci sırasına çıkartıldı. Bu yapılırken de sanki toplumun tüm kesimleri ve bu kesimlerin TBMM'deki temsilcileri hazırmış gibi bir hava estirildi. Daha doğrusu tüm partiler yeni bir anayasa yapılmasını seslendirdiler ama, işin içeriği konusunda nedense fazlaca durulmadı. Çünkü, gelişmeler partilerin yeni bir anayasa hazırlanmasına karşı çıkmalarının önünde ciddi bir engel oluşturuyordu. Yeni bir anayasa hazırlanmasına karşı çıkmak darbeler ve darbecilerle aynı safta olmak anlamına geliyordu. Ayrıca demokratikleşme ve temel insan haklarının anayasal teminat altına alınmasını istememekle eş anlamlıydı. Bu bakımdan TBMM Başkanı Sayın Çiçek heyecanla hemen bir komisyon kurulmasını sağladı, sivil toplum kuruluşlarından görüş istendi. Ancak, hemen belirtelim ki sivil toplum kuruluşlarından beklenen ilgi görülmedi. İşin başından beri anayasa hazırlanmasına katkı vermeye hazır olan ve bu hususta çeşitli çalışmalarla hazırlık yapmış olan Hak-İş ve Memur Sen gibi sendikalar taslaklarını hazırlayıp Meclis Başkanı'na sundular ama bu belli bir kesimle sınırlı kaldı. Çünkü, toplum bir kesimi yeni anayasa isteklerine karşı çıkamadıkları için istiyormuş gibi bir görüntü sergiliyordu. Gerçek niyetleri mevcut anayasanın devamını gösteriyordu.
Bu değerlendirmenin ışığı altında mevcut komisyondan geçmiş ve TBMM'de kabul edilmiş bir anayasanın yürürlüğe girmesini yeni yılda beklemek mümkün görülmüyor. Zaten Meclis Başkanı Sayın Çiçek'in de başlangıçtaki heyecanını yitirdiği görülüyor. Bunun elbette çeşitli sebepleri var. Birincisi STK'ların ilgisinin yetersizliği, ikincisi ise sıra anayasanın hazırlanmasına geldiğinde komisyon üyeleri arasında var olan fikir ayrılığının ortaya çıkacak olmasıdır. Hele yeni anayasa ile Başkanlık sisteminin gündeme gelmesi söz konusu olacaksa AK Parti'nin tek başına kalması kaçınılmazdır. Bu bakımdan bu Meclis'ten uzlaşı ile yeni bir anayasanın geçmesi ihtimal dahilinde görülmüyor. Kaldı ki apaçık ortada olmasına rağmen Cumhurbaşkanı'nın görev süresini bile tartışma konusu yapan siyasi partilerin yeni anayasa üzerinde uzlaşabileceğini beklemek gerçeklere ters düşüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.