Uludere: Oyunu kim oynadı?
28 Aralık Çarşamba gecesi Şırnak Uludere'de, Irak sınır hattında, kendi jetimizin bombardımanı sonucu 35 insanımızı kaybettik. Ölenlerin PKK'lı olmadığı, korucu köyüne mensup bulundukları, kaçakçılık yapan vatandaşlarımız olduğu anlaşıldı. Ortada büyük bir facia, korkunç bir trajedi var.
Milletçe başımız sağ olsun. Bu acı, çilesi bitmeyen milletimizin acısıdır. Siperlerde, dağlarda, karakollarda askerlerimizi şehit veriyoruz. Yolunu bilmedikleri dağlara, ne için sürüklendiklerini anlamadan "gerilla" yapılıp, ölümleri, bölücülüğün harcına karıştırılan gencecik insanlarımızı kaybediyoruz. Sürüklenmek istediğimiz, bir kardeş kavgasıdır. Türk-Kürt çatışması çıkartıp, Kürdistan kurmak isteyenler, çözüm değil, asıl toprak istiyorlar...
Dün partisinin Grup toplantısında Sayın Başbakan'ı dinledim. Genelkurmay'a ve güvenlik güçlerine teşekkür etti. "Vesayetin hükümeti değiliz" vurgusu ile Uludere'deki bombalamada bir kasıt aranamayacağına inandığını ifade etti. Kesin ve kararlı göründü. Önceki gün, Bakanlar Kurulu toplantısından sonraki açıklamasında Sayın Bülent Arınç da aynı duruşu sergiledi. "Olayda bir kastın kesinlikle söz konusu olmadığını belirterek, bir ihmal ya da zafiyet ihtimali için ise incelemelerin devam ettiğini söyledi.
Sayın Arınç'ın, değerlendirmesinde dikkat çeken bir bölüm var:
"Ancak böylesi bir topluluğun yönlendirilmiş olması veya kendilerine tuzak kurulmuş olması... Bütün bu ihtimaller olabilir. Çünkü işaret fişeklerine rağmen, top atışına rağmen yoluna devam eden bir kafile var. Oysa eğer kaçakçılık amacıyla gidilmiş olsaydı, bunların bir şekilde birilerine ulaşarak (biz terörist değiliz, biz şu amaçla şuradan şuraya gidiyoruz) demesini, hayatın olağan akışında kabul etmek gerekirdi. Katırlar var, yüklü ve birerli kol ileri giden bir kafile var. Buna karşı ikazlar yapılacak ama bu ikazlardan olumlu sonuç alınmayacak..."
Bir tuzak söz konusu ise can alıcı soru şudur: Tuzağı kim kurdu? Silahlı kuvvetleri yanıltarak, kaçakçı kafilesinin, sınırdan ağır silahlarla geçen PKK militanları olduğuna inanılmasını kim sağladı? Oyunu kim oynadı?
Cevap iki şıklı: Bir, derin yapı içinde ayakta duran güç merkezleri, Kürt sorununun çözümü için atılan adımlardan rahatsız. Çünkü terör üzerinden ülkeyi yönetmeye alışmışlardı. Yeni bir demokratik açılım hamlesi gündemdeyken, terörle mücadeleyi zaafa uğratacak bir tezgâh kuruluyor. Böylece, sivil bir anayasa ve demokratikleşme yoluna da dinamit koyuyorlar. Ellerinde tek kalan PKK terörü kozuyla, hükümeti zor durumda bırakmayı hedefliyorlar.
İkinci şık, son dönemde ağır zayiat veren, ciddi güç kaybına uğrayan PKK'ya içeriden-dışarıdan elbirliği ile bir hayat öpücüğü konduruluyor. Baksanıza, PKK-BDP çizgisindekilerin adeta yüzleri parlıyor. Taziyeye giden kaymakama, sırf devleti hedef göstermek için provokasyon yapanlar aslında kendilerini ele veriyorlar. Hal ve hareketlerindeki, gizleyemedikleri sevinç halinin anlattığı da budur. Selahattin Demirtaş, cenazeler toprağa verilirken ne diyor: "Bugün ülke bölünmüştür. Artık emin oldum. 50 bin defa da öldürseniz, bu toprakların adı Kürdistan'dır." İstismar için pusuya yatmış bir ruh halinin ifadesidir bu sözler... Bir de zil takıp oynasaydınız. Millet can derdinde, kasap et derdinde...
Türkiye, bir asırlık yürüyüşünde tarihî bir dönemece geldi. Millete giydirilen vesayet gömleği çıkartılacak, özgürlüklerin, refahın, hukukun üstünlüğünün yolunu açacak bir demokratikleşme sağlanacak... Aynı zamanda, bölgesinde yıldızı giderek parlayan ülkemiz, kendisine kurulan tuzakları, iç barışı ve huzuru sağlayarak aşacak. Hiç kolay değil...
Ama bu ülkede artık bütün oyunlar deşifre oluyor. Uludere'de gerçekte ne olduğu da bir gün ortaya çıkacak. Bugün hükümete düşen, olayın başlangıcındaki yavaş hareket etme hatasını tekrarlamamasıdır. Hükümet ve adalet hızlı hareket etmezse, çok şey tersine dönebilir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.