Uluderede ne oldu?
Uludere olayı, kimsenin onaylaması mümkün olmayan bir olay: Çoğu çocuk ve genç olmak üzere otuzbeş vatandaşımız öldü.
Elbette bu olay Afedersiniz bir yanlışlık yaptık türünden geçiştirecek bir olay değil. Nitekim de geçiştirilmedi: Önce devletin kaymakamı (kışkırtmalar sonucu az daha linç ediliyordu), sonra da bakanlar yakınları ölen ailelere başsağlığına gittiler, Başbakan ve yardımcısı (Bülent Arınç) üzüntülerini dile getirdiler. Yüksek miktarda tazminat ödeneceği açıklandı. Ayrıca da sorumlular hakkında soruşturma açıldı. Ancak soruşturma tamamlandığında tüm detayları öğreneceğiz.
Biliyorsunuz, daha önce bu tip olaylarda (meselâ Kıbrıs Harekâtı sırasında Kocatepe muhribimizin kendi uçaklarımız tarafından batırılmasında) yapıldığı gibi, olayın üzeri örtülmeye çalışılmadı. Anında haberdar olduk. Bu, Türkiyenin açık rejim kararlılığını vurgulayan ve yabana atılmaması gereken bir gelişme...
Buna benzer hataları geçmişte günler, aylar, hatta yıllar sonra ancak öğrenebilirdik. Bazılarını ise hiç öğrenemezdik. Üzeri örtülür ve unutturulurdu. Ölen de öldüğüyle kalırdı.
Kabataslak olay şudur: Şırnak/ Uludereye bağlı Ortasu ve Gülyazı köylerinde yaşayan 50 kişi, ucuz fiyata mazot, sigara, şeker ve çay gibi şeyler alıp Türkiyeye getirmek üzere, alışageldikleri gibi, katırlarıyla Kuzey Irak tarafına geçiyor.
Neresinden bakarsanız bakın, bu bir kaçakçılık faaliyeti. Yani suç! Ama bölgede yeteri kadar iş sahası olmadığı, yapılan iş yerleri de PKK tarafından tahrip edildiği için, güvenlik kuvvetleri bu tür kaçakçılığa göz yumuyor.
Akşam üzeri kaçakçı kafilesi Türkiye sınırına geliyor. Heronlar tepelerinde gözlem yapıyor. Tespit ediliyorlar. Yalnız kafilenin kaçakçı mı, yoksa PKK militanları mı oldukları anlaşılmıyor. Küçücük bir ihmal onlarca askerimizin (daha önce olduğu gibi) şehadetiyle sonuçlanabilir. Nitekim daha önce böyle olmuştur.
Sınırı geçenlerin kaçakçı mı yoksa PKK militanı mı olduğunu tespit etmek gerçekten zordur. Bölge karışıktır. Böyle bir durumda güvenlik görevlilerine düşen, her ihtimali hesaba katmak ve PKK sızmasını önlemektir.
PKKnin bu kış, şartlar sebebiyle Kuzey Iraka çekilmeyip Türkiyede kalması da gerginliği artırmıştır. Bu durum, her an, her yerde her şey olabilecek bir durumdur. Tabiatıyla bu da güvenlik güçlerini tedirgin etmektedir.
Bir an için şöyle düşünün: Güvenlik güçlerimiz, sınırı geçmeye çalışan kafileye kaçakçı muamelesi yapıp göz yumsa, ama kafile PKKlı çıksa ve karakol basıp onlarca askerimizi şehit etse, o zaman güvenlik güçleri suçlanmayacak mıydı? Daha önceki birkaç baskında yapıldığı gibi, İstihbarat alındı ama harekete geçilmedi denmeyecek miydi?
Evet büyük bir hata yapıldı. Ama bu hata terörle mücadelenin olması en istenmeyen bir parçasıdır. Daha önce yapılan benzer hatalar (militanların kaçakçı sanılması gibi) onlarca askerimizin hayatına mal olmuştur. Eleştiri yaparken, bunu dikkate almak lâzım...
Ne malum, belki de, bu olayı kökleri hâlâ yolunamayan Ergenekon plânlamış, terörle mücadelenin son aşamasında ciddi sonuçlar alan (ki bunu ordunun asli görevine dönmesiyle ve siyasete artık karışmamasıyla ilişkilendiriyorum) güvenlik güçlerimizi zaafa uğratmak istemiştir. Bunlar olmadık şeyler değil.
Neresinden bakarsanız bakınız, 28 Aralık gecesi Uludere sınırında yaşananlar terörle mücadele tarihinin en dramatik olaylarından biridir.
Çünkü değil otuzbeş kişinin, tek masumun bile ölmesi vicdanlara sığacak şey değildir.
Ama unutmayalım ki, 90lı yıllarda aynı devlet sokak ortasında infaz yapıyor, suçu el altından kurdurduğu örgütlere (biri Hizbullah) atıyordu.
Dün denebilecek kadar yakın tarihte ise, devletin Genelkurmay Başkanı, topraktan çıkan lâv silahına boru, ıslak imzalı belgeye kâğıt parçası (sayın komutan şimdi savcı tarafından sorgulanmayı bekliyor) diyordu.
Bazı hatalar yapılsa da o günden bugünlere gelmek, büyük aşama.
Ne gizli kalıyor, ne de yapanın yanına kâr..
Öncelikle okumamız gereken bence bu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.